Filtreli zihinler: Beden algısı sosyal medyada nasıl bozuldu?

Son yıllarda Beden Dismorfik Bozukluğu (BDD) adı verilen bir psikolojik durum, özellikle gençler arasında giderek yaygınlaşıyor. Kişiyi gerçeklikten koparma noktasına kadar giden bu durumda sosyal medyanın ise etkisi büyük. Artık aynadaki görüntümüz değil, telefondaki selfiemiz esas belirleyici hale geldi. Peki bu kırılma noktası nasıl oluştu?

KARŞILAŞTIRMA DÖNGÜSÜ: BEN VE DİĞERLERİ


Instagram, TikTok ve Snapchat gibi türlü filtrelerin yer aldığı platformlar, bir tür dijital beden vitrini halinde geldi. İlk yıllarda eğlenceli gözüken bu filtreler zamanla bizi hayali bir dünyaya taşımaya başladı. Daha önce normal gözüken burnumuzun, çene hatlarımızın adete estetik yapılmış versiyonu, bize "o kadar da iyi değilmişim." mesajı vermeye başladı. Göz büyütme, cilt pürüzsüzleştirme, dudak dolgunlaştırma gibi efektler, zamanla kullanıcıların zihninde "ideal benlik" imajına dönüştü.

Bu sorunun temelinde yalnızca bireyin kendisiyle olan ilişkisi değil, başkalarıyla sürekli karşılaştırma hâli de yatıyor. Gençler hem kendi filtreli fotoğraflarını hem de başkalarının "kurgulanmış" selfielerini esas alarak gerçek benliklerini değerlendiriyor. Bu karşılaştırma, çoğu zaman bireyin eksik, yetersiz, çirkin hissetmesine yol açıyor.

İronik olan ise şu: Herkes kendi görselini düzenlerken, başkalarının bunu yaptığına inanmıyor. Böylece herkes kendi gerçekliğini saklarken, başkalarının "gerçek" olduğunu zannediyor ve döngü devam ediyor.

NEDEN KENDİMİZİ FİLTRELİ GÖRMEK İSTİYORUZ?


Amerikalı medya kişiliği Kim Kardashian, bir uzmanına yaptığı ziyareti paylaştığı bir videoda, akıllı telefon kamerası yüzüne odaklanmışken pahalı bir cilt bakımı yaptırıyordu. Bu tür bir bakım, fondötenin ve kapatıcının tamamen çıkarılmasını gerektirir. Ancak Kim, bütün işlem boyunca cildi pürüzsüzleştiren ve gözleri aydınlatan Snapchat’in çiçek taçlı filtresini yüzünde tutmaya devam etti. Sanki milyonlarca takipçisine, tedavi ettirdiği o doğal cildini — yani gerçek yüzünü — gösterirse büyüsü kaçacak gibiydi.

Peki neden çoğumuz, yüzümüzün filtreli versiyonunu tercih ediyoruz? New York’lu kurul onaylı estetik cerrah Dr. Daniel Maman bu durumu şöyle açıklıyor:

"Filtreler yüzü rafine eder. Ciltteki lekeleri, kırışıklıkları yumuşatır ve cilde parlaklık kazandırır. Bazı filtreler ayrıca gözleri daha büyük, dudakları daha dolgun gösterir."

Doğal olarak, yıllar boyunca bize ince ince işlenen, özgüveni sarsan, zararlı ama inatçı güzellik imgeleriyle şekillenen, bu "ideal" görünüşe yaklaştığımızda kendimizi iyi hissederiz. Bu da bizi sivilce kremleri, saç bakım ürünleri, kontür makyaj kitleri almaya iter.

Ancak bazıları için "en iyi hâlini görmek" demek, gerçekte asla sahip olamayacağı bir görünüme ulaşmak anlamına geliyor.

Filtre kullanmayı kendimize şöyle açıklıyoruz:

En güzel modeller ve oyuncular bile reklam kampanyaları ve dergi çekimleri için Photoshop ile düzeltiliyorsa biz sıradan insanların da yüzümüzün düzenlenmiş bir versiyonunu sunması normaldir, hatta belki de bizden beklenen budur. Çünkü artık, olduğu gibi bir yüz, yeterli kabul edilmiyor.

DEPRESYON, NARSİSİZM VE BEDEN ALGISI PROBLEMLERİYLE BAĞLANTISI


Newport Academy adlı ruh sağlığı tedavi merkezinde program geliştirme direktörü olarak görev yapan, sosyal hizmet alanında yüksek lisans derecesine sahip ve lisanslı bir klinik sosyal hizmet uzmanı olan Heather Senior Monroe'ya göre, selfie filtreleri kullanan kişiler, yalnızca gerçek görünümleriyle değil, kim olduklarıyla da paylaştıkları içerikler arasında zararlı bir kopukluk yaşayabilirler.

Heather şöyle diyor:

"Bunu yalnızca ergenlerle çalıştığım mesleki deneyimlerimde gözlemlemedim; aynı zamanda araştırmalar da kullanımıyla depresyon, narsisizm ve beden algısı problemleri arasında açık bir bağlantı olduğunu gösteriyor.

BDD (Beden Dismorfik Bozukluğu), bir kişinin dış görünümüne dair algısının aşırı biçimde çarpıtılması sonucu takıntı haline gelmesiyle ortaya çıkan, kişinin günlük yaşamını ciddi ölçüde etkileyen çok ciddi bir ruh sağlığı bozukluğudur.

Sosyal medya kullanımı BDD’ye doğrudan sebep olmasa da, bu bozukluğa genetik ya da psikolojik yatkınlığı olan ergenlerde tetikleyici rol oynayabilir ve zaten bu bozukluğu yaşayan bireylerde semptomları daha da kötüleştirebilir."

BİZİ GERÇEK KILAN ŞEY YAŞANMIŞLIKLARIN YÜZÜMÜZDEKİ YANSIMASIDIR


Gençlere şunu anlatmak gerekiyor; aynaya baktığımızda gördüklerimiz "kusur" değil, insan olmanın en doğal ve en sahici parçalarıdır. Çünkü bedenimiz bir reklam panosu değil; yaşadıklarımızı taşıyan, bizi biz yapan canlı bir yapı.

Sosyal medyada, filtrelerle ya da dijital düzenlemelerle ulaşılan "kusursuzluk" algısı, bir yanılsamadır. Bunu kabul etmedikçe aslında var olmamız gereken en önemli yerden uzaklaşırız: Kendimizden.


source