Kültür-sanat sponsorluklarında yeni dönem: Destek değil ortaklık - Ötüken Haber
DOLAR 40,5860 -0.48%
EURO 47,7946 -0.42%
ALTIN 4.351,28-1,39
BITCOIN 47617190,09%
Ankara
29°

AÇIK

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Kültür-sanat sponsorluklarında yeni dönem: Destek değil ortaklık

Kültür-sanat sponsorluklarında yeni dönem: Destek değil ortaklık

ABONE OL
Temmuz 25, 2025 01:56
Kültür-sanat sponsorluklarında yeni dönem: Destek değil ortaklık
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Banu SEYHAN

Sanat ve marka ilişkisi uzun süredir karşılıklı bir fayda alanı olarak tanımlanır. An­cak son yıllarda bu ilişki, görünür­lüğün ötesine geçerek daha içeri­den, daha düşünsel bir bağa evri­liyor. Artık sponsorlar yalnızca bir serginin köşesine logolarını iliştir­miyor; kavramsal çerçeveye, anla­tı kurgusuna ve sanatçının üretim sürecine dahil olmayı talep ediyor. Bu talep, sadece bir “isim sponsor­luğu”ndan ibaret değil; kurumların kültürel aktör olarak kendini ko­numlandırma isteğiyle doğrudan bağlantılı.

Bu değişimi anlamak için dünya ölçeğinde gelişen modellere bak­mak yeterli. Fondation Louis Vu­itton’un sadece bir sergi mekânı değil, entelektüel bir kültür yapısı olarak konumlanması; Prada’nın kendi kurumsal estetiğini düşünce üretimi, felsefi programlar ve film gibi farklı disiplinlere taşıması; Gucci’nin Sabato De Sarno yöneti­minde Tate ile yürüttüğü işbirlik­leri… Bunların hiçbiri yalnızca fon aktarımı değil. Aksine, sanat alanı­na düşünsel ve estetik bir müdaha­le niteliğinde. Marka, yalnızca des­tekleyen değil; anlatının bir parça­sı olmak istiyor.

Bu yaklaşım, bağımsızlıkla görü­nürlük arasındaki o hassas denge­yi yeniden tanımlıyor. Sanatçılar için bu tür ortaklıklar kimi zaman maddi bir nefes, kimi zamansa ye­ni bir ifade alanı anlamına geliyor. Öte yandan, bu işbirliklerinin sı­nırları da muğlaklaşabiliyor: Mar­kanın katkısı ne zaman bir “mü­dahale”ye dönüşür? İçerik ortağı olan kurum, sanatçının özgürlüğü­ne ne ölçüde mesafeli kalabilir? Bu sorular yalnızca etik değil, estetik sorular olarak da önem kazanıyor.

Eczacıbaşı Topluluğu, İKSV’nin 1973’ten bu yana kurucu sponsoru olmasının ötesinde:

İstanbul Film, Caz, Müzik Fes­tivalleri gibi kültürel etkinliklerin her adımında aktif olarak yer alı­yor. Festivallerin program tasarı­mından iletişim stratejilerine ka­dar tüm aşamalarda içerik ortağı konumunda.

Bu model, sadece finansman de­ğil, marka ve sanat iç içe geçerek stratejik ortaklık kimliğine dönüş­müş durumda.

Turkcell, “teknoloji odaklı sa­nat” vurgusuyla yalnızca iletişim değil, çeşitli dijital içerik üretimiy­le sahada yer alıyor.

QNB, sanat sponsorluklarında kurum kültürünü zenginleştirme­yi hedefliyor: Sergiler, etkinlikler, sanat platformları üzerinden ku­rum içi ve dışı etkileşim kuruyor.

Böylesi bir dönemde sanat ile sponsor arasındaki ilişkiyi yalnız­ca maddi destek ya da görünürlük arayışıyla açıklamak yeterli değil. Bu artık bir patronaj değil, taraflar arasında gelişen daha karmaşık ve eşitlik arayan bir düşünme süre­ci. Sanatın yalnızca finansmanla değil, ortak anlamlarla, değerlerle ve zamanın ruhuna karşı birlikte pozisyon alarak sürdürüldüğü ye­ni bir ilişki biçimi doğuyor. Bu mo­delde markalar estetik bağlamın bir parçası olmayı isterken, sanat­çılar da ekonomik gerçeklerle yüz­leşmenin ötesine geçerek yeni söy­lem alanları buluyor.

Elbette bu yeni modelin içinde netleşmemiş sınırlar, beklenti ça­kışmaları ve kontrol mekanizma­larının belirsizliği var. Kurumun beklentisiyle sanatçının ifade alanı her zaman aynı yöne bakmayabilir; bu da gri alanı yalnızca yaratıcı bir serbestlik değil, kimi zaman ideo­lojik ve estetik pazarlıkların yürü­tüldüğü bir zemin haline getiriyor.

Peki bu yeni ortaklık biçimi, sa­natın ifade gücünü genişleten bir diyaloğa mı dönüşüyor, yoksa ku­rumsal stratejilerin arasında sıkı­şan yeni bir ‘temsiliyet rejimi’ mi yaratıyor? Belki de sorulması gere­ken asıl soru budur.

source

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

300x250r
300x250r