BARIŞ ÖZKAN
IFS Türkiye CTO’su
Günümüz üretim dünyası, tarihin tekerrür etmediği ama hızla evrim geçirdiği bir dönemin tam ortasında duruyor. Endüstri, yalnızca yeni teknolojilere değil, yepyeni bir zihniyete de hazırlanmak zorunda. Artık sadece makine yağı ve çelik değil; veri, algoritma ve sürdürülebilirlik de üretimin ana hammaddeleri arasında. Yani, üretim artık sadece makineler ve malzemelerle değil; veriyle, algoritmalarla ve öngörüyle şekilleniyor. Ancak bu dönüşüm, yalnızca teknolojiye sahip olmakla değil, doğru zamanda doğru adımı atabilmekle mümkün.
Dijital dönüşüm, büyük bir iştahla konuşulsa da eyleme geçişte aynı hız görülmüyor. Üreticilerin üçte ikisi hâlâ eski sistemlere bağımlı. Aynı anda hem dijitalleşme hem de dayanıklılık arayışı, üreticileri bilinmez bir gelecekte yol almaya zorluyor. Bu zorluklara rağmen, hâlâ birçok üretici, değişimin gerekliliğiyle yüzleşmekte tereddüt ediyor. Kimi için eski sistemlere veda etmek bir travma, kimi içinse yeni teknolojilerle gelecek olan bilinmezlik bir tehdit. Bu da ‘seçenek felci’ yaratıyor: Her şeyin önemli olduğu, bu yüzden hiçbir şeyin gerçekten öne çıkamadığı, her yeni alternatifin bir umut kadar belirsizlik de taşıdığı, her yolun hem vaat hem de tehdit taşıdığı bir labirent.
IFS’in küresel ölçekte yaptığı araştırma, 2025’e yön verecek üç temel sorundan birinin- siber güvenlik riskleri ve iklim krizinin yarattığı operasyonel belirsizliklerle birlikte- teknolojik dönüşüm baskısı olduğunu gösteriyor.
Yapay zekâ, yıllardır konuşulsa da üretimde beklenen etkiyi henüz tam anlamıyla yaratamadı. Veri kalitesindeki yetersizlik, yapay zekâ algoritmalarının eğitilmesini zorlaştırdı. Buna bir de yasal düzenlemelerle ilgili belirsizlik ve ROI (yatırım getirisi) şüpheleri eklenince, birçok şirket, yapay zekâyı bir fikir olarak sevdi ama pratiğe geçiremedi. Ama bu yolculuğa erken çıkarak bugün endüstriyel yapay zekâyı üretim süreçlerine entegre eden firmalar, çeviklikte yüzde 50, operasyonel verimlilikte yüzde 44 artış sağladıklarını bildiriyor. Talep planlamasından enerji yönetimine, ürün tasarımından müşteri hizmetlerine kadar uzanan geniş bir spektrumda yapay zekâ, artık sadece bir destek sistemi değil; stratejik bir iş ortağı olarak konumlanıyor.
Bir müşterimizin, bu konudaki deneyimleri dönüşümün özünü yansıtıyor: “Yapay zekâ ve robotik, ürün geliştirmeyi yeniden tanımlıyor. Tasarım sürecini hızlandırıyor, prototiplemeyi azaltıyor, güvenlik yaklaşımını derinleştiriyor. Rekabet artık süre değil; zekâ ile kazanılıyor.”
2030’a gelindiğinde, yapay zekânın ERP sistemleriyle, IoT cihazlarıyla ve diğer tüm üretim altyapısıyla iç içe geçtiği bir endüstri düzeni bekleniyor. Risk almaktan çekinen üreticiler için artık asıl risk, yerinde saymak.
Endüstriyel yapay zekâ, sistemleri dönüştürürken; üretken yapay zekâ (GenAI), insanları dönüştürüyor. Artık rutin işler makinelerin, strateji ise insanların işi olacak. Üretken yapay zekâ sayesinde üretim çalışanları, daha önce yalnızca uzmanların erişebildiği verilere ulaşabilecek, kararları daha hızlı ve isabetli şekilde alabilecek.
İnsan zekâsının yaratıcılığı ile yapay zekânın işlem gücünün birleşiminden doğan bu dönüşüm, hibrit iş gücünü doğuracak. Yöneticiler artık sadece mühendislik bilgisine değil, veri okuryazarlığına, problem çözme yeteneğine ve etik farkındalığa da sahip ekipler inşa etmeye odaklanacak.
Ancak bu dönüşüm, ‘Gümüş Tsunami’ olarak adlandırılan ve
hızla yaşlanan nüfusun sağlık, emeklilik ve sosyal güvenlik sistemleri üzerinde yarattığı baskıyla derinleşen bir krizle karşı karşıya; üretim sektöründe iş gücünün yaklaşık yüzde 20’sinin yakın gelecekte emekliye ayrılacak olması, bilgi ve deneyim kaybına yol açarken, yeni teknolojilere hâkim yetkin çalışan bulma zorluğunu artıracak. Üretken yapay zekânın bu boşluğu doldurması bekleniyor; ancak bu, doğru eğitim ve insan kaynağı stratejileri gerektiriyor. Bu ikili baskı —emekli olan deneyim ve eksik kalan dijital yetkinlik— üretken yapay zekâ ile birlikte yepyeni İnsan Kaynakları (İK) politikalarını zorunlu kılıyor. Eğitim programları, beceri haritaları ve yeniden beceri kazandırma (reskilling) stratejileri, artık sadece birer İK başlığı değil; hayatta kalma taktikleri olacak.
2025, üretim endüstrisinin ‘bekle-gör’ yaklaşımını terk etmesi gereken bir ‘ya şimdi ya asla’ yılı olabilir. Teknolojiye yatırım yapan, yapay zekâyı benimseyen ve iş gücünü geleceğe hazırlayan şirketler için bu dönüşüm, riskten kaçınmanın değil, vizyonun meyvesini verecek. Çünkü fark yaratmak artık yalnızca teknolojiyi satın almakla değil, onu bir düşünce sistemine dönüştürmekle mümkün. Endüstriyel yapay zekâ ve üretken yapay zekâ, bu dönüşümün itici güçleri olacak; ancak asıl farkı yaratacak olan, bu araçları nasıl kullandığımızdır.
Endüstri, artık sadece çarkların dönmesiyle değil, verinin akışıyla çalışıyor. Ve bu veri akışında yönünü doğru belirleyenler, geleceği şekillendirenler olacak.