‘Futbolda Eşitsizliğin Bedeli’ üzerine düşünceler
REHA BİLGE / Ekonomist-Yazar
Tuğrul Akşar’ın ülkemizde alışılmış biçimiyle bir ‘futbol yorumcusu’ veya ‘futbol adamı’ olmadığı kesin. Akşar, kendi eğitim ve mesleki deneyimlerini, ekonomi bilgisini futbol bilgisiyle birleştirmiş bir düşünür, bir futbol düşünürüdür. Dolayısıyla ‘Futbolda Eşitsizliğin Bedeli Üzerine’ başlıklı kitabı da okunmaya, üzerinde düşünmeye ve tartışmaya değer bir eserdir.
Adı üzerinde,’Futbolda Eşitsizliğin Bedeli’, Akşar’ın çok iyi sergilediği verilere dayanarak dünya futbolunun, ama özellikle de Avrupa futbolunun uzun süredir ülkeler ve kulüpler arasında eşitsizlik ürettiği tezine dayanıyor. Tuğrul Akşar’ın, UEFA’nın bu eşitsizliğin üretilmesi ve kalıcı bir nitelik kazanmasında önemli bir rolü ve sorumluluğu olduğunu vurgulaması ise kitabın en dikkat çekici görüşüdür. Bu görüşleri ortaya koyarken Akşar’ın kullandığı bilimsel yöntem ile akademik çaba yürekten kutlanması ve her türlü tartışmanın dışında tutulması gereken bir başarıdır. Kitabın sonunda yer alan kaynakça da Akşar’ın konuyu nasıl bir ciddiyetle incelediğinin bir kanıtıdır. Evet çok söylendiği gibi ‘futbol sadece bir futbol değildir’. Ama Akşar’ın futbolun aynı zamanda bir güç ve iktidar uğraşı niteliği taşıdığı gerçeğini sayılar, istatistikler ve bütün bu verileri sistematik bir düşünce çerçevesinde ele almasıyla ortaya çıkan çalışması basit bir özdeyişi tekrar edip durmuyor. ‘Futbolda Eşitsizliğin Bedeli’ ile Akşar, Türk futbol yazınında dünya çapında bir esere de imza atmış oluyor.
Avrupa futbolunun, İngiliz Premier League’i, Alman Bundesliga’sı, İspanyol La Liga’sı, İtalyan Serie 1’i ve Fransız League 1’i gibi beş ligin baskın konumu altında çalıştığını; UEFA düzeneği içinde bu beş ligin neredeyse bir kapalı devreye dönüştüğünü, gelirlerin büyük oranda bu ligler arasında paylaşıldığını kitapta okumak mümkün. UEFA’nın ise bu düzenekten çok büyük bir gelir elde ettiği de yine kitaptan anlaşılıyor. Bu düzenekten en kârlı çıkan ülke ise İngiltere, lig olarak da İngiliz Premier League olarak göze çarpıyor.
Finansal karaktere bürünen futbol
Bütün bu gelişmeleri Akşar, Avrupa -ve elbette ki, dünya- futbolunda yaşanılan derin paradigma değişiminin bir sonucu olarak görüyor, haklı olarak da ‘futbolun finansal bir karaktere büründüğü’ görüşünü savunuyor. Avrupa futbolundaki bu en üst ligleri ‘merkez ligler’ olarak adlandırıyor Akşar. Merkez ligler de sorunlardan arınmış değil. En büyük sorunları borçlanmadır.
Onların hemen altına da Rusya, Hollanda, Portekiz, Türkiye, İskoçya, Belçika, Avusturya gibi ülkelerin liglerini yerleştiriyor. Bu ligler kitapta ‘yarı-çevre’ ligler olarak tanımlanmış. Daha alt kategorideki ligler ise ‘çevre ligler’ olarak tanımlanmış. Bütün bu tanımları ve ileri sürülen görüşleri doğrulayan verileri ise kitabı okuyarak görmek olası. Kitap 473 sayfa ama okunması kolay, hele ki bazı bölümlerini okumak çok rahat ve heyecan vericidir. Ancak birkaç yerde formüllere, entegrale ve Lorenz eğrisinin tanımlanmasına yer verilmiş olması kitabın rahat ve akıcı okunuşuna ufak tefek engeller koyuyor. Bu hususta Tuğrul Akşar’ı anlamak mümkün. Çünkü titiz bir yazarımız var ve bilimsel çalışmasının temel parametrelerini okurlarına takdim etmek istiyor. Kitabın içeriğine, yani futboldaki eşitsizliğin bedeline geri gelirsek, bu eşitsizliğin nasıl giderileceği konusu da üzerinde durmamız ve tartışmamız gereken dev bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Kısa ve orta erimde evrensel futbol veya Avrupa futbolu açısından bir çözüm mümkün müdür? Ben pek emin değilim. Belki Avrupa futbolunun yukarıda adı geçen merkez ligleri içinde yer değiştirmeler söz konusu olabilecek ya da küresel ekonomik merkezlerin yer değiştirmesi sonucunda, bütünüyle Avrupa futbolunun da önüne geçecek başka lig yapılanmaları ortaya çıkabilecektir. Lâkin büyük ve köklü bir değişim yapılabileceği, ‘çevre’ liglerin grup halinde yukarı çıkabileceği konusunda pek iyimser değilim.
Yeni bir doku kurgulanıyor
Yine bu bağlamda Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin futbolu sadece dış politikanın, dolayısıyla pahalı bir halkla ilişkiler çalışmasının temeli olarak ele almalarının futbolun özünü değiştirecek etkiler yaratacağını düşünüyorum. Türk futbolu da dahil olmak üzere, dünyada futbol genellikle alttan yukarı doğru yükselen, emek verilen popüler bir spor dalı olarak ortaya çıkmış. Şimdi ilk kez Katar ve Suudi Arabistan sınırsız bir parasal yatırımla yukarıdan aşağıya doğru yeni bir futbol yapısı, yeni bir doku kurguluyor. Üstelik bu kurgu başka ülkelerde kulüp satın almak ya da çok büyük bedellerle dünyanın en ünlü futbolcularını ithal etmek yoluyla ilerliyor. Bu olgunun bir süre sonra dünya futbolunda büyük çarpıklıklara, derin değişikliklere yol açması riskini göz önünde bulundurmamız gerekiyor.
‘Merkez ligler’ arasına girmeli
Türkiye, yazarımız Akşar’ın ‘yarı-merkez’ ligler diye tanımladığı sınıflandırmada yer alıyor. Türk futbolunun bir an önce ‘merkez ligler’ arasına girmesi ise sanıyorum ki sadece benim değil, tüm okurların da ortak amacı ve sevinci olacaktır. Tam bu noktada ise ben böyle bir çabanın, başarının veya mucizenin başta Galatasaray olmak üzere, Fenerbahçe ve Beşiktaş, yani üç büyükler veya onlardan biri tarafından gerçekleştirilebileceği kanısındayım. Ne yazık ki “futbol sadece futbol değildir” özdeyişi en olumsuz ve kötü sonuçlarıyla üç büyükler dışında kalan kulüplerimizde büyük ölçüde gerçekleşmiştir ve tartışılması bu yazının konusu değildir.
Son söz olarak, eseriyle futbol üzerine maç sahası dışında da düşünmemize neden olan, dünya ve Avrupa futbolunun bugünü ve geleceği üzerine gerçekçi bir tabloyu görmemizi ve bilgi edinmemizi sağlayan değerli yazarımız Tuğrul Akşar’a teşekkür ediyor, eserlerinin devamını diliyorum.
source