Meis Adası
Kaş’tan sadece 20 dakikalık bir feribot yolculuğuyla ulaşabileceğiniz Meis, bir günlük kaçamak için ideal. Gelin, bu küçücük ama büyüleyici adada bir yolculuğa çıkalım; burada zaman adeta duruyor, her sokak, her taş bir hikâye anlatıyor.
Meis, sadece 7,3 kilometrekarelik bir alan kaplasa da sunduğu deneyim devasa. Kaş’tan feribotla ulaşmak son derece kolay; Meis Express veya Meis Ferry Lines gibi şirketler sabah 10:00 civarında kalkıyor ve akşam 16:00– 17:00 gibi geri dönüyor. Schengen vizesi gerekiyor, ancak kısa ziyaretler için Kaş’taki acenteler (Kahramanlar Turizm veya Meis Express gibi) kapıda vize hizmeti sunuyor—tabii evraklarınızı önceden hazırlamanız şart. Yeşil pasaport sahipleri için vize derdi yok, ama herkesin geçerli bir pasaportu olmalı. Gidiş-dönüş biletler sezona göre 25–45 euro arasında değişiyor. Türkiye’den çıkış için ödenen harç ise küçük bir meblağ; mobil bankacılıkla kolayca hallediliyor. Feribot biletinizi özellikle yaz aylarında (Mayıs–Ekim) önceden almakta fayda var, çünkü Meis’in popülaritesi her geçen yıl artıyor.
Yunan ve İtalyan mimarisinin harmanlandığı evler
Feribot Meis’e yaklaşırken, ada sizi bir suluboya tablosu gibi karşılıyor. Kayalık tepelerle çevrili liman, sarı, pembe, mavi ve turuncu tonlarda neoklasik evlerle süslü. Burası Kastellorizo köyü, adanın tek yerleşim yeri. Yaklaşık 500 kişilik bir nüfusu var, ama yazın turistlerle dolup taşıyor. “Kızılhisar” adı, gün batımında kızıla çalan kayalardan ve 14. yüzyılda St. John Şövalyeleri’nin inşa ettiği kaleden geliyor. Kalenin kalıntılarına tırmanmak biraz çaba istiyor, ama 200 metre yükseklikteki manzara buna değiyor: Meis’in renkli evleri, masmavi deniz ve uzakta Kaş’ın silüeti. Fotoğraf makinanızı hazır tutun, çünkü burası sosyal medya için biçilmiş kaftan!
Adanın dar, çiçeklerle bezeli sokaklarında gezinmek, Meis’in ruhunu hissetmenin en güzel yolu. Yunan ve İtalyan mimarisinin harmanlandığı evler, Akdeniz’in sıcaklığını yansıtıyor. Osmanlı döneminden kalma camiyi mutlaka görün; 18. yüzyıldan kalma bu yapı, artık küçük bir müze olarak kullanılıyor ve adanın tarihine dair ipuçları sunuyor. Meis, 1512’den 1915’e kadar Osmanlı egemenliğinde kalmış; bu dönemde Kaş’la sıkı bir ticaret bağı kurmuş. Osmanlı’dan sonra Fransızlar, İtalyanlar ve İngilizler adaya damga vurmuş; 1948’de ise Yunanistan’a katılmış. Pazartesi hariç her gün 08:00–15:00 saatleri arasında açık olan arkeoloji müzesi, bu katmanlı geçmişi anlamak için harika bir durak.
Müzede, antik döneme ait buluntular ve adanın 20. yüzyıl hikayesi sergileniyor. Hemen yakınlarda, kayalara oyulmuş iki Likya kaya mezarı (MÖ 4. yüzyıl) ise adaya antik bir hava katıyor. Bu mezarları görmek için biraz tırmanmanız gerekebilir ama manzara ve tarih kokusu bunu telafi ediyor.
Meis’in en büyüleyici noktalarından biri Mavi Mağara (Parasta veya Fokiali Mağarası). Limandan küçük teknelerle ulaşılan bu deniz mağarası, güneş ışınlarının süzülmesiyle turkuaz bir ışık şöleni sunuyor. İçeride yüzmek, adeta başka bir dünyada süzülmek gibi; su o kadar berrak ki dibi görmek mümkün. Tekne turları genellikle 10–15 euro ve bir saat sürüyor—erken rezervasyon yapmayı unutmayın. Karada denize girmek isterseniz, Mandraki Plajı veya Megisti Otel yakınındaki kayalık kıyılar ideal. Kumsal yok, ama suyun berraklığı ve serinliği bunu unutturuyor. Deniz ayakkabısı getirmekte fayda var, çünkü kayalık zemin biraz zorlayıcı olabilir.
Türk Lirası kabul ediliyor
Öğle yemeği için Meis’in tavernaları bir başka keyif. Lazarakis veya Athena Fish Tavern gibi mekanlarda taze ahtapot, kalamar, Yunan salatası ve saganaki (kızarmış peynir) deneyin. Menülerde genellikle Türkçe çeviriler var, Türk lirası da kabul ediliyor ki bu da Kaş’la bağın bir göstergesi. Meze fiyatları 4–15 euro arasında; bir kadeh ouzo veya yerel şarapla yemeği taçlandırmak şart. Yemek sonrası, Oscar ödüllü Mediterraneo filminin çekildiği Cafe Mediterraneo’da bir kahve molası verin. Burası, adanın nostaljik havasını hissetmek için mükemmel bir nokta. Eğer tatlıya yeriniz kaldıysa, baklava veya loukoumades (Yunan usulü lokma) deneyin; bazı tavernalar bunları Türk mutfağından esinlenerek sunuyor.
Meis'in sihrine kapılın
Meis’in büyüsü, sadeliğinde ve sakinliğinde yatıyor. Adada araba yok; sadece birkaç scooter ve yürüyüş sesleri. Yürümesi kolay, ama yokuşlar için rahat ayakkabı şart. Yerel halk, II. Dünya Savaşı sonrası Avustralya’ya göç edenlerin torunlarıyla renkli bir mozaik oluşturuyor. Kaş’tan gelenlere karşı son derece sıcakkanlılar; çoğu, Kaş’ı ikinci evleri gibi görüyor. Bu bağ, Meis’in Kaş’tan gelen erzaklara bağımlı olmasından da kaynaklanıyor, limanda Kaş’tan gelen tekneleri görmek sıradan bir manzara. Daha fazla tarih ve kültür için Santrapeia Okulu’nu veya Aziz George Manastırı’nı ziyaret edebilirsiniz. Her ikisi de adanın sessiz ama etkileyici köşeleri.
Feribot Kaş’a dönerken, Meis’in renkli silüeti ufukta yavaşça kayboluyor. Ama bu ada, sadece bir günlük gezi değil; küçük bir yerde bile güzelliğin, tarihin ve insan sıcaklığının nasıl bir araya gelebileceğinin kanıtı. Kaş’tayken pasaportunuzu alın, feribota atlayın ve Meis’in sihrine kapılın. Dönerken yanınızda anılar, belki birkaç magnet veya yerel zeytinyağı şişesi olacak. Meis, sizi tekrar çağıracak; çünkü bu ada, bir kez görenin kalbine yerleşiyor.
source