Umuda neden ihtiyacımız var?

PROF. DR. TAYFUN DOĞAN (Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Bölümü )

Umutsuzluk, manevi inti­hardır; psikolojik ölümdür; insa­nı kör eder; kişinin kendisinden ve onu yaşama bağlayan inandığı her şeyden vazgeçmesi anlamına gelir.

Umutsuz bireyler nasıl düşünür ve hisseder?

Umutsuzluğa ayarlanmış bir be­yin, çabalamanın gereksiz olduğu­na, hiçbir şeyin değişmeyeceğine, yaşanan sıkıntıların daimî olaca­ğına, geleceğin bulanık ve belirsiz olduğuna inanmaktadır. Bir bakı­ma umutsuzluk, geleceğe ipotek koymaktır. Şartların, içinde bulu­nulan olumsuzlukların hiçbir za­man değişmeyeceğine yönelik bir ön kabul içinde bulunmaktır.

Bu durum da bireyi eylemsizliğe it­mektedir. Tüm bunların sonucun­da da umutsuz bireylerde, çaresiz­lik, yaşama isteğinin kaybı, sözel ve davranışsal ifadelerde azalma, pa­siflik, kavramada bozulma; prob­lem çözme, karar verme, hayal et­me ve arzu etme yeteneklerinde azalma; cesaret yitimi, kendini yo­lun sonunda hissetme, gerginlik ve sinirlilik hali; karamsarlık ve anhe­doni (hiçbir şeyden zevk alamama) gibi durumlar görülebilmektedir. Bu ruh hali içinde olmak da doğal olarak depresyona ve intihara da­vetiye çıkarmaktadır. Casey Gwin bu durumu, “Umudun kaybolma­sı, bazen öfke, bazen çaresizlik ve en sonunda da ‘hiçbir şey değişme­yecek’, ‘artık hiçbir şey umurum­da değil’ şeklinde ilgisizlik olarak kendini gösterir” diyerek ifade et­mektedir.

Psikiyatr Erol Göka da umudun kaybolmasını, “Umut va­roluşumuzdan geçici olarak da ol­sa çekilince, duruma göre çoğu za­man şu sırayla; önce can sıkıntısı, sonra dayanılması zor endişe, ar­dından anlamsızlık, umutsuzluk ve melankoli hayat sahnemizi doldu­ruveriyor” sözleriyle anlatmakta­dır. Umutsuzluk ve ölüm ihtima­li arasında da pozitif ilişkiler bu­lunmaktadır. Stern ve arkadaşları tarafından yaşlı bireyler üzerin­de gerçekleştirilen bir çalışmada, diğer tüm özellikleri kontrol edil­dikten sonra kendilerini umutsuz hissettiklerini söyleyenlerin ölme olasılığı, gelecekten umutlu olduk­larını söyleyenlere göre iki kat daha yüksek bulunmuştur.

Umutsuzluk, taşınması ağır bir yüktür çünkü insanı kötürüm eder. Karen Horney’in deyimiyle hem de öyle bir kötürüm eder ki, küçük zorluklar bile umutsuz ki­şiye aşılamaz engeller gibi görün­meye başlar. O yüzden Samuel Jo­hnson, “Ne kadar sık olursa olsun, umudun boşa çıkması tükenmesi kadar kötü değildir” der.

Umuda ihtiyacımız var çünkü umut, zor zamanları sabırla aşabil­me konusunda bizi güçlü kılmak­tadır. Üsküdar Üniversitesi Pozitif Psikoloji Laboratuvarı’nda yürüt­tüğümüz araştırmalarda umudun psikolojik sağlamlığın en önemli yordayıcılarından biri olduğunu bulduk. Umut düzeyi yüksek bi­reyler, yaşanan olumsuz olaylar­dan ya da travmatik deneyimler­den sonra daha çabuk bir şekilde toparlanabilmektedirler. İnsan ya­şamı güzelliklerle dolu olduğu ka­dar, acı, sıkıntı, keder ve zorluklar­la da doludur. Bu olumsuzluklara karşı mukavemet gösterebilmek ve sağlam durabilmek için umuda ihtiyacımız var.

Umut ve mental iyi oluş

Umuda ihtiyacımız var çünkü umudun, mutluluğun en önde ge­len belirleyicilerinden biri olduğu farklı çalışmalarda ortaya konul­muştur. Umut, diğer olumlu duy­guları da tetikleyici bir role sahip­tir. Yani siz umutlu ve iyimser ol­duğunuzda mutluluk, neşe, sevinç, cesaret gibi diğer olumlu duygu­larda harekete geçecektir. Olumlu duyguları sık yaşamanın ise değeri ve önemi büyüktür. Pozitif psiko­loji alanında önemli çalışmalarıy­la bilinen Barbara Fredrickson’un ortaya attığı bir duygu teorisine gö­re olumlu duyguları sık deneyim­lemenin, insanların düşünce-ey­lem repertuvarlarını genişlettiği, olumsuz duyguların etkilerini geri aldığı ve iyi oluşu (mutluluk) artır­dığı bilinmektedir. Bu modele gö­re olumlu duyguları deneyimleme, dikkat ve bilişin kapsamını geniş­letmekte, esnek ve yaratıcı düşün­meyi mümkün kılmakta ve kalı­cı başa çıkma kaynakları oluştur­maktadır.

Umut ve yaşam kalitesi

Umut, mental sağlığın ötesinde iş yaşamında da üreticiliği ve ya­ratıcılığı artırmaktadır. Okul ya­şamında öğrencilerin akademik başarılarını da olumlu yönde etki­lemektedir. Umut düzeyi yüksek bireyler, sağlıklı yaşam davranış­larını daha sık sergilemektedirler. Çünkü umutsuz bireyler sağlıkla ilgili konularda da egzersiz yapma­nın ya da sağlıklı beslenmenin bir şeyi değiştirmeyeceğine inanabil­mektedirler. Umutlu bireyler ise sağlıklı beslenirlerse, egzersiz ya­parlarsa ya da zararlı alışkanlıkla­rı terk ederlerse sağlıklarının iyiye gideceğine inanmaktadırlar ve bu inanç da onları motive etmektedir.

Yazımızı Jemma Kelly’nin söz­leriyle bitirelim: “Kötümserliğin, kendini gerçekleştiren bir kehanet haline gelmesine izin vermemeli­yiz. İnsanı öldüren umuttur sözü yaygındır ancak asıl ölümcül olan umutsuzluktur. Kötümserliği ha­valı olmaktan çıkarmalıyız.”

Umudunuzu korumanız ve bü­yütmeniz dileğiyle…


source