Ve midye Ada’ya veda etti!

Oysa bugün deniz pırıl pırıl, temmuz güneşi altında her za­mankinden berrak görünüyor Marmara. Ama bu berraklık, bir tür yanılsama. Görünmeyen, di­be çöken bir yok oluş var orada.

Ateşte kendi ellerimizle pişirirdik

Marmara Denizi dünyanın en güzel denizidir. Balığın en lezzetlisi bu denizden çıkar. Tuzu yakmaz, derin­liği kademelidir, rüzgarı tatlı eser. Çocukluğumuzda yazlar, midye avıyla başlardı. Ateşte kendi ellerimizle pişirdi­ğimiz ilk midyeyi tattığımızda, hayatla başa çıkabileceğimizi hissederdik. Eve geç kaldığımız için azar işitirdik belki ama bu macerayı kaçırmazdık, eve hep geç kalırdık.

Mükemmel ekosistemin çöküşü

Midye bu denizin filtre siste­midir. Bir midye günde yaklaşık 20 litre deniz suyunu süzebilir. Yüzeye yakın güneş gören, kaya­lara tutunmuş, dalgalarla dövül­müş Ada midyesi çiftlik midye­sine benzemez, rengi pembe so­mon arasında olur. Aşırı organik yük, deniz suyu sıcaklıklarının artışı ve durağanlık gibi etmenler müsilaja sebep olurken midyeler bu yükü azaltan canlılardır. An­cak yoğun müsilaj, oksijen eksik­liği yaratıp midyenin yaşam ala­nını maalesef yok etti, filtre artık yok diyebiliriz. Yani midye tava­nın olmaması değil derdim, mü­kemmel bir ekosistemin çöküşü­ne tanıklığın verdiği hüzün.

Aynı şey tüm dip balıkları için geçerli; kalkan, kırlangıç, dil, pi­si hepsine veda ettik, ediyoruz demek. Benim çocukluğumda Ada’da Kılıç avına çıkılırdı. Kı­lıç deniz üzerinde uyurken ba­lıkçılar sessizce yaklaşır, balık­çı teknesinin burnuna kurulan ahşap çıkıntının üzerinden mız­rakla balığı avlarlardı. Sabah is­keleye indiğimizde dev kılıçları yan yana sıralanmış görürdük. Vapura yüklenir İstanbul’a yol­lanırdı. Hatta Orhan Elmas’ın yönetmenliğinde “Kanlı Deniz” filmi de kılıç balığı avını anlatır, bulursanız mutlaka seyredin. Ta­rık Akan, Hale Soygazi’nin baş­rollerinde oynadığı 1978 yapımı olmalı.

Uskumru gidince Marmara’da kılıç dakesti derler, uskumru az da olsa birkaç yıldır balıkçı tez­gahlarında var, belki kılıç da dö­ner bir gün.

Marmara Adası’nda yıldızla­rın altında, mehtabın bizim ko­ya gelmesini bekliyorum, sonra gece boyu ay sararıp kaybolana kadar bekleyeceğim. Gidenleri, kalanları, vedaları, karşılamaları hatırlayacağım. Belki hiç farkına varmadığımız, aklımıza geldiğin­de kaybettiğimizi anladığımız bir sürü şey geçip gidiyor hayatımız­dan, ne yazık !


source