İktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez, 70 yaşında hayatını kaybeden eski Merkez Bankası Başkan Yardımcısı, ekonomist, akademisyen ve yazar Ercan Kumcu’nun ardından bir yazı kaleme aldı.
Kumcu’nun çok yakın arkadaşı olduğunu ifade eden Eğilmez, “Yaşamını, düşüncesini ülkenin dertlerine adamış bir eski Türkiye bürokratını daha kaybettik.” ifadelerini kullandı.
“Bir eski Türkiye bürokratı daha veda etti” isimli yazısında Mahfi Eğilmez, Kumcu ile birlikte yaptıkları çalışmalara dair şunları anlattı:
“1980’lerin başında dış borçlanma Merkez Bankası tarafından yapılıyordu sonra bu görevin Hazine’ye ait olması gerektiğine karar verildi ve dış borçlanma Hazine’ye devredildi. Hazine, o yıllarda döviz üzerine tahvil çıkarmaya ve yurt dışına satarak dış borçlanma yapmaya başlamıştı. Buna karşılık Türkiye’nin reyting notu yoktu. S&P ve Moody’s haber göndererek dış borçlanmamızın arttığını ve Türkiye için kredi derecelendirmesi yapmaları gerektiğini söyledi. Onlara Japon Kredi Derecelendirme Kuruluşu JCR da katıldı.
O zaman kimse bu işin nasıl yapılacağını bilmiyordu. Biz Ercan’la başladık çalışmaya, araştırmalar yaptık, kitaplar, makaleler okuduk, bu üç kredi derecelendirme kuruluşunun yaptığı reytingleri inceledik. Bu işin yürütülmesi sırasında bir danışman tutulması gerektiğini öğrendik. Özal, durumu yakından izliyor ve bizi arada çağırıp bilgi alıyordu. Bu üç kredi derecelendirme kuruluşuyla defalarca toplandık, Hazine’den ve Merkez Bankası’ndan arkadaşlarla birlikte günlerce çalıştık.
1989 yılı sonunda S&P’den BBB –, Moodys’den Ba3 ve JCR’den BBB notlarını aldık. O dönemde bu notları Türkiye ekonomisinin o görünümüyle almak mucize gibi bir şeydi. ABD’deki Yankee Bond Market’e tahvil ihraç edebilmek için en az iki reyting kuruluşundan BBB – düzeyinde (yatırım eşiği) not almış olmak gerekiyordu. Bu notları aldıktan sonra ABD’deki Yankee Bond Market’e tarihimizde ilk kez 200 milyon dolarlık tahvil ihracının alt yapısını hazırladık. Tam o sıralarda Saddam Kuveyt’e girdi ve bizim ihraç suya düştü. İkinci kez yeniden girişimde bulunacakken bu kez Körfez Krizi çıktı ve biz yine ihracı yapamadık.
Tahvil ihracı yapılamadığı için de verilen bu notlar resmi olarak açıklanmadı ve ilk tahvil ihracına kadar saklı kaldı. Türkiye, o bizim aldığımız notlarla 1992 yılında Yankee Bond Market’e tahvil ihracı yaptı ve notlar da o zaman açıklanmış oldu.”
Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin düşük olduğu bir dönemde Kumcu ile büyük endişeler yaşadığını kaydeden Eğilmez, durumu dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a ilettiklerini ve ardından yaşanan gelişmeleri şöyle aktardı:
“1991 yılında ABD’nin Saddam Hüseyin’i devirmek üzere giriştiği Körfez Savaşı sırasında bütün dünyada yaşanan finansal panik, bizim Irak’a komşu olmamız nedeniyle burada çok daha ciddi etki yaratmış, insanlar panikleyerek bankalardan döviz çekmeye başlamışlardı. Bu çekilişler, Saddam’ın Kuveyt’i işgal ettiğinde (Ağustos 1990) yaşanan çekilişlerden daha fazlaydı. O dönemde Merkez Bankası’nın döviz rezervi oldukça düşüktü. Yanlış hatırlamıyorsam 2,5 milyar dolar dolayındaydı. Körfez Savaşı başladığında Rüşdü Saraçoğlu bir toplantı nedeniyle yurt dışındaydı, Ercan Kumcu Merkez Bankası başkanlığına vekâlet ediyordu.
Merkez Bankası bankalara döviz yetiştiremez olmuştu. New York Fed’deki hesaplarından döviz getirtiyorlardı uçakla. Rezervler 1,8 milyar dolara gerilemişti. Üçüncü günün sabahı Ercan aradı ve bana gelmek istediğini söyledi. Odadan içeri girdiğinde endişesinin yüzüne vurmuş olduğu hemen fark ediliyordu. Ne yapabiliriz diye bir süre tartıştıktan sonra durumu Özal’a anlatmaya karar verdik. Çünkü sonuçta ülkenin döviz rezervinden isteyene döviz veriliyordu, rezervler biterse ne olacağı meçhuldü. Konu ilk bakışta Hazine’nin değil Merkez Bankası’nın sorumluluğundaydı ama döviz biterse Hazine de dış borçlarını ödeyemez duruma düşecekti.
Özal’ın özel kalem müdürünü aradım, çok önemli bir gelişme olduğunu mutlaka kendisiyle kısa süre de olsa görüşmemiz gerektiğini söyledim. Özel kalem müdürü telefonu kapamadı, içeriyle bir şeyler konuştu sonra “hemen gelin sizi bekliyor” dedi. Hemen arabaya atlayıp Çankaya Köşkü’ne gittik. Özal: ‘Neymiş o acil mesele bakalım’ dedi. Ercan durumu anlattı. Özal’ın da yüzü gerildi. Bizim sıkıntımız ona da sirayet etmişti. ‘Yapacak bir şey yok, siz bankalara döviz vermeye devam edin, bu sıkıntıdan da kimseye bahsetmeyelim çünkü sıkıntı yok desek herkes daha çok döviz alır ben bilirim’ dedi. Yolda hiç konuşmadık şoför duymasın diye. Özal’ın dedikleri Ercan’ın sıkıntısına çözüm olmamıştı. Arabadan indiğimizde ‘bir çözüm bulamadık ama en azından durumu Cumhurbaşkanına intikal ettirdik, şimdi kimse bize çıkıp da niye söylemediniz böyle bir sıkıntı olduğunu diyemez’ dedim.
Bu açıklamam Ercan’ı bir nebze rahatlatmıştı. Sonraki iki günde döviz çekilişinin hızı kesildi. İnsanlar istediği anda dövize ulaşılabildiğini görünce talep düşüşe geçti. Üçüncü günden sonra çekilen dövizler geri gelmeye başladı. Ercan da ben de sevinçten uçacak gibiydik. Kamu görevinde, kendi finansal durumumuzu, borcumuzu, harcımızı bir kenara bırakıp devletin sorunlarıyla yaşamaya öylesine alışmıştık ki sevinçlerimiz de böyleydi işte.”
IMF’yle yapılan toplantılarda da Ercan Kumcu ile birlikte yer aldıklarını ifade eden Mahfi Eğilmez, toplantıda yapılan eleştirilere hak verdiklerini, ancak konuyla ilgili genelde önlemler alınmadığını belirtti:
“Türkiye 1985 yılında IMF’e olan borcunu erken ödeyerek IMF programından çıkmıştı. 1994 yılında çıkan krize kadar IMF ile mali program içinde olmadı. Buna karşılık IMF heyeti, ana sözleşmesindeki 4. Madde konsültasyon ve gözden geçirme maddesi gereğince her yıl bir kez gelir ve gözden geçirme denilen incelemeleri yapardı. O zamanlar Türkiye’nin reyting notu olmadığı, CDS primi de yine o zamanlar bilinmediğinden IMF raporu, yabancı yatırımcılar açısından en önemli değerlendirme notuydu. Bu konsültasyonlar, genellikle iki hafta sürerdi.
Bu incelemeler sırasında çeşitli kamu kuruluşlarıyla görüşürler, özel kesim temsilcilerinden görüş alırlardı. Ama asıl resmi görüşmeler Hazine’de yürütülür, Hazine, DPT ve Merkez Bankası uzmanları bu toplantılara katılır, hem gerekli verileri verirler hem de IMF heyetinin sorularını yanıtlarlardı.
Bu toplantılara o dönemlerde Hazine Müsteşar Yardımcısı olarak ben başkanlık ederdim. Ercan Kumcu, sadece Merkez Bankası’nın sorumluluğunda olan para politikası ve ödemeler dengesiyle ilgili görüşmelere değil hemen hemen bütün toplantılara katılırdı. Kendi üretmediğimiz verileri toplamak ve onların hesabını çıkarmak en zor işti. Ercan’la oturup durum değerlendirmesi yaptığımızda çoğu kez adamların yaptığı eleştirilerin bizim eleştirilerimizin İngilizce versiyonunu olduğunu düşünürdük.
Adamların yaptığı eleştirilerin çoğu haklıydı ne var ki bu eleştirileri giderecek yönde pek bir önlem alınmaz, hep aynı hatalar tekrarlanarak devam edilirdi. Kaç kez Ercan’la oturup bu duruma dertlenerek, üzülerek gece yarılarına kadar çözüm aramıştık.”
Eğilmez, Kumcu ile birlikte aynı dönemlerde akademisyenlik yaptıklarını ve ortak bir kitap kaleme aldıklarından da şöyle bahsetti:
“Ben 1991 yılı sonunda ABD’ye tayin oldum, bir süre sonra Türkiye 1994 krizine girdi, Rüşdü Saraçoğlu ve Ercan Kumcu Başbakanla uygulanacak para politikası konusunda ters düşerek istifa edip Merkez Bankası’ndan ayrıldılar. Ben de ABD’den döndükten bir yıl kadar sonra kamu görevinden ayrıldım. O dönemde hepimiz Ankara’daydık. Bir yıl kadar sonra bu kez yeni bir hükümette Hazine Müsteşarı olarak göreve çağrıldım. O da 5 ay sürdü, hükümetle yapısal reformlar ve enflasyonla mücadele konusunda görüş ayrılıklarımız keskinleşince istifa edip bir daha da dönmemek üzere kamu görevinden ayrıldım.
Bu kez Ercan’la İstanbul’da buluştuk. İkimiz de özel kesimdeydik artık. Özel kesimdeki görevlerimize ek olarak gazetelerde köşe yazarlığı yapmaya ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde son sınıf öğrencilerine Ekonomi Politikası dersi vermeye başladık. Bu ortak ders, on yılı Bilgi’de altı yılı da Kadir Has Üniversitesi’nde olmak üzere 16 yıl sürdü. Ercan Kumcu para politikasını, ben maliye politikasını anlatıyordum ve sonra birlikte bu ikisinin bağdaştırılmasını yapıyorduk.
Öğrencilerin aktif katılımıyla yürüyor, derste hep birlikte en doğru yaklaşımı bulmak için tartışıyorduk. Üçüncü yıl, ders notlarımızdan yola çıkarak Türkiye’den Örneklerle Ekonomi Politikası adı alında bir ortak kitap yazdık ve derste bu kitabı okutmaya başladık. Kitap, çok beğenildi, çok konuşuldu, üniversitelerde ders kitabı olarak okutuldu, referans kitabı olarak kullanıldı. Toplumun her kesiminden övgüler aldı.
Çocukken babam birisi için kırk yıllık arkadaşım dediğinde çok şaşardım: Kırk yıl çok uzun bir süre gibi gelirdi. Ercan Kumcu, benim kırk yıllık arkadaşımdı.
Yaşamını, düşüncesini ülkenin dertlerine adamış bir eski Türkiye bürokratını daha kaybettik. Ailesine, arkadaşlarına ve Türkiye’ye baş sağlığı diliyorum.”