Yeşil dönüşümde şehirlerin rolü: Kurtuluş tasarımdan geçiyor - Ötüken Haber
DOLAR 40,6963 0.2%
EURO 47,5016 0.02%
ALTIN 4.448,790,33
BITCOIN %
Ankara
27°

AZ BULUTLU

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Yeşil dönüşümde şehirlerin rolü: Kurtuluş tasarımdan geçiyor

Yeşil dönüşümde şehirlerin rolü: Kurtuluş tasarımdan geçiyor

ABONE OL
Ağustos 8, 2025 05:03
Yeşil dönüşümde şehirlerin rolü: Kurtuluş tasarımdan geçiyor
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Başak Nur GÖKÇAM

Günümüz şehirleri, ik­lim değişikliğinin ya­rattığı tehditlere karşı bir cephe hattında yer alıyor. Artan sel riski, aşırı sıcaklık dalgaları ve değişken hava ko­şulları, kentlerin altyapısını ve topluluklarını her zaman­kinden daha fazla zorluyor. Ancak bu zorluklar karşısında güçlü bir çözüm yolu geliştir­mek giderek daha fazla öne çı­kıyor. Çünkü yalnızca çevresel etkileri azaltmayı değil, aynı zamanda gelecekte yaşanabi­lecek iklim felaketlerine kar­şı şehirlerin hazırlıklı hale gel­mesi gerekiyor.

“İklim krizine dirençli şehirler tasarlanmalı”

Bu kapsamda sürdürülebi­lirlik prensipleri, şehirlerin yalnızca bugünün zorluklarına değil, yarının belirsizliklerine de uyum sağlamasını mümkün kılıyor. Peki, bu yeni yol hari­tası şehirlerin geleceğini nasıl şekillendirecek ve kalabalık şehirlerde sürdürülebilir ya­şam mümkün olacak mı? Dön­güsel ekonomi modelinin geti­rileri ne olacak? İstanbul Bilgi Üniversitesi Çevre, Enerji ve Sürdürülebilirlik Uygulama ve Araştırma Merkezi Araş­tırmacısı ve Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu, DÜNYA Gaze­tesi’ne anlattı.

Şehirlerin kalabalık olup, ol­mamasından ziyade nasıl ta­sarlandığının önemli olduğu­nu belirten Prof. Dr. Ayşe Uy­duranoğlu, “Özellikle iklim krizine karşı dirençli şehirleri tasarlamak son derece önem­li. Aşırı hava olaylarından do­layı sürekli sellere maruz ka­lan, toplu taşımacılığın yeter­siz olduğu ve özel arabalar ile seyahatin çok olduğu, atık yö­netiminin yetersiz olduğu, su ve enerji güvenliğinin sağla­namadığı, hava kirliliğinden muzdarip şehirler kalabalık olmasa bile bu şehirlerde sür­dürülebilir yaşamı sağlamak imkansız. Bu nedenle, sürdü­rülebilirliğin sağlanamama­sında asıl rol oynayan kalaba­lık değil, krizleri ve sürdürüle­bilirliğin bileşenlerini dikkate alarak şehrin nasıl tasarlandı­ğıdır” dedi.

Sürdürülebilirliği tehdit eden faktörler arasında nüfus yoğunluğunu düşünmediğini vurgulayan Prof. Dr. Uydura­noğlu, “Nüfustaki artışa bak­tığımızda gelişmiş ülkelere kıyasla, gelişen ve az gelişmiş ülkelerde nüfus artış hızının yüksek olduğunu görürüz. Ge­lişen ve az gelişen ülkelerdeki karbon ayak izi, gelişmiş ülke­lere kıyasla daha azdır. Örne­ğin, 2022 yılında Amerika Bir­leşik Devletleri’nde kişi başına düşen karbon emisyonu 14,56 ton iken, Türkiye’de aynı yıl 6,6 ton olarak gerçekleşti. İki ka­tından daha fazla. Kısaca, sür­dürülebilir kalkınma hedef­lerini gelişmişlik düzeyi gibi nüfustan daha farklı faktörler etkileyebilir” diye konuştu.

Yoksul kesim, emisyonların %10’undan sorumlu

Karbon ayak izi konusun­da zengin ve yoksul arasında bir ayrım yapmak gerektiği­ni belirten Prof. Uyduranoğlu, “Araştırmalar, küresel sera ga­zı emisyonlarının yüzde 90’ın­dan en zengin yüzde 10’un so­rumlu olduğunu gösteriyor. Yoksul kesim ise emisyonların sadece yüzde 10’undan sorum­lu. Bu nedenle, karbon emis­yonlarındaki artışın nedeni tek başına nüfus artış hızıdır diyemeyiz. Daha çok şehirleş­me, gelir artışı, değişen tüke­tim kalıpları ve dijitalleşme di­yebiliriz” dedi.

Uyduranoğlu şöyle devam etti: “Dijitalleşme akıllı şehir­lerin tasarlanmasında büyük rol oynayacak. Bununla bir­likte, dijital çağda gerekli olan enerji ve suyun nasıl sağlan­dığı da çok önemli. Önümüz­deki yıllarda en çok tartışıl­ması gereken konulardan bi­ri bu. Verilerin depolanması ve korunması konusunda su­nucu odalarının soğutulması için gerekli olan enerji nere­den sağlanacak? Fosil yakıtlar­dan mı, sudan mı, yenilenebilir enerji kaynaklarından mı sağ­lanacak?

Fosil yakıtlar, iklim değişikliğine neden oluyor. Ama su ve yenilenebilir ener­jinin de dikkate alınması ge­reken yanları var. Sudan üre­tilen elektrik, suyun döngüsü­nü bozarak biyolojik çeşitliliği olumsuz etkilemekte ve su gü­venliğini tehdit etmekte. Yani hiçbir alternatif tamamen çev­re dostu değil, masum değil. Ama hangi alternatif çevreye en az zararı veriyor? Bunu tes­pit etmek ve buna göre planlar yapmak önemli.”

“Döngüsel ekonomi üstünlük sağlayacak”

Avrupa Yeşil Mutabakatı ile daha sık gündeme gelen dön­güsel ekonomi modeline iliş­kin de değerlendirmede bu­lunan Prof. Uyduranoğlu, “Bu ekonomi modeli, kullanılan kaynakların atık olarak değer­lendirmeyip, ekonomiye ye­niden kazandırılmasını, yani hayat döngüsü içinde tekrar kullanılmasını benimser.

Da­ha az doğal kaynak, enerji ve su kullanımına neden olduğu için sürdürülebirliğin en önem­li bileşenlerindendir. Dünya Bankası tarafından 2025 yı­lında yayımlanan ‘AB’nin Kü­resel Değer Zinciri Ekosiste­minde Türkiye’nin Döngüsel Ekonomiye Geçişi’ başlıklı ra­por, Türkiye’de 1 kilogram ham madde kullanımı ile ortalama 1,8 birim ekonomik değer üre­tilirken, AB’de bu değerin 2,3 birime ulaştığını belirtmiştir.

Bu veriler, döngüsel ekonomi modelinin sürdürülebilirlikte oynayabileceği rolü anlamak açısından çok önemli. Bu mo­del, iklim krizi ile mücadele et­menin yanı sıra, maden sahala­rının korunması açısından da önemli. Bunlara ilave olarak, ülkelere rekabette üstünlük de sağlayacak” diye konuştu.

Düşük gelirli kesim korunarak karbon fiyatlandırması yapılmalı

Karbon ayak izinin, sadece ülkeler arası karşılaştırmada değil, aynı ülke içindeki farklı gelir grupları için de konuşulması gereken bir konu olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu, “Bu konudaki en önemli önerim, ülkelerin mutlaka karbon vergisi ve ETS gibi karbon fiyatlama araçlarını uygulaması, bunu yaparken mutlaka düşük gelirlerinin korunması ve elde edilen gelirin çevreyi korumak için geliştirilen projelere aktarılmasıdır. Böylece kurumsal bir yapı çerçevesinde yoksul kesimin refahı artırılabilir. Örneğin, şehirlerin sellere karşı dirençli hale getirilmesinden veya toplu taşımacılığın iyileştirilmesinden daha çok yoksullar fayda sağlar” diye konuştu.

“Yanlış bilgi hızla yayılıyor”

Bilgi salgını olarak da bilinen infodemi çağında yaşandığını hatırlatan Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu, “Doğru bilgi kadar, yanlış bilgi de hızla yayılıyor. Özellikle sosyal medya aracılığı ile. Bunun en son örneği, İklim Kanunu’nda yer alan Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) ile ilgili. Konuyu tam bilmeyen herkes, ETS için yeni bir ticari kazanç yolu dedi. Halbuki ETS, kirletene ceza getiren, daha önce cezalandırılmayan bir alanı hukuki düzenlemeye tabii tutan bir mekanizma. Daha önce kirlilik için bir bedel ödenmezken, bunun bir bedeli olması gerektiğini savunan bir sistem. Gençlerin, doğru bilgiler eğitilmesi bu nedenle çok önemli” dedi.

source

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

300x250r
300x250r