Anonim şirkette azınlık hakkı

MEHMET ENİS TEKE
Avukat

İş dünyasında ortaklık kurmak kolay, sürdürmek ise zordur. Dostluk, aile bağları ve bü­yük hayallerle kurulan şirketler zamanla çıkar çatışmaları, şahsi husumetler ve yönetimsel anlaş­mazlıklar gibi nedenlerle güven­siz zeminlere sahne oluyor ve bu durum hissedarlar açısından ka­busa dönüşüyor. İşte bu noktada Anonim Şirket (AŞ) hissedarları için azınlık pay sahiplerini koru­yan yasal bir zırh, TTK 531. mad­desi ile devreye giriyor.

“Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide bi­rini temsil eden payların sahiple­ri, şirketin merkezinin bulundu­ğu yerdeki asliye ticaret mahke­mesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahke­me, fesih yerine, davacı pay sahip­lerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerle­rinin ödenip davacı pay sahipleri­nin şirketten çıkarılmalarına ve­ya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir.”

Kanun koyucu şirketlerin var­lığının devamlılığını esas aldığı için şirketin feshini son çare ola­rak görmüş, değerlendirme ve çö­züm adına yargıca oldukça geniş bir takdir alanı bırakmıştır. Buna rağmen, kanunun yargı uygula­malarıyla sınırlandırıldığı eleşti­risinde bulunmak gerekiyor.

AŞ’ler çoğunluk tarafından yö­netilen bir yapıya sahiptir bu nedenle çoğunluk tarafından azınlığın meşru çıkarları hiçe sayılabilir, bilgiye erişim hakkı en­gellenebilir, kâr dağıtımı ertelene­bilir, şirket kaynakları hakim güç lehine kullanılabilir, genel kurul­da sahip olduğu haklarının kulla­nılmasına engel olunabilir… Dokt­rin tarafından haklı sebep olarak kabul edilen bu durumların varlığı halinde, azınlık hukuken var olsa da fiilen hiçbir güce sahip olmaya­caktır. Bu durum uzun vadede şir­ket içi dengeleri ve huzuru bozar.

Şirket feshi son çare olarak görülmeli

Bu noktada hem yasa koyucu­nun hem de yargının denge çizgisi çok önemli. Fesih tehdidini orta­lığı karıştırmak için değil, gerçek­ten çıkış yolu kalmamış durum­larda bir son çare olarak görmek gerekiyor.

Kurumsal yönetimin gelişme­diği, şeffaflığın eksik kaldığı yapı­larda bu madde adeta “azınlığın si­gortası” niteliğinde olsa da azınlık tarafından da kötüye kullanılma­sı mümkündür. Zira kötü niyetli hissedarların şirketi kilitlemek ya da şantaj malzemesi olarak hak­sız menfaat talepleri karşısında bu maddeye dayandıkları uyuşmaz­lıklarla sık karşılaşılıyor.

Bu sebeple yargılamada olduk­ça titiz davranmak ve şirketin de­vamlılığı yönündeki durumları iyi irdelemek gerekiyor. Hukukun ge­nel prensiplerinden olduğu üzere, kimse kendi kusurundan yararla­namaz ilkesi uyarınca, ihtilaflar­da azınlığın kusurlu olması halin­de ve dürüstlük kuralı gereğince TTK 531. maddesi azınlığı koru­mayacaktır.

Yargıtay, şirketleri şahsi ilişki­lerden bağımsız ve üstte görüyor, hissedarlar arasındaki laf, söz da­laşını haklı sebeplerin varlığı için yeterli bulmuyor ve şirketin so­mut işlerliğinin ne durumda oldu­ğunun değerlendirilmesi gerekti­ğine kararlarında yer veriyor.

Haklı sebeplerin varlığı halin­de mahkeme fesih gibi ağır sonuç­lar doğuracak bir karara varma­dan önce daha hafif ve dengeleyici çözümler üzerinde durabilir, ay­rılma akçesinin hemen ödenme­si şirketin devamlılığını tehlikeye düşürebilecektir. Bu minvalde ay­rılma akçesinin hakkaniyet gözeti­lerek taksitle ödenmesinin önün­de kanuni bir engel bulunmamak­tadır. Ancak uygulamada, kanuni düzenlemede yer verilen “duru­ma uygun düşen çözümlere” em­sal kararlarda denk gelinmemekte olup mahkemeler genellikle ayrıl­ma akçesinin hesaplanarak azın­lığa ödenmesine karar vermekte­dir. Örneğin bünyesinde fazlasıy­la gayrimenkul bulunan bir şirket bakımından, asıl gelir getirmeyen malvarlıklarının tespiti ile ayrıl­ma akçesi yerine gayrimenkul ve­rilmesi mümkündür.

Alternatif çözümler çeşitlendirilmeli

Bu sebeplerle mahkemeler ta­rafından uyuşmazlıkların çözü­münde nitelikli bilirkişi heyetleri oluşturularak şirketin aktif ve pa­siflerinin tam olarak belirlenme­si, şirketin ana gelir kaynaklarının tespit edilmesi ve olası alternatif çözümler adına da farklı formül­lere yer verilen bilirkişi raporları alınması; uygulamanın gelişmesi­ne katkı sağlayacak ve ticaretin di­namik yapısına uygun kararlar hu­kuk düzeninde yer bulabilecektir.


source