AYDİL DURGUN
aydil.durgun@dunya.com
Tarihi Yarımada manzarası, önünüzde her biri sanat eseri gibi görünen tabaklar. Lezzetleri ise en az görüntüleri kadar güçlü. Khai Otel’in Bodrum’dan İstanbul Karaköy’e transfer olan restoranı Tuzz’dan bahsediyorum. Her lezzet sunulduğu tabağa kadar özenle bir araya getirilmiş. Önünüze gelen hiçbir tabakta bir şeylerin eksik ya da fazla geldiği hissine kapılmıyorsunuz. Çok tanıdık lezzetler şaşırtıcı bir şekilde karşınıza çıkabiliyor. Bu gastronomik deneyimin arkasında iki kadın var. Khai Otelin sahibi Şemen Özkök Erbağan ve executive şefi Nilay Lale. Tuzz’un hikayesini onlardan dinledik.
En baştan başlayalım. Tuzz’u ilk Bodrum’da kurdunuz. Nasıl karar verdiniz bu işe girmeye?
Özkök: Biz normalde kuyumcu bir aileyiz. Babadan gelen bir meslek. 40 senelik. Pandemide yazlıkta oturuyorduk hepimiz. Kardeşim dedi ki “Ortakent Yahşi’de, bizim eve çok yakın bir tane otel varmış kiralık, ister misiniz biz girelim mi bu işe?” Biz ne anlarız, hiç alakamız yok, bilmiyoruz diye düşündük. “Yapılmayacak bir şey değil, hadi gelin” dedi. “Tamam” dedik, “hayırlı olsun”…
Pandemide alınan böyle çılgın kararlar var…
Herkes gibi, evet aslında. O kışı komple Bodrum’da geçirdik, oteli yaptık. Sonra otele restoran yapalım istedik. Biz ailece Yeşilköylüyüz, haftanın iki-üç günü oradaki balıkçılara gideriz hep. Hayalimiz o zaman iskeleye rakı-balık yapmaktı. Sonra şeflerle görüşmeye başladık. Otel danışmanımız Feyza “Biri var, sizin kafalarınız çok güzel uyuyacak onunla, inanıyorum” dedi. Nilay’la FaceTime yaptık. FaceTime yaparak, bir şefle el sıkışıp hayırlı olsun der misin? Biz dedik. Çok güzel tuttu frekansımız. Bodrum’a geldi, denemeler yaptık. Nilay’ın yaptıkları aşırı tuzlu geliyordu bize bu arada. “Bizi kör edecek bu kız” diyoruz. Arkadaş gibi şakalaşıyoruz tabii. Sonra kardeşim dedi ki “Denizin üstündeyiz, rakı balık yapıyoruz. Hadi tuz olsun adı.” Ama bir şekli olsun, hadi iki Z’li yapalım. Bütün hikayesi bu aslında adının.
Peki başından beri ‘fine dining’ bir yer olarak mı konumlandırdınız?
Hayır, ilk sene düz rakı balıktık. Ama Nilay hiç istemiyordu onu yapmayı. Onun hayalleri başka. Balık meze çok da güzel tuttu bu arada. Çünkü çok lezzetli yapıyor. Hepsinde kendi özel yorumu var. İlk seneyi öyle geçirdik. İkinci sene “Ben bambaşka bir menü yapacağım” dedi. Bir taraftan karalar bağlıyoruz. Bodrum’da fine dining yapmak cesaret işi. Beyin, yürek, çiğ midyeler, kuzu tartar… Bodrum’da hiç olmayan bir şeydi bu ve Nilay yine yaptığı her şeyi muhteşem şekilde konuşturdu. Çok güzel oldu, çok güzel tuttu.
İstanbul’a gelirken motivasyonunuz oteli mi taşımaktı, Tuzz’u mu?
Tuzu taşımak motivasyonuyla otelli bir restoran oldu. Otelde 31 oda var. En üst katta roof var. Hafta sonu DJ performanslı akşamlar düzenliyoruz. Hemen altı Tuzz, yani fine dining katı. Girişte Opaque gastropub, onun aşağısında Asa Khai caz barımız var. Mesela caz barımıza herkes “Seksi bir New York jazz barı olmuş” diyor. Çok niş, çok butik… Hiç tahmin etmediğimiz şekilde ilk aydan beri doldurduk.
Peki yaklaşık beş yılın sonunda sevdiniz mi bu işi?
Valla ben birinci seneden sevdim. Çünkü ben insanlarla iletişimi çok seviyorum. Yeme içmeyi çok seviyorum. O yüzden de sürekli otelde ve restorandayım zaten.
Yaklaşık beş yıl restoran mutfaklarında ter döktükten sonra uluslararası otel zincirlerine geçiş yapan Nilay Şef Swissôtel, JW Marriott ve Mandarin Oriental gibi markaların mutfaklarına girdi. Buralarda farklı kültürlerden şeflerle aynı mutfağı paylaşarak kendisini eğitme imkanı buldu. 2021 yılından bu yana Khai Otel’de Executive şef olarak çalışıyor. Tuzz’un kurucu şefi olarak iltifatların adresi o. “Eskilerin dediği gibi ‘Marifet iltifata tabidir” diyen Nilay şefin takdir gördükçe daha iyisini yapma arzusu da güçlendi.
Tuzz’un mutfağını nasıl tanımlarsınız?
Lale: Tuzz’un mutfağı, Anadolu’ nun zenginliğinin farklı kültürlerden gelen modern teknikler ve çeşnilerle buluştuğu yaratıcı bir çizgide yer alıyor. Sadece tabaklarda değil, ruhunda da çok kültürlü bir yapı var. Burası, farklı lezzetlerin ve yaklaşımların aynı çatı altında buluştuğu bir mutfak.
Tuzz’da tadım menüsünü alan bir misafirin nasıl bir deneyim yaşamasını amaçladınız? Özellikle bambaşka bir yapıda servis ettiğiniz çiğ köfte tabağını merak ediyorum. Nereden çıktı bu fikir?
Tadım menüsünü oluştururken, misafirin sadece lezzetle değil; duygu, hafıza ve merakla da bağ kuracağı bir deneyim yaşatmaya gayret ediyorum. Her tabağın kendi içinde bir kimliğe sahip olması benim için çok önemli. Misafirlerin şaşırdığı, gülümsediği, bazen tanıdık bir tatla geçmişe gittiği bir yolculuk hayal ediyorum. Hatta sık sık şöyle yorumlar alıyorum: “Beni bir yere götürdü ama nereye olduğunu tam çıkaramadım.”
Bazen de hiç bilmedikleri bir aromayla ilk kez karşılaşıyorlar. O yüzden menüdeki her tabağın duygusal bir hafızaya dokunması ya da yeni bir tat bırakması benim için kıymetli. Çiğ köfte tabağı tam da bu yerden çıktı. İlk aklıma gelen, içinden bulguru çıkarıp formunu değiştirerek farklı bir teknikle sunmaktı. Alışıldık olanı dönüştürmek ve misafire “Bu gerçekten çiğ köfte miymiş?” dedirtmek, bizim için işin en keyifli anlarından biri.
Siz bu işe başladığınızdan beri Türkiye’de müşterilerin damak tadı nasıl değişti sizce? Özellikle dikkatinizi çeken bir değişim var mı?
Kesinlikle büyük bir değişim var. Artık insanlar sadece doymak için değil, gerçekten deneyim yaşamak için yemeğe çıkıyor. Malzeme kalitesi, sunum, hikaye ve teknik detaylar daha çok önemseniyor. Yemeğin arkasındaki emeği, fikri ve malzeme tercihlerini merak eden bir misafir profili yavaş da olsa giderek artıyor. Tabii, ne yediğinin pek de farkında olmayan ama o anı sosyal medyada paylaşmakla ilgilenen bir kitle de hâlâ var — onların da hakkını yemeyelim!
Yıllardır Türk mutfağının, gastronomi sektörümüzün yurt dışında yeterince tanıtılamadığı, hak ettiği yerde olmadığı tartışılır. Siz bu konuda ne söylemek istersiniz?
Bu konuda çok haklı bir serzeniş var. Aslında elimizde müthiş bir hazine var ama biz bunu yıllarca “kebap” eksenine sıkıştırdık. Oysa Anadolu mutfağı tek bir tarzdan ibaret değil; iklimi, coğrafyası ve tarih boyunca ev sahipliği yaptığı medeniyetler sayesinde şekillenmiş, inanılmaz zenginlikte bir kültürel mozaiğe sahip. Turşulama, tütsüleme, kurutma, fermente etme gibi kadim yöntemler hâlâ yaşıyor ve kullanılıyor. Türk mutfağını uluslararası sahnede daha görünür kılmak için sadece yemekleri değil, bu mutfağın beslendiği yaşam tarzını da anlatmamız gerekiyor. Yeni nesil şeflerle birlikte bu dönüşüm başladı. Umuyorum ki bu ivme giderek artar ve dünya Anadolu mutfağının gerçek zenginliğini daha yakından tanır.
Lale: Bu ödüller elbette global ölçekte görünürlük sağlamak açısından oldukça değerli platformlar. Ancak benim için bunlar asla nihai bir hedef ya da mutlak bir kriter değil. Gerçek hedef; sürdürülebilir bir mutfak kültürü oluşturmak ve misafirlerle içten bir bağ kurmak olmalı. Eğer bu temel sağlamsa, hangi listenin içinde olduğunuzun çok da bir önemi kalmıyor açıkçası.
Özkök: Sadece Tuzz olarak değil Bodrum’da yemekten kalkan fiyatlara teşekkür edip kalkıyor. Benim için, hepimiz için çok büyük bir tatmin o. Mekanın bereketi bence bu. İstiyoruz ki herkes gelsin yesin. Buraya daha çok turist geliyor. İnternetten araştıran, deneyim yaşamak isteyenler geliyor. Bodrum’dan tanıyanlar da geliyor. Bence tek sorun burada, öyle kötü bir sene ki inan çok az turist var. Yani kiminle konuşuyorsam turizmci “Ben hayatımda böyle bir sene görmedim” diyor. İlk etkilenenlerden biri turizm zaten.