DR. ŞULE YALÇIN / Kariyer Danışmanı-Eğitmen
Schulee Araştırma & Eğitim & Danışmanlık
Hiç düşündünüz mü, siz odadan çıktıktan sonra insanlar hakkınızda neler söylüyor? Belki yaptığınız işi ne kadar iyi bildiğinizi, belki de ne kadar güvenilir olduğunuzu… Dünya öyle bir hızla değişiyor ki, bazen sabah uyandığımızda dünün kuralları artık geçerli olmuyor. Rekabet mi? Hiç olmadığı kadar yoğun. Artık sadece iyi iş yapmak yetmiyor; fark edilmek, hatırlanmak ve değer katmak gerekiyor. Bir zamanlar markalaşma dediğimiz şey yalnızca şirketler ve ürünler içindi. Bugün ise bireylerin kendilerini bir marka olarak konumlandırması, profesyonel hayatta fark yaratmanın en güçlü yollarından biri haline geldi.
Ama dürüst olalım… ‘Kişisel marka’ dediğimizde çoğu kişinin aklına sosyal medyada sık paylaşım yapmak, şık görseller kullanmak ya da kusursuz bir imaj çizmek geliyor. Oysa kişisel markalaşma bundan çok daha fazlası. Yıllardır kariyer danışmanlığı yapan biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Kişisel marka; derin, stratejik ve samimi bir süreçtir. Ve doğru yönetildiğinde, kariyerinizin gidişatını tamamen değiştirebilir.
Peki, bu yolculuk nereden başlar? Öncelikle kendinize şu soruları sormalısınız: Sabah kalkıp işe gitmenizi sağlayan motivasyon nedir? Henüz geliştirmediğiniz ama öğrenmek istediğiniz beceriler hangileri? Sizi gerçekten heyecanlandıran konular neler? Bu soruların cevabı, markanızın temelini oluşturur.
Bir örnek vereyim… Yıllar önce danışmanlık yaptığım biri vardı. İşinde çok başarılıydı ama fark edilmiyordu. “Yaptığım işler zaten ortada, ayrıca kendimi göstermeme gerek yok” derdi. Ona küçük bir ödev verdim: Bir ‘paydaş haritası’ oluşturmak. Yani, kariyerinde ilerlemesine yardımcı olabilecek kişileri ve onların hangi alanlarda destek olabileceğini yazmasını istedim. Ardından bu kişilerle bağlantı kurdu, projelerini anlattı. Şu an artık sadece ‘işini iyi yapan biri’ değil, ‘değer katan ve hatırlanan biri’ oldu.
Kişisel markanızın değeri, ancak insanlar onu fark ettiğinde ortaya çıkar. Bu yüzden görünür olmak çok önemlidir. Görünürlük, yalnızca sosyal medyada paylaşım yapmak değildir; doğru ortamlarda bulunmak, stratejik bağlantılar kurmak, fikirlerinizi ifade etmektir.
Bir diğer kritik konu da dijital dünyadaki varlığınız. Artık bir pozisyona başvurduğunuzda, yalnızca CV’niz değil, LinkedIn profiliniz, sektörel paylaşımlarınız, hatta online yorumlarınız bile değerlendirmeye alınıyor. Tutarlı, profesyonel ve güvenilir bir dijital görünüm, sizin için sessiz bir referans mektubu gibidir.
Networking, çoğu kişinin düşündüğü gibi kartvizit toplamak ya da LinkedIn’de bağlantı eklemek değildir. Gerçek ağ kurma, karşılıklı güven, ilgi ve değer üzerine inşa edilir. Bir etkinlikte tanıştığınız kişiye sadece kendinizi anlatmak yerine, onun hikâyesini dinlemek, ona gerçekten ilgi göstermek, kalıcı bağların temelini atar. Güçlü bir kişisel marka, bu ilişkilerin kalitesini artırır. Zaman içinde bu bağlar mentorluk, iş ortaklığı ya da beklenmedik fırsatlar olarak size geri döner. Kariyer dünyasında uzun zamandır ‘T-shape insan modeli’ konuşuluyor. Yani bir alanda derinleşmiş ama diğer alanlarda da genel bilgiye sahip bireyler… Ama artık bu kavrama yeni bir kardeş geldi: ‘Pi-shape’ insan modeli. Pi-shape’i şöyle düşünün: İki sütun var. Her bir sütun, sizin iki ana uzmanlık alanınızı temsil ediyor. Ama bu sütunları birbirine bağlayan yatay çizgi, farklı alanlara dair sahip olduğunuz geniş perspektifi… Bu model hem derin hem geniş düşünebilen, farklı disiplinleri harmanlayabilen bireyleri tanımlıyor.
Geçenlerde üniversite öğrencileriyle bir sohbetimde bu konuyu açtım. Dedim ki: “Bugün çift ana dal ya da yan dal yapan öğrenciler, farkında olmasalar da Pi-shape modeline adım atıyorlar.” Çünkü bir yandan asıl alanlarında uzmanlaşıyorlar, diğer yandan ikinci bir disiplinden bakış açısı kazanıyorlar. Bu da onları, tek boyutlu değil; çok yönlü ve uyum yeteneği yüksek profesyoneller haline getiriyor.
Peki, bu model kişisel markayla nasıl kesişiyor? Aslında çok net: Kişisel markanızı güçlendirmenin yolu, derinleştiğiniz alanlarda o konuyla ilgili bir ihtiyaç doğduğunda akla gelen ilk kişi olmaktır. Düşünün, iki güçlü uzmanlık alanınız var. Bir proje ortaya çıktığında insanlar sadece “Bunu kim yapabilir” diye sormuyor; “Bunu en iyi kim yapar” diye soruyor. Ve cevap siz oluyorsunuz. İşte bu noktada artık sadece ‘iş yapan’ değil, değer yaratan ve yön veren bir lider konumuna geliyorsunuz.
Tüm bunların merkezinde ise otantiklik var. Herkesin her şey olmaya çalıştığı bir dünyada, sizi farklı kılacak şey, kendi gerçeğiniz. Başkalarının kopyası olmak yerine, kendi hikâyemizi, değerlerimizi, bakış açımızı ortaya koymak. Çünkü en güçlü marka, en dürüst olandır. Geçenlerde bir etkinlikte tanıştığım bir genç, bana “Kişisel marka deyince kendimi pazarlamak gibi geliyor, bu da bana yapay hissettiriyor” demişti. Aksine kişisel marka, kim olduğunu, neye değer verdiğini ve hangi konularda katkı sağlayabileceğini net bir şekilde göstermek. İnsanlar yapay olanı anlar, samimiyeti ise hisseder.
Sonuç olarak, kişisel marka bir imaj çalışması değil, kariyerinizin stratejik bir yatırım aracıdır. Kendinizi tanımakla başlar, değer üretmekle gelişir, görünürlük ve güvenle güçlenir, anlamlı ilişkilerle beslenir. Kendinize yaptığınız bu yatırım, kariyerinizin her aşamasında fazlasıyla geri döner.
Ve belki de en önemlisi… Bu yolculukta direksiyon sizin elinizde. İster akışa kapılıp arka koltukta seyirci kalırsınız, ister direksiyona geçip kendi rotanızı çizersiniz. Benim önerim belli: Rotayı siz belirleyin. Çünkü kişisel markanız, kariyer yolculuğunuzdaki en güçlü kartınızdır. Ve bence, başarının herkes için bir formülü var…