İnsanın en zor görevi: Yaşam amacını belirlemek
PROF. DR. TAYFUN DOĞAN
Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Hayatta tam olarak başarmak istediğiniz şey nedir? Yaşamınızı nasıl değerlendirmek istiyorsunuz? Psikiyatr Toksöz B. Karasu, bir insanın karşısındaki en zor görevin yaşam amacını belirlemek olduğunu söylüyor. Bu zor görevi başardığınızda bir anlamda yönünüzü, rotanızı belirlemiş oluyorsunuz. Aksi takdirde okyanustaki bir yelkenli gibi rüzgârın ve şartların insafına kalıyorsunuz. Rüzgâr ne tarafa götürürse o tarafa gidiyorsunuz. Bazen rüzgâr iyi yerlere de götürebilir; ancak rotanızın belli olmaması çoğu zaman beraberinde bir belirsizlik, anlamsızlık, can sıkıntısı ve kaybolmuşluk hissini de getirmektedir.
Yaşam amaçlarını konuşmadan önce hayata dair düşünce ve tutumlarımızı sorgulamak gerekir. Bu noktada iki temel bakış açısı öne çıkar. Birinci görüş, hayatı büyük ve değerli bir armağan olarak görür. Tıpkı kimin bıraktığı belli olmayan, ama içinde hayal bile edilemeyecek kadar para olan bir hediye kutusu gibi... Bu görüşe göre, yaşamak başlı başına güzel bir deneyimdir ve bu hediyeyi en iyi şekilde değerlendirmek hem onu verene hem de hediyenin kendisine karşı bir sorumluluktur. Diğer görüş ise hayatı anlamsız ve boş bir varoluş olarak gören, zaman zaman nihilist düşünce tarzlarına dayanan bir bakış açısıdır. Bu yaklaşıma göre, doğmuş olmak bile bir hata olarak görülebilir. Böyle düşünen bireyler için yaşama tutunmak, umut ve amaç duygusu geliştirmek de haliyle daha zor olacaktır.
Amaçlar ve kendini gerçekleştirme
İnsanda doğuştan üst düzey amaçlara yönelme eğilimi vardır. Wilhelm Schmid, “İnsanlar acil gereksinimleri karşılandıktan sonra, uğruna yaşamanın anlamlı görüneceği hedeflere ve amaçlara ihtiyaç duyarlar” demektedir. Yaşamda yüce amaçlara sahip olma, bireyi kendini gerçekleştirmeye götüren bir faktördür. Kendini gerçekleştirme yolculuğunda amaçlara sahip olma, bireye umut, yaşam tatmini, öz-yeterlik ve yaşam coşkusu verecektir.
Yaşam amaçları kişinin kimliği, yani kim olduğu ve nasıl birisi olduğu hakkında da bizlere önemli ipuçları verir. Psikolojinin öncü isimlerinden William James, “Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun” demiştir. Peki, belirlediğimiz yaşam amaçlarının doğru ve isabetli olup olmadığını nasıl anlayabiliriz? Eğer amaçlarınız değerlerinize uygunsa, sizi geliştiriyor ve tekâmül etmenize yardımcı oluyorsa, mutluluğunuza katkı sağlıyorsa, hayatınıza anlam katıyorsa ve başkalarına da katkı sağlıyorsa muhtemelen doğru amaçlardır. Eğer amaçlarınız fiziksel ve mental sağlığınızı olumsuz etkiliyorsa size faydalı olurken birilerine zarar veriyorsa anlamsızsa ve mutluluğunuza katkı sağlamıyorsa bu amaçları bir kez daha gözden geçirmekte fayda var gibi görünüyor.
İçsel amaçların mutluluğa katkısı yüksek
Hangi yaşam amaçlarının bireyin gelişimine ve mutluluğuna daha çok katkı sağladığı ile ilgili araştırmalar yapılmıştır. Psikolojik danışman Tahsin İlhan, gerçekleştirdiği bir çalışmada yaşam amaçlarını içsel ve dışsal yaşam amaçları olarak ikiye ayırmıştır. Topluma katkı sağlamak, bireysel gelişim, kişilerarası ilişkileri ve fiziksel sağlığı geliştirmek gibi amaçları içsel amaçlar olarak nitelendirmiştir. Ünlü olma, çekici olma ve zengin olma gibi amaçları ise dışşal amaçlar olarak belirlemiştir. Her iki amaç türü de bireyin mutluluğuna katkı sağlasa da içsel amaçların mutluluğa daha yüksek düzeyde katkı sağladığı bulunmuştur.
Mental sağlık için faydalı
Öncelikli olarak yaşam amaçlarına sahip olma bireyin hayatına anlam katar. Önemli bir yaşamı sürdürme nedeni olabilir. Bunun dışında yaşam amaçlarına sahip olma, koruyucu ve psikolojik sağlamlığı artırıcı bir rol de oynayabilir.
Gündelik kaygı ve üzüntülerden kurtulmanın bir yolu da yüce amaçlara ve büyük hedeflere sahip olmaktır. Böylece kişi gündelik sıkıntılara saplanıp kalmaktan kurtulur. Gözünü zirvelere diken biri, ayağına takılan dikenlere pek aldırış etmez. Enerjisini günlük yaşamın önemsiz sorunlarına harcamaz. Kişinin yönünün ve rotasının belli olması, düşüncelerini yoğunlaştırabilmesine ve odaklanabilmesine yardımcı olur. Amaçlara sahip olma umut duygusunu besler. Umutlu olmak da bireyin canlı, enerjik, iştiyaklı ve güçlü olmasını sağlar. Yaşam amaçlarına sahip olma ve bu amaçlar için mücadele etme, bireye kendisini işe yarar hissettirir ve kendisine olan öz-saygısını artırır. Özellikle amaçlarına ulaşma yolculuğunda mesafeler katettikçe, geliştiğini ve başardığını gördükçe, kendisine olan saygısı artar ve olduğu kişi olmaktan daha fazla hoşnutluk duymaya başlar.
Amaçsızlık neye mâl olur?
Eğer kişi; “Zamanımın çoğunu benim için gerçekten çok önemli olmayan şeyler yaparak geçiriyorum. Hayatta ne yapmak istediğimle ilgili hiçbir fikrim yok. Hayatımda hiçbir hedefim ya da amacım yoktur” gibi düşünceler içindeyse doğal olarak her şey daha zor olacaktır. Amaçsızlığın getireceği en büyük sıkıntı, kişinin kendisini boşlukta hissetmesi ve anlamsızlık duyguları içinde boğulması olacaktır. Bu da kişiyi depresif bir ruh haline sokabilir. Yaşam amaçlarına sahip olma, bireyin beynine “Daha yapacak işlerim var, hayatta kalmalıyım, güçlü olmalıyım” mesajları vermesini sağlar. Tersi durumda ise amaçsızlık, beyne ve hücrelerimize, devam etmek için bir neden kalmadığı mesajı verecektir. Bu durum da fiziksel ve mental açıdan çöküşe neden olacaktır.
Yazımızı Robert Kiyosaki’nin şu sözleriyle bitirelim:
“Güçlü bir sebebin ya da amacın yoksa hayatta her şey zordur.”
source