Şirketlere duygu odaklı kriz iletişimi stratejisi - Ötüken Haber
DOLAR 40,7015 0.02%
EURO 47,2204 1.43%
ALTIN 4.394,952,23
BITCOIN %
Ankara
25°

PARÇALI AZ BULUTLU

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Şirketlere duygu odaklı kriz iletişimi stratejisi

Şirketlere duygu odaklı kriz iletişimi stratejisi

ABONE OL
Ağustos 1, 2025 22:24
Şirketlere duygu odaklı kriz iletişimi stratejisi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İstanbul Topkapı Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı PROF. DR. İLKAY KANIK

 Krizler artık yalnızca ope­rasyonel değil, duygu­sal boyutlarıyla da mar­kaları derinden etkiliyor. Sosyal medyanın hızla yaydığı tepkiler, şirketlerin itibarını ve müşteriy­le kurduğu duygusal bağı kısa sü­rede zayıflatabiliyor. Bu nedenle kriz iletişimi, sadece sorunu çöz­mekle sınırlı olmamalı, duyguları yönetmeyi, güveni yeniden tesis etmeyi ve insanlarla kalıcı bağlar kurmayı da hedeflemelidir.

Bu strateji; hazırlık, anlık mü­dahale, duygusal onarım ve sür­dürülebilir ilişki olmak üzere dört aşamada ele alınabilir. Amaç, kriz anlarını yalnızca bir tehdit de­ğil, aynı zamanda bir yeniden bağ kurma fırsatına dönüştürmektir.

1. aşama: Hazırlık-duygusal erken uyarı sistemi

Krizlerin doğası gereği, bek­lenmedik anlarda ortaya çık­maları söz konusudur. Ancak kriz gerçekleşmeden önce yapı­lan hazırlıklar, olası tahribatı en aza indirir. Bu yaklaşım, aynı za­manda önleyici stratejilerin ge­liştirilmesini ve risklerin mini­mize edilmesini sağlar.

Sosyal medya etkin şekilde dinlenmelidir: Markayla ilgili hangi duygu tonları dolaşımda? Neler konuşuluyor? Ani bir duy­gu değişimi gözlemleniyor mu? Şikayetlerde duygu yoğunluğu hangi kelimelerde yoğunlaşıyor? Duygusal tepkileri analiz eden yapay zekâ destekli bir filtreleme sistemi, proaktif stratejilerin ge­liştirilmesini sağlar. Müşteriler ya da kullanıcılar geri bildirimle­rinde nerede ‘öfke’, ‘hayal kırıklı­ğı’ veya ‘endişe’ hissetmektedir?

Duygular haritalandırılabilir: Eğer duygular sistematik şekil­de analiz edilirse, belli olayların hangi duygusal tepkileri tetik­lediği görülebilir. Burada önem­li olan sadece duygunun kendisi değil, aynı zamanda o duygunun ortaya çıktığı bağlamdır. Örne­ğin, bir problem karşısında bek­lenen ‘öfke’ değil de ‘hayal kırıklı­ğı’ öne çıkıyorsa, iletişim dili bu­na göre önceden hazırlanmalıdır.

Kriz senaryolarına uygun me­sajların önceden hazırlanması: Ürün veya hizmet kaynaklı olası krizler, düzenli veri takibiyle ön­görülebilir. Bu krizler için hazır­lanacak mesajlar; empati içeren, şeffaf, çözüm odaklı ve somut bir vaadi içermelidir.

Ekipler eğitilmelidir: Sosyal medya ekipleri, duyguların aktif gücünü anlayacak ve kriz anın­da duygusal durumları yönetecek yetkinlikte eğitilmelidir. Şirket­ler duygulara ne kadar hızlı ve et­kin tepki verirse, kriz anlarını bir fırsata çevirme ihtimalleri o ka­dar artar. Hazırlıklı olmak, mar­kaların insani reflekslerini hızlı ve etkili biçimde göstermelerini sağlar; bu da sosyal bağların sür­dürülebilirliğine katkı sunar.

2 aşama: Anlık müdahale–hız, empati ve tutarlılık

Krizlerin sosyal medya üzerin­den yayılması öylesine hızlı ger­çekleşir ki, bu durum markalar için adeta bir kabusa dönüşebi­lir. Kriz patlak verdiğinde paniğe kapılmadan, özellikle ilk saatler dikkatle yönetilmelidir. Çünkü sosyal medya kullanıcıları şirke­tin tepkisini saniyeler içinde de­ğerlendirir. İlk 30 dakika çok kıy­metlidir: Detaylar netleşmese bi­le, “Konuyu araştırıyoruz” gibi kısa bir açıklama yapılmalıdır. Sessiz kalmak, ‘umursamazlık’ olarak al­gılanabilir.

Empatik ve hızlı etkileşim ku­rulmalıdır: Öncelikli olarak en fazla etkileşim alan gönderilere yönelinmeli, empatik bir dil kul­lanılmalıdır. Asla çelişkili me­sajlar verilmemelidir. Sessizlik, duygusal bir boşluk yaratır; bu da krizi içinden çıkılmaz bir boyu­ta taşıyabilir. Farklı kanallardan gelen tutarsız mesajlar ise kafa karışıklığına neden olur ve krizin daha da büyümesine yol açar.

Amaç: Paniği yatıştırmak, ka­muoyuna dinlenildiğini ve önem­sendiğini hissettirmektir. Güve­nin yeniden inşası burada başlar.

3 duygusal onarim: Özürden öte bir bağ kurmak

Kriz sonrası süreç yalnızca ha­tayı kabul etmek ya da savunma­ya geçmek değildir. Özür dilemek elbette önemlidir, ancak bu özür sıradan ve hissiz bir formaliteye dönüşürse, kriz evresi derinle­şir. Bu aşama, yaşanan duygusal aşınmanın kabul edildiği ve sa­mimi bir biçimde onarılmaya ça­lışıldığı bir dönemi ifade eder. Bu noktada anahtar kavram duygu­daşlık olmalıdır. Örneğin, doğru­dan “Hatalıyız” demektense, “Si­zin yaşadığınız deneyimin far­kındayız ve bu durumun sizi nasıl etkilediğini anlıyoruz” gibi bir yaklaşım, çok daha güçlü bir ona­rım ve bağ kurma etkisi yaratır.

Ayrıca müşterinin yaşadığı sorunun nedenleri açık bir dille paylaşılmalı ve alınan önlemler somut biçimde duyurulmalıdır: “Bu tür bir hatanın tekrar yaşan­maması için X sürecimizi gözden geçirerek Y sistemini devreye al­dık.” Bu süreçte şirket içi ekiple­rin gösterdiği çabanın görünür hale gelmesi, markanın insani yüzünü ortaya çıkarır. Bu yalnız­ca bir sorumluluk paylaşımı de­ğil, aynı zamanda bir şeffaflık ve samimiyet göstergesidir. Kriz toplumu etkileyen bir boyuttay­sa -örneğin bir doğal afet, top­lumsal hassasiyet veya güvenlik sorunu- markanın sadece müş­teri odaklı değil, toplumsal du­yarlılığa sahip bir aktör olarak da sorumluluk alması gerekir. Et­kilenen tüm kesimlere saygı ve destek ifade eden mesajlar, mar­kanın duygusal bağ kurma kapa­sitesini güçlendirir.

Bu adımlar, sadece krizin te­lafisini değil, marka ile müşteri arasında kalıcı ve güvene dayalı bir ilişki kurulmasını sağlar.

4 sürdülebilir ilişki: Duygusal bağları kurumsallaştırmak

Krizler geçer ama izleri kalır. Bu nedenle ‘kriz sonrası’ dönem, duygusal bağın rafa kaldırıldığı bir dönem değil, aksine bu bağın derinleştirildiği bir zaman dilimi olmalıdır. Bu süreçte markanın müşteriyle olan ilişkisini sürdü­rülebilir kılacak bazı stratejik adımlar atılabilir:

-Sosyal medya topluluğu yö­neten özel ekipler kurulmalı; bu ekipler yalnızca teknik yanıtlar vermekle kalmamalı, aynı zaman­da empatik ve insani temas kurma konusunda yetkin olmalıdır.

-Duygusal bağ kurma çabala­rı yıl geneline yayılmalıdır. Örne­ğin; teşekkür mesajları, minnet­tarlık içeren kampanyalar, du­yarlılık gösteren sosyal içerikler bu bağlamda değerlidir.

-Geri bildirim mekanizmala­rı güçlendirilmelidir. “Sizi din­liyoruz” mesajı salt bir söylem olarak kalmamalı, anketler, odak gruplar, birebir etkileşimlerle desteklenmelidir.

-Bu yapılar aracılığıyla müş­teri sadece ‘tüketici’ değil, mar­kanın ortak hikâyesinin bir aktö­rü haline getirilmelidir.

Duyguları yönetmek krizi yönetmektir

Sosyal medya çağında her şey gö­rünür ve kamusal. Bu nedenle mar­kalar sadece işlevsel yeterlilikle­riyle değil, duygusal zekâlarıyla da sınanıyor. Kriz anında ne yapıldığı kadar, insanlara nasıl hissettirildi­ği de hafızalarda yer ediyor.

Kısa vadede bir kriz, uzun va­dede itibar kaybına yol açabilir. Ama doğru duygusal stratejiler­le yönetilen krizler, güvenin ye­niden inşasına ve sadakatin güç­lenmesine olanak tanır. Bu ne­denle itibar yönetimi, yalnızca kurumsal söylemlerle değil; sa­mimiyet, empati ve duygusal et­kileşimlerin bütüncül biçimde gözetildiği bir stratejik iletişim anlayışıyla yürütülmelidir.

source

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

300x250r
300x250r