Kariyerinin dönüm noktasını ‘Uygarlığın beşiği İstanbul’umuzu içine sığdırdığım kubbeli yüzük tasarımı’ olarak yorumluyor. Saraylardan camilere, sultan portrelerinden harem kadınlarına, mitolojik efsanelerden cıvıltılı tabiat sahnelerine pek çok büyüleyici hikaye süslüyor çalışmalarını. Dünyada da Türkiye’de de çok ilgi görüyor tasarımları. Sevan Bıçakçı, her bir parçası yine biricikliği yansıtan yeni bir koleksiyonla karşımızda: Born Unique/ Eşsiz Doğdu.
Sevan Bıçakçı, her bir parçasının biricikliğini yansıtan “Born Unique” / “Eşsiz Doğdu” global kampanya çekimini, markanın en büyük ilham kaynaklarından olan İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde gerçekleştirdi. Zaman, kendini tekrarlamayan anların toplamıdır; bazı şeyler yalnızca bir kez doğar ve bir daha asla aynı şekilde var olmaz. Görülmek için değil, hatırlanmak için geçerler hayattan. Sevan Bıçakçı tasarımları da bu anlayışla şekillenir: Eşsizlik, farklılık peşinde koşmak değil; tekrar çağında bütünü koruyabilmektir. Atölye bu yaklaşımı, kendi sessiz adıyla tanımlar: “Born Unique.”
“Born Unique”, her tasarımın yalnızca bir defa hayat bulduğu ve bir daha yinelenmediği parçalarla Sevan Bıçakçı’nın ruhunu taşıyor. Tarihsel figürler, antik semboller ve mitolojik göndermeler; doğanın döngüsünü ve aşkın izlerini taşıyan sahnelerle iç içe geçiyor. Ters oyma, mikro mozaik ve minyatür gibi teknikler; değerli taşlarla buluşarak her parçaya katmanlı bir derinlik katıyor. Bu bütünlük, geçmişten ilham alan ama bugüne seslenen eşsiz mücevherlerle modern bir arkeolojik anlatı sunuyor. Atölyenin imza tekniklerinden ters oyma ile taş içine işlenmiş heykelleri taşıyan kolyeler, yüzükler ve bileziklerin yanı sıra; Bıçakçı tasarımlarının simgesi haline gelen hançer kolyeler, küpeler, deri bileklikler, mikro mozaik uygulamalı parçalar, yeni broşlar ve zamanı yavaşlatan Sevan Bıçakçı imzalı saatler bu seçkide bir araya geliyor.
Bu zanaatın kalbindeki mesaj ise güçlü: “İki kez doğmaz. Eşsiz doğar.” Bu, yalnızca bir üretim pratiği değil; zamana karışan, bir ruh ve iz bırakma biçimi. Ve tıpkı İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde çağlara tanıklık eden heykeller gibi, Sevan Bıçakçı tasarımları da zamanı aşarak bellekte yer etmek üzere yaratılıyor.
Osman Hamdi Bey’in 1891 yılında kurduğu İstanbul Arkeoloji Müzesi, Türkiye’de müzeciliğin temellerini atan kurumlardan biri oldu. Sevan Bıçakçı atölyesi içinse bu müze, geçmişle bağ kurmanın hem duygusal hem de ilham verici bir yolu. Heykellerin, yazıtların ve sessiz objelerin arasında şekillenen bu hayranlık, bugün tasarımlarında yeni hikâyelere dönüşüyor. Mitolojinin, arkeolojinin ve tarihin iç içe geçtiği bu atmosfer, Sevan Bıçakçı’nın estetik anlayışıyla buluşarak çekimlere ev sahipliği yaptı. Ve böylece ortaya adeta yaşayan bir sergi çıktı. Fotoğrafçı Emre Güven’in objektifinden yansıyan kareler, tasarımların ruhunu güçlü görsellerle dışa vururken; Burhan Öcal’ın bu anlatıya özel olarak bestelediği müzik, her ana kendine ait bir ritim katıyor.
Dünyada ve Türkiye’de pek çok hayranı var Bıçakçı tasarımlarının. Dünya yıldızlarından Elizabeth Hurley, Brooke Shields, Halle Berry, Whoopi Goldberg dikkat çekenler. Etrafımda da Bıçakçkı tutkunu dostlarım var. İlk aklıma gelen, Bıçakçı tasarımlarını her zaman zarafetle taşıyan dostum Elif Yıldız Harmankaya. Elif’e neden Sevan Bıçakçı tasarımlarını tercih ettiğini, onu taşırken ne hissettiğini sordum. İşte cevabı…
“Sevan Bıçakçı ve eserleriyle tanışmamdan bu yana 35 yıl geçti. O gün bugündür, üzerimde onun bir eserini taşımadan sokağa adım atmam. Sevan, taşı yalnızca şekillendirmez; ona ruh verir, onu ete kemiğe büründürür. Her bir tasarımı özeldir, eşsizdir ve zamana meydan okur. Sevan’ı özel kılan Allah vergisi yeteneği, işi üzerinde bilgisi ve mükemmele ulaşma arzusudur. Değerli her taş Sevan’ın elinde daha değerli olur. Onun takıları taşıyanla bütünleşir ve insanın bir parçası hâline getirir. Sevan’ın eserleri adeta bir zaman makinesi gibidir. Onun eserleri bana göre takılmaz, giyilir. Eğer Sevan’ın bir eserine sahipseniz, aynı zamanda değeri sürekli yükselen bir “antikaya’ sahipsinizdir.
Sevan’ı en doğru anlatan bence New York Times yazarı Suzanne Fowler. 2014’te kaleme aldığı bir yazısında: “Sevan Bıçakçı’ya mücevherci demek, Michelangelo’ya yontucu demeye benzer” diyor Fowler. Eğer bana bir dostu olarak “Sevan Bıçakçı kimdir?” diye sorarsanız, cevabım çok net:
Yegâne bir kalbe ve yüreğe sahip olan Sevan’ın dostu olduğum için kendimi özel hissederim. Sevan dostluğu, ailesine olan bağlılığı, çevresine verdiği ilham ve enerjiyle gerçekten nevi şahsına münhasır. Sevan’ı tanıyıp aynı kaldıysanız bu sizin sorununuz.”