Nurdoğan A. ERGÜN
Küresel çapta yaşanan ekonomik çalkantılar birçok sektörü etkisi altına alırken, lüks tüketim pazarı ‘dirençli’ büyümesini sürdürüyor. Özellikle ultra zenginlerin artan harcamaları ve deneyim odaklı lüks tüketim ürünlerinin yükselişiyle bir büyüme gösteren pazarın yıldızı ise ‘sessiz lüks’ (quit luxury) oluyor. Öyle ki McKinsey’in raporuna göre, küresel lüks tüketim pazarı 2027 yılına kadar yüzde 1 ile 3 arasında büyüyecek.
Buna karşılık sessiz lüksün büyüme oranı ise 2034 yılına kadar yüzde 7.3’leri bularak lüks anlayışını kökten değiştirecek. Bu yükselişin ekonomik etkileri de oldukça somut. Araştırmalara göre, 2024 yılında küresel sessiz lüks ürün pazarının 137.48 milyar dolara ulaştığı tahmin ediliyor. Bu rakamın 2025’te 147.5 milyar dolara, 2034 yılına kadar ise 278.13 milyar dolara çıkması bekleniyor. Bu öngörülen yüzde 7.3’lük yıllık bileşik büyüme oranı, sessiz lüksün geçici bir heves olmadığını, aksine lüks sektöründe kalıcı bir dönüşümün habercisi olduğunu gösteriyor. Luxonomy’nin raporuna göre ise, 2023’ten bu yana sessiz lüks segmenti yıldan yıla yüzde 28 hızla büyüyerek, belirgin logolu lüks ürün pazarını geride bıraktı.
Tüketici, daha anlamlı ve kalıcı tüketimi benimserken, özellikle Z kuşağının ‘yeni zenginlik’ yerine ‘zamanla kazanılmış kalite’ ve sürdürülebilirlik bilinciyle aşırı tüketime tepkisi, artık gösterişli logoların ve abartılı tasarımların yerini, üstün kalite, zamansız zarafet ve el işçiliğine bırakıyor. Araştırmalara göre tüketiciler, artık ‘kimin ne giydiği’nden ziyade, ürünün özündeki değere ve hikayesine odaklanıyor.
McKinsey’nin lüks raporu da 2024’te yüksek gelirli tüketicilerin yüzde 60’ının, artık daha az logo taşıyan ve daha sade ürünleri tercih ettiklerini ortaya koyuyor. Bain&Company’nin raporu da sessiz lüksteki yükselişe dikkat çekiyor. Rapora göre, 2023’te kişisel lüks mal pazarı yaklaşık 1.5 trilyon euro olurken sessiz lüks ürünlerin büyüme oranı logo bazlı lüks ürünlere göre yüzde 25 daha hızlı oldu. Rapora göre sessiz lüks segmenti toplam lüks pazarının yaklaşık yüzde 20’sini oluşturuyor ve bu oranın artması bekleniyor.
Bain&Company ve Altagamma’nın ortak araştırmasına göre, Türkiye’nin genel lüks tüketim pazarının değeri 1.5 ile 3 milyar euro arasında değişiyor. Özellikle Rus turistlerin ve diğer yabancı ziyaretçilerin tatil bölgeleri ve büyük şehirlerdeki lüks harcamaları pazarı destekliyor. Yüksek enflasyon ve ekonomik dalgalanmalara rağmen, varlıklı yerel tüketicilerin lüks ürün ve hizmetlere olan talebi de devam ediyor. Gelir dağılımındaki adaletsizliğe paralel olarak Türkiye’de genç ve ultra yüksek gelire sahip nüfusun son bir yılda yüzde 10 artması da lüks pazarının geleceği açısından ülkeyi popüler kılıyor. Ancak pazarda sahte ürün popülasyonu bir tehdit olarak ortaya çıkıyor. Ipsos Türkiye’nin 2024 araştırmasına göre, Türkiye’deki üst gelir grubundaki tüketicilerin yüzde 40’ı ‘logolardan uzak, sade ama kaliteli’ ürünü daha sık tercih ediyor.
Son iki yılda dünya genelinde yükselen sessiz lüks trendi, Türkiye’deki moda markalarını da etkisi altına alıyor. Gösterişli logolar ve dikkat çekici tasarımlar yerini, rafine detaylara, sade çizgilere ve yüksek kaliteli kumaşlara bırakıyor. Beymen Club, Vakko ve Machka gibi markalar, son sezon koleksiyonlarında logolu ürünleri geriye çekerek ton sür ton renkler, sade silüetler ve detaylarda gizli işçiliğe odaklanıyor. Lug Von Siga, Nisse ve Dice Kayek gibi tasarım odaklı Türk markaları, koleksiyonlarını sadeleştirip sessiz lüksün temsilcisi haline gelirken fiyatlandırmalarını da bu konumlamaya uygun şekilde yukarı taşıyor. Misela, Manuka, Studio Moyo, Atelier 55 gibi genç yerli markalar, sadelikten güç alan tasarımlarıyla öne çıkıyor. Gizia, Perspective ve Machka gibi klasikleşmiş isimler de koleksiyonlarını sadeleştirerek bu trende uyum sağlıyor.
İpek, kaşmir, saf yün ve organik pamuk gibi doğal materyaller, sessiz lüks anlayışının temel taşlarından biri haline gelince, özellikle Bursa ve Denizli gibi tekstil merkezlerinde, lüks segmente özel üretim hatlarındaki artış da dikkat çekiyor. Yerli markalar bu kumaşları yalnızca iç piyasada değil, Avrupa ve Körfez ülkelerine ihraç ettikleri koleksiyonlarında da kullanıyor. Paris ve Milano’daki showroom’larda yer alan yerli markalar, global alıcıların dikkatini gösterişsiz zarafetle çekiyor. Özlem Süer ve Mehtap Elaidi gibi tasarımcılar, bu yeni estetik anlayışla yurtdışında daha görünür hale geldi. Aynı şekilde, Türk üreticilerin private label (özel etiketli) üretimlerinde de logolardan arınmış sade tasarımların talebi hızla artıyor.
Sessiz lüks, moda ve yaşam tarzı alanında, gösterişli logolar, abartılı tasarımlar ve dikkat çekici markalamalardan uzak durarak, kaliteyi, zarafeti ve inceliği ön plana çıkaran bir akım. “Az daha fazladır” felsefesini benimseyen bu tarz, “bağırmayan lüks” olarak da tanımlanıyor. Sessiz lüksün temel özellikleri; logosuz veya minimal markalama, üstün kalite ve malzeme odaklılık, zamansız tasarım ve sürdürülebilirlik, abartıdan uzak zarafet, özel deneyim ve hikaye anlatıcılığı olarak sıralanıyor. Tüketici, daha anlamlı ve kalıcı tüketimi benimserken, artık ‘kimin ne giydiği’nden ziyade, ürünün özündeki değere ve hikayesine odaklanıyor. Özellikle Z kuşağı, sessiz lüksü destekliyor.
-Gizli zenginlik ve statü: Sessiz lüks varlıklı kesim arasında bir kod olarak kabul ediliyor. Özellikle 10 milyon dolardan fazla varlığı olan alıcıların yüzde 73’ü logosu görünür olmayan markaları tercih ediyor.
-Kalite ve zanaatkarlığa vurgu: Bu gruptaki tüketicilerin yüzde 68’i markanın tanınmışlığından ziyade, işçiliğin ve incelikli tasarımların daha önemli olduğunu düşünüyor.
-Sürdürülebilirlik ve bilinçli tüketim: Hızlı modanın aksine, sessiz lüks uzun ömürlülüğü ve zamansızlığı destekliyor. Tüketiciler, daha bilinçli satın almalar yaparak, daha az ama daha kaliteli ve uzun ömürlü ürünleri tercih ediyor.
-Ekonomik belirsizliğin etkisi: Ekonomik kriz dönemlerinde, zenginliğin açıkça sergilenmesi bazen yersiz görülebilir. “Lüks utancı” olarak adlandırılan bu etki de sessiz lüks trendini destekliyor.
-“Bilen biliyor” felsefesi: Sessiz lüks markaları, ürünlerinin kalitesi ve estetiğiyle bir statü sembolü oluşturarak, “sen biliyorsan bilirsin” anlayışını benimsiyor. Bu, markanın logosundan ziyade, ürünün kendisinin ve arkasındaki değerin anlaşılmasını sağlıyor.