ABD’nin yeni küresel silahı: Gıda formülleri
Uluslararası Tarım ve Finansman Uzmanı İBRAHİM OĞUZ
Geçtiğimiz günlerde dünyanın en çok bilinen gazlı içecek markası, içerikte formül değişikleri nedeniyle yaklaşık 45 yıldır kullandığı mısır şurubu yerine pancar veya kamış şekeri kullanmaya başlayacağını duyurdu. Bu kararın arkasında yalnızca halk sağlığı kaygısı mı yatıyor, yoksa daha derin ve çok katmanlı bir eko-politiğin mi parçası? ABD’de başlayan bu dönüşüm, sadece içecek sektörünü değil, tüm gıda sanayisini etkileyebilecek potansiyele sahip.
Tat değişiyor, sebebi ne?
Gıda sanayisi 1980 öncesine kadar şeker ihtiyacı pancar veya kamış şekeriyle karşılanırken, 1980 sonrası ABD tarım politikaları sayesinde yüksek fruktozlu mısır şurubu (HFCS) öne çıktı. Mısır üretimi devlet teşvikleriyle desteklendi, mekanizasyonla verim arttı, maliyet düştü. Böylece mısır şurubu, diğer şeker türlerine göre yaklaşık yüzde 40 daha ucuza mal edilir hale geldi.
Gıda sanayisi için HFCS sadece ucuz bir kaynak değildi; taşınabilirliği, uzun raf ömrü, homojen tat profili, üretim hatlarında düşük sorun çıkarması gibi teknik avantajlar da sunuyordu. Bu nedenle başta içecek sektörü olmak üzere tüm hazır gıda endüstrisi bu ürüne hızla yöneldi. Ancak mısır şurubu kullanımı yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir tercihti. ABD, ithal şeker yerine kendi çiftçisinin ürettiği mısıra dayalı ürünlerle hem iç pazarı kontrol altında tutuyor hem de küresel pazarda güçlü bir konum elde ediyordu. Ta ki bugüne kadar...
Trump ne dedi?
ABD Başkanı Donald Trump, yakın zamanda yaptığı bir açıklamada, “Artık ABD’de satılan ürünlerde pancar veya kamış şekeri kullanılacak; halk ne içtiğini bilecek” ifadelerini kullandı. Bu açıklama, kamuoyunda farklı tepkilerle karşılandı. Kimi sağlık uzmanları bu adımı olumlu karşılarken, bazı ekonomistler ve stratejistler ise bunun ardında farklı hesapların olduğunu savunuyor.
Sağlık mı siyaset mi?
Gazlı içecek devinin kısa sürede formül değiştirmesi pek mümkün görünmese de bu değişimin sinyalleri aslında uzun süredir veriliyor. Zira mısır şurubunun insan sağlığı üzerindeki etkileri yıllardır tartışma konusu. Obezite, diyabet, karaciğer yağlanması, insülin direnci gibi rahatsızlıklarla ilişkili olduğu yönünde birçok araştırma bulunmakta.
Öte yandan nişasta bazlı şekerlerin zararlı olmadığını savunan, büyük kısmı ABD menşeli olan lobiler, dünya genelinde aktif tanıtım faaliyetleri yürütüyor. Bu nedenle bu hamlenin yalnızca bir halk sağlığı adımı olarak değerlendirilmesi eksik olur. Kararın ardında çok daha büyük bir eko-politik strateji olduğu açık. ABD, küresel gıda sisteminde yeniden rol belirleyici olmak için kartları yeniden karıyor. Bu da yalnızca bir hammadde değişikliği değil; bir yön tayini, bir güç inşası gibi duruyor.
Ticaret savaşlarıyla uyumlu bir hamle
Bu karar aynı zamanda ABD’nin son yıllarda yürüttüğü ticaret savaşları politikasıyla da örtüşüyor. Çin ve Meksika gibi ülkeler, nişasta bazlı şeker üretiminde kullanılan bazı enzimlerin tedarikinde önemli oyuncular. ABD'nin bu ülkelerle olan ticaret bağımlılığını azaltmak istemesi, içecekte formül değişikliği kararını stratejik hale getiriyor. “Amerikan ürünü, Amerikan şekeri” söylemi, hem iç üretimi teşvik etme amacı taşıyor hem de ABD menşeli çok uluslu gıda firmalarına iç piyasaya yatırım yapma mesajı veriyor. Ayrıca mısır, gemilerle kolayca taşınabilirken; pancar ve kamış şekerinin lojistiği mümkün gözükmüyor. Bu durum, üretimin yeniden yerelleşmesini ve küresel tedarik zincirlerinde yeni düzenlemeler yapılmasını beraberinde getirebilir.
Gıdanın stratejik gücü
Amerikan derin aklı; Henry Kissinger’a atfedilen lafını “Eğer petrolü kontrol ederseniz devletleri, gıdayı kontrol ederseniz toplumları yönetirsiniz” söyleminin gıda ayağında uygulamasını deniyor. Petrol gücünü yitirdiği dünyaya doğru evriliyor. Fosil yakıtların döneminin kapandığını herkes görüyor. Artık yönetilebilir yeni güç ya da güçlere ihtiyaç duyuluyor. Teknoloji, bilişim, üretim, ticaret gibi sektörlerde ABD rakiplerine nazaran güç kaybediyor. Askeri olarak hâlâ çok güçlü ama tek başına silahlı gücün işe yaramayacağını onlar da biliyor. Muhtemel rakiplerinin en büyük zaafı beslemesi gereken nüfus varlığı olarak duruyor. İklim değişikliğiyle beraber artan dünya nüfusu gıdayı çok çok daha stratejik hale getiriyor. ABD, gıda ile formüllerini değiştirerek yeni eko-politik ve siyasi nüfus arayışlar içine girdiğini gösteriyor. Bunu da en güçlü içecek firması üzerinde deneyerek başlıyor.
Küresel dalgalanmanın başlangıcı mı?
ABD’nin bu gıda sektöründe söz konusu hamlesi bir ülkenin gıda ve alkolsüz içecek sektörüne domino etkisi yaratması muhtemel gözüküyor. Sadece formül değişikliğine giden firma, yılda 10 milyon ton eşdeğer şeker kullanıyor. Hammaddede değişimin diğer gıda ve içecek sektörü firmalarına yansıması durumunda tarımsal üretimde yeni boyutların ortaya çıkmasına neden olabilir. Dünya genelinde şekerpancarı, şeker kamışı ve mısır üretiminde önemli bir dalgalanma yaratabilir. Ticaret rotaları, üretim bölgeleri ve fiyatlamalar yeniden şekillenebilir. Bu süreçten Türkiye gibi tarım ülkeleri şekerpancarı fabrikası sayısı ve üretim kapasitesi ile olumlu, mevcut gıda sanayisi yönü ile olumsuz yönde etkilenebilir gözüküyor.
Sonuç olarak, formül değişikliğiyle başlayan bu gelişme yalnızca bir tat değişimi değil; aynı zamanda gıdanın eko-politiğinde bir silah olarak yeniden konumlandırılma süreci gibi gözüküyor. ABD, gıda üzerinden yeni bir küresel strateji inşa etmeye hazırlanıyor. Ve bu sadece başlangıç olabilir.
source