Ayvalık… Ege’nin mavisiyle zeytin yeşilinin kucaklaştığı, taş evlerin gölgesinde tarih kokan, her sokağında bir ânının fısıldadığı eşsiz belde. Kırlangıç Yaşam Merkezi’nde ilk kez düzenlenen Ayvalık GastroFest, bu toprakların ruhunu, mutfağını ve insanını bir lezzet şöleninde buluşturdu. Ayvalık Belediyesi’nin öncülüğünde, Sözen Group’un hazırladığı festival, bir etkinlikten çok daha fazlasıydı…
Festivalin açılışında Sözen Group CEO’su Gökmen Sözen önemli bir noktaya parmak bastı: “Ayvalık, mezelerin başkenti, zeytinyağının kalbi, Ege’nin merkezi olmaya aday.” Bu sözler, sadece bir hedef değil, Ayvalık’ın asırlık mirasına bir selamdı. Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin ise şöyle diyordu: “GastroFest, yalnızca bir festival değil; bu toprakların zengin mutfak mirasını dünyayla paylaşma yolculuğu. UNESCO sürecindeki kentimizin tanıtımına katkı sağlarken, yerel üreticinin alın terine vefa, gastronomi turizmini 12 aya yayma umudumuz.”
Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Akın ise, “Balıkesir’in her köşesinden vatandaşlarımızı bu etkinlikte buluşturduk. Ayvalık’a hak ettiği yatırımları kazandırmak için çalışıyoruz,” diyerek bu ortak vizyonun gücünü hissettiriyordu.
Kırlangıç Yaşam Merkezi, üç gün boyunca bir lezzet merkezine dönüştü. Zeytinyağından taptaze deniz ürünlerine, tescilli sepet peynirinden lor tatlısına, Girit mezelerine kadar her lezzet şeflerin ellerinde birer sanat eserine döndü. Vedat Başaran’ın Türk mutfağına dair derin bilgisi, Ebru Baybara’nın sosyal gastronomiyle dokuduğu umut hikâyeleri, Türev Uludağ’ın workshop’lardaki coşkusu, Hazer Amani’nin yaratıcı dokunuşları, slow food sunumları, coğrafi işaretli ürünlerin tanıtımları, canlı müzikle şenlenen akşamlar festivaldeki yaşananlardan sadece birkaçıydı.
Ben de “Butik Konaklamada Yeni Gastronomi Anlayışı” panelindeki moderatörlüğüm ile festivalin konukları arasındaydım. Hışvahan’dan Mine Özmen, Simurg Inn’den Dilara Karabay, Despot Evi’nden Ahmet Saray ve Manej Urla’dan Yaşar Güvenen’le birlikte konuyu enine boyuna tartıştık. Mine Özmen’in, yerel malzemelerle şekillenen menülerinin ardındaki hikâyeleri anlatırken gözlerindeki tutku; Dilara Karabay’ın, Simurg Inn’de konuklarına bir aile sıcaklığı sunma çabasındaki samimiyeti; Ahmet Saray’ın, Despot Evi’nde tarihle gastronomiyi buluştururkenki incelikli vizyonu ve Yaşar Güvenen’in, Manej Urla’da Ege’nin ruhunu modern bir dokunuşla misafirlerine taşıma heyecanı butik otellerin sadece konaklama değil, bir bölgenin doğası, mutfağı ve yaşam biçimiyle temas kurma alanları olduğunu yansıtıyordu.
Gökmen Sözen’in moderatörlüğündeki “Ege’nin Mutfak Diplomasisi” panelinde, Ayvalık’ın sadece bir tatil beldesi değil, Ege’yi birleştiren bir gastronomi köprüsü olabileceği konuşuldu. Reha Arar’ın yönettiği zeytinyağı panelinde, beş kuşak üreticilerin aynı masada buluştuğu an, Ayvalık’ın tarihsel derinliğini hissettirdi. Zeynep Kakınç’ın balıkçılık panelinde, Volkan Bekit’ten Süreyya Üzmez’e, denizden sofraya uzanan sürdürülebilirlik mücadelesi hepimize sorumluluk yükledi. “Yerelden İlham Alan Geleneksel Mutfaklar” panelinde, Ayvalık Paşa Lokantası’ndan İzzet Durko ve Beğendik Abi’den Handan Kaygusuzer, yılların tariflerini kent belleğiyle harmanlayarak anlattılar. Workshop’lar, festivalin kalbiydi. Şeflerin ellerinde şekillenen kabak çiçeğine sarılı enginar dolması, zeytin karamelinde kuzu pirzola, Girit ezmesi, sıcak deniz fasulyesi… Burada hepsini yazamadığım lezzetler, Ege’nin toprağından, denizinden, insanından bir parça taşıyordu. Pastane ve kafe kültürünün dönüşümünü anlatan panelde, Nona Cunda’dan Sinem Kalabak, Karadeniz Pastanesi’nden Turgay Erçağ ve Güler Pastanesi’nden Murat Üzgün, Ayvalık’ın sosyal belleğini canlandırdı. O an, bir fincan kahvenin, bir dilim tatlının nesilleri nasıl birleştirdiğini, bir pastanenin bir kentin hafızası olabileceğini düşündüm.
GastroFest, Ayvalık’ın gastronomi turizmindeki iddiasını bir manifesto gibi ortaya koydu. Eksikler mi? Elbette vardı. İlk kez düzenlenen bir festivalin kusursuz olmasını beklemek haksızlık olur. Ama bu ilk adım, o kadar samimi, o kadar içten atılmıştı ki, gelecek yıllarda uluslararası şeflerin, gastronomi yazarlarının, hatta belki bir Michelin rehberi temsilcisinin Ayvalık’ta buluşacağı hayali yüreğimi ısıttı.
Ayvalık GastroFest, bir festivalden fazlasıydı. Bay Nihat’ta yediğim akşam yemeklerinde zeytinyağının altın damlalarında, kalamarın taze çıtırtısında, lor tatlısının naif tatlılığında, Girit mezelerinin lezzetinde Ayvalık’ın ruhunu buldum. Hele bir can erikli salatası vardı ki…
Ya Dondurmacı Cemal’de tattığım arapsaçılı ve enginarlı dondurmalar, Tost’oyevski’nin özel tostları…
Yaşadığımız, lezzetin yanı sıra aynı zamanda bir vefa, bir umut, bir sevda yolculuğuydu. Ayvalık, sofrasında sadece yemek değil, bir kimlik, bir tarih, bir gelecek sunuyor. Gelecek sene, yine o zeytin kokulu sokaklarda, yeni tatlarla, yeni hikâyelerle buluşmak üzere… Ayvalık, seni seviyorum.
GENEL
15 gün önceGÜNDEM
15 Haziran 2025SPOR
15 Haziran 2025GÜNDEM
15 Haziran 2025GÜNDEM
15 Haziran 2025GÜNDEM
15 Haziran 2025FOTO GALERİ
15 Haziran 2025