Dünyanın en kıymetli toprağı - Ötüken Haber
DOLAR 40,7552 0.31%
EURO 47,6205 0.08%
ALTIN 4.432,27-0,04
BITCOIN %
Ankara
28°

AÇIK

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Dünyanın en kıymetli toprağı

Dünyanın en kıymetli toprağı

ABONE OL
Ağustos 7, 2025 22:28
Dünyanın en kıymetli toprağı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yirminci yüzyılın başında Av­rupalı soylular ve Rus aristok­ratlar siyasi değişimler ve mo­da olan yeni sayfiye havasına ka­pılmış, başta Nice olmak üzere Fransa’nın Akdeniz kıyısında güzel malikaneler yaptırmışlar­dır. Hatta Osmanlı hanedanı da malumunuz sürgünde San Remo ve Nice’i tercih etmiştir. Saint Tropez’den Monaco’ya uzanan bu eşsiz kıyıyı ortaçağ kasabası Eze tepesinden bir uçtan bir uca görmek mümkün.

Cap Ferrat bu kıyının en seç­kindir. 1908’de açılan Grand-Hô­tel du Cap-Ferrat, kısa sürede bir efsane haline gelmiş ve Charlie Chaplin’den Winston Churc­hill’e, Elizabeth Taylor’dan Gre­gory Peck’e kadar birçok ismi ağırlamıştır. Sanat ve edebiyat­la kurduğu ilişkiyle de özeldir. 1950’lerde şair, yönetmen Jean Cocteau duvarlara çizdiği Yunan mitolojisi figürleri ile ünlenen Villa Santo Sospir’de Marlene Dietrich, Picasso, Edith Piaf gibi isimleri çekmiş, bugün rehberli turlarla ziyaret edilebiliyor.

Cap Ferrat’ın yıldızları: Sahil villaları

Yazar Somerset Maugham’ın 1920’lerde satın aldığı Villa La Mauresque, Cap Ferrat’ın ede­biyatıyla buluştuğu noktadır. Evelyn Waugh, TS Eliot, Patri­ck Leigh Fermor gibi isimlerin ağırlandığı bu ev, sahil villaları­nın altın çağını başlatan yapıdır. Bugün artık özel mülk olan villa, bugün Mağribi tarzı demir kapı­sındaki “Fatima’nın Eli” sembo­lüyle selam verir meraklı bakış­lara. Cap Ferrat’ın diğer bir yıldı­zı ise Rothschild Ailesi’nin zarif temsilcisi Béatrice Ephrussi’nin yaptırdığı Villa Ephrussi de Rot­hschild’dir. İtal­yan Rönesan­sı’nı Akdeniz zarafetiyle bu­luşturan villa, zengin porselen koleksiyonu, te­matik bahçele­ri ve panoramik manzarasıyla Fransız Rivie­rası’nın nadide kültür mirasla­rından biridir. Ama Cap Ferrat yalnızca tarihle değil, bugünün lüks anlayışıyla da günceldir. Vil­la les Cèdres —bir zamanlar Bel­çika Kralı II. Léopold’un evi— günümüzde Ukraynalı iş insanı Rinat Akhmetov’un mülkiyetin­dedir. 200 milyon avroya satılan bu malikâne, Avrupa’daki en pa­halı emlak satışlarından biri ola­rak kayıtlara geçmiştir.

Bono bile Cap Ferrat’ta çok istemesine rağmen ev alamadı, Çünkü Cap Ferrat, sadece pa­rayla girilen bir yer değil, aris­tokrasi ve mahremiyetle ku­rulmuş, sessiz bir ittifak vardır. Yatlar burada şov için değil, hu­zur için demirliyor. Kendi iske­lenin kenarına kurduğun mini istiridye çiftliğini sadece arka­daşlarınla paylaşabilirsin, böyle bir ortam burası.

En pahalı toprağın üzerındeyiz

İstanbul yalıları da böyle değil mi? Sayısı belli, her ne kadar el değiştiriyor olsa da değerinden hiçbir şey eksilmiyor.

Bundan tam 15 yıl önce Hür­riyet Gazetesinde bir haber çık­tı. Haberi aynen kopyalıyorum: “Fransa’nın Cannes kentinde düzenlenen Uluslararası Gay­rimenkul Geliştirme Fuarı’nda (MIPIM) İstanbul Boğazı’nın en değerli arsaları görücüye çıktı.

İstanbul Büyükşehir Beledi­yesi, Swissotel, Perpa ve Beykoz Çubuklu arazileri için Cannes’da yatırımcı arıyor. 607 parselden oluşan 644 metre uzunluğunda, 109 bin metrekare alanlı Çubuk­lu arazisi Boğaz’da en geniş rıh­tıma sahip arazi olarak 1 milyar doların üzerinde bir değerle vit­rine çıktı.

Çubuklu 29 Gece Kulübü, Ha­yal Kahvesi ve eski petrol dolum tesislerinin yer aldığı Belediyeye ait Çubuklu arsası kıyı uzunlu­ğu olarak Boğaz’ın en uzun arsa­sı. Arsanın kıyısı, 72 metre rıh­tıma sahip ve Boğaz’ın en uzun rıhtımlı yalısı ünvanını taşıyan Kıbrıslı Yalısı’ndan 9 kat daha uzun. Çubuklu arsası, turizm ve ticari gayrimenkul yatırımı yap­mak isteyen yatırımcılara açık. Projeler için belediye yardıma hazır.’’

Dönemin belediye başkanı merhum Kadir Topbaş bu arsa­larla yatırımcıyı çağırıyor, satış, kiralama formüllerini masaya / yatırıyordu.

Alıcı çıkmadı. Boğazda yeni bir şey yapmak kanunen çok müm­kün değildi. Ama biz nerede ol­duğumuzu anladık. Dünyanın en pahalı toprağı üzerindeydik.

İBB 2018 yılında bu değeri korumak yerine bu canım kıyı­ya korkunç bir kazıklı yol yaptı. Trafiğe kapalı, hiçbir işe yarama­yan, uzun anlamsız bir yol. Kor­kunç bir para ödendi, kazıklar çakıldı, üzerine beton döküldü, o canım Boğaziçi kıvrımı kaba bir otoban görüntüsüne dönüş­tü. Buradaki işletmeler özelliğini kaybetti, yok oldu, gitti. Hiçkim­senin bir işine yaramadı.

İBB Ekrem İmamoğlu döne­minde petrol depolarının olduğu yapıları kültürel amaçlı kullanı­ma açtı. Şimdi etkinliklere, Bel­tur’un bir kafesine ve müzeye ev sahipliği yapıyor. Tek iyi şey bu diyebilirim, kıyıdan geçen o dol­gu yol feribot iskelesinin yanın­dan Paşabahçe’ye uzanıyor ama sadece uzanıyor, bağlanmıyor. Ben yıllardır düşünüyorum, ka­muya ait, dünyanın en kıymetli toprağına bunu neden yaptılar?

Boğazda kaçak yapılar yıkılır­ken, yerel yönetimlerin kanun ta­nımadan yaptıkları ticari yapılar hiçbir zaman denetime, ön görü­nüme takılmıyor, güzelim Boğa­ziçi’nde kamu yararına yapıldığı söylenen kamu binalarına kimse bir yaptırımda bulunmuyor.

source

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

300x250r
300x250r