Özlem SARSIN
İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, Türkiye’nin ihracatçı imalat sanayinin, özellikle ara malı, iş gücü ve finansman maliyetlerinde ciddi bir rekabet kaybı yaşadığına dikkat çekerek, rakip ülkelerle aradaki farkın giderek açıldığını söyledi. Temmuz ayı meclis toplantısında üyelere seslenen Özgener, özellikle finansman maliyetlerinin, en büyük engellerden biri haline geldiğini vurgulayarak, “Yakın zaman önce avantajımız olan iş gücü potansiyelimizin, bugün dezavantajımız haline geldiğini, 2017-2018’den sonra avantajımızı yitirdiğimizi görüyoruz.
Diğer yandan iş gücü maliyetleri artarken, verimlilikte aynı ivmeyi yakalayamıyoruz. Rakiplerimizin gerisinde kalıyoruz. Bu da birim üretim maliyetlerini daha da yukarı çekiyor. Sorun sadece maliyet değil; üretkenlikteki durağanlık da ciddi bir tehdit oluşturuyor. Tüm bu karşı karşıya olduğumuz ekonomik zorluklar, ülkemiz ekonomisinin belki de en zorlu sorunlarından birinin; ‘statik verimlilik kaybı’ olduğunu bize gösteriyor.
Eğer bu tabloyu tersine çeviremezsek, gelişmiş birçok ülkenin yaptığı dinamik verimlilik politikalarını hayata geçirmemizin her geçen gün daha zorlaşacağını düşünüyoruz” diye konuştu. 2025 yılı içerisinde yaşanan yurt içi ve yurt dışı şokların, öngörülerden uzaklaşılmasına neden olduğunu ifade eden Özgener, “2024 yılı sonunda 2025 ile ilgili bir ekonomik senaryo öngörüyorduk. Enflasyonun düşüşüyle birlikte faiz indirimlerinin hızlanacağını, ekonomik programın meyvelerinin toplanacağı bir yıl olacağını düşünüyorduk. Bugün, enflasyonu düşürmenin maliyeti oldukça yüksek ve istenilen seviyelerde değil.
Faiz indirimleri başlamış olsa da, kalan son beş ayı sene başındaki tahminlerimize göre daha yüksek faizle geçirmek durumunda kalacağız. Her ne kadar beklentilerimizde bir farklılaşma ortaya çıkmış olsa da halen doğru yolda ilerlediğimize inanıyoruz” açıklaması yaptı. Sanayi üretimindeki zayıflık ve tüketimdeki durgunluğun sürmesinin, yaz aylarında Merkez Bankası üzerindeki faiz indirimlerini etkileyebilecek ekonomik veriler yaratabileceğine de dikkat çeken Özgener, “Vergi düzenlemeleri ve enflasyon sepetindeki bazı kalemlerde görülen artışlar nedeniyle temmuz ayı verileri Merkez Bankası’nın karar süreçlerinde belirleyici olacaktır.
Merkez Bankası’nın faiz indirim sürecinde ihtiyatlı bir hız izleyeceği anlaşılıyor. Eylül ayında yapılacak bir sonraki Kurul toplantısı öncesinde, temmuz ve ağustos aylarına ilişkin enflasyon verilerinin belirleyici olacağını düşünüyoruz” dedi. Temennimiz, sene başındaki senaryomuza göre daha yüksek maliyet ödediğimiz enflasyonu düşürme programının bir an önce beklediğimiz sonuçları doğurması ve enflasyonun artık kalıcı olarak ve hızlı bir şekilde düşmesi” dedi.
Belirsizliğin arttığı bir ortamda ekonomi politikalarına göre pozisyon almaya çalıştıklarını, gümrük tarifeleri konusunda dünyanın önümüzdeki dönemde çok daha sıkıntılı bir sürece gireceğine işaret eden Özgener, bu nedenle, Türkiye’nin olabildiğince hızlı bir şekilde ikili ve çok taraflı serbest ticaret anlaşmaları konusunda müzakereleri tamamlayacak adımları atması gerektiğini belirtti. Özgener, “Hem bölgesel hem de küresel olarak 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan siyasal ve ekonomik düzenin sarsıldığı ve sorgulandığı bir dönemden geçiyoruz. Ve bu yeni döneme hazırlıklı girmeli. Bugün birçok gelişmiş ekonomi, sanayi politikalarına dair; stratejik ithalata getirilen tarifeler, yerli sanayiye sağlanan sübvansiyonlar ve kritik teknolojilere yönelik ihracat kontrolleri gibi geleneksel araçlara yeniden başvuruyor.
Bu politikalar, özellikle Çin’in yükselişine karşı, teknolojik egemenliği ve endüstriyel rekabet gücünü koruma çabalarının temel unsurları haline geldi. Diğer gelişmiş ekonomiler, rekabetçi kalmak istiyorsa, sadece korumacı reflekslere değil, sistemik dönüşüme odaklanmak zorunda. Ülkeler arasında ekonomik rekabetin boyutu ve derinliği tamamen başka bir boyuta, yani dinamik verimlilik boyutuna geçerken, bizim mevcut ekonomik darboğazlarımız, statik boyuttaki verimlilikte problemlerimiz olduğuna işaret ediyor” diye konuştu.
Sektörlere ve kesimlere göre farklılaşan maliyetler göz önüne alınarak işletmelere finansman desteği sağlanması gerektiğini de dile getiren Özgener, “Neredeyse her meclis toplantımızda altını çizdiğimiz bir konu var: Üyelerimizin finansmana erişim sıkıntısı ve kredi maliyetlerinin yüksekliği. İşletmelerin sermayelerinin daraldığı bir ekonomide, programdaki maliyetlerin artacağı endişesindeyiz.
Bu kapsamda, her platformda, işletmelerin uygun koşullarda krediye ulaşmasının ne kadar hayati olduğunu dile getirmeye devam ediyoruz” dedi. Bu ay başında devreye giren TOBB Nefes Kredisi’ni de önemli bir adım olarak gördüklerini kaydeden Özgener, “Dileğimiz, bu paketin gerçekten bir can suyu vermesi ve mümkün olan en çok sayıda üyemizin krediden yararlanabilmesi. Bugüne kadar, İzmir’in TOBB Nefes Kredisi’nden 1,6 milyar TL pay aldığı; söz konusu krediyi kullanan toplam bin kişiden 770’inin odamız üyesi olduğu görülüyor” dedi.