Yeniden Refah Partisi’nin Malatya 3. Olağan İlk Kongresi’ne katılan Genel Başkan Fatih Erbakan partililere hitap etti. “Yaşanabilir Türkiye’yi, yeniden büyük Türkiye’yi ve adil bir dünyayı biz kuracağız” diyen Erbakan, “Yeniden büyük Türkiye’yi kuracağız ve adil bir dünyayı kuracağız inşallah. Bugün Malatya’daki bu salon, ‘Milli Görüş’ün üzerine beton değil, kurşun da dökseniz, Milli Görüşü bitiremezsiniz’ diye haykırıyor. Bugün Malatya’daki bu salon, ‘Erbakan Hoca’mızın giydirdiği o şanlı Milli Görüş gömleğini son nefesimize kadar çıkarmayacağız’ diye haykırıyor. Bugün Malatya’daki bu salon, ‘Milli Görüş’ün modası geçmez, Milli Görüş geçmiş değil, gelecektir’ diye haykırıyor” şeklinde konuştu.
6 Şubat depremlerinin üstünden 2,5 sene geçtiğine işaret eden Erbakan, “Depremin üzerinden 2,5 sene geçmesine rağmen Malatyalıların mağduriyetleri devam ediyor. Yaralar gerektiği gibi sarılmadı. Trilyonlar faize giderken, trilyonlar imtiyazlı olanlara giderken, trilyonlar saraydaki lüks ve şatafata giderken; Malatya’ya, Kahramanmaraş’a, Gaziantep’e, Hatay’a, Adıyaman’a gelince depremin yaraları maalesef sarılamadı. Malatya’nın kalbi durumundaki çarşımız üç kez teslim tarihi değişmesine rağmen hâlâ teslim edilemeyerek esnaflarımız mağdur ediliyor. Depremden hemen sonra esnafımız nefes alsın diye 1 sene ödemesiz, yüzde 8 faizle kredi garanti fonu kredileri verildi. Ancak bir sene geçtikten sonra faizlerin artması bahanesiyle yüzde 50 faizle bu krediler tahsil edilmeye kalkışılarak esnafımıza ikinci bir şok daha yaşatıldı” şeklinde konuştu.
Malatya’nın, kayısının başkenti olduğunu söyleyen Erbakan, şöyle devam etti:
“Malatya’nın, yapılan yanlış uygulamalarla ve devlet tarafından yeterli desteğin sağlanmamasıyla bugün dünyadaki ihracat pazarını Özbekistan’a kaptırma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını görüyoruz. Türkiye genelinde yaşanan büyük don felaketinden en çok etkilenen Malatyalı kayısı üreticileri oldu. Ancak devletin desteğini olması gerektiği gibi yanlarında göremediler. Çiftçilerimizin Ziraat Bankası’na olan kredileri ertelenmedi; bütün bu deprem ve don olaylarına rağmen tam tersine, faiziyle birlikte tahsilatlar başlatıldı. Malatya gibi önemli ve büyük bir şehrimizde bu devirde su kesintileri artık normal hale gelmiş durumda. Plansız, programsız bir şekilde yaşanan kesintiler, hayatın doğal akışının parçası haline geldi.
Halkın yüzde 45’i açlık sınırının altında gelire sahip, yüzde 85’i yoksulluk sınırının altında gelire sahip. Bugün matematik olarak halkın yüzde 45’i elde ettiği gelirle sağlıklı ve düzenli beslenebilmekten aciz durumdadır. Neden aç kalmıyor? Milyarlarca liralık sosyal yardımlar var, sadaka var, zekât var, akrabası var, annesi babası var, hemşerisi var. Bunların yardımlarıyla aç kalmıyor. Yoksa matematik olarak elde ettiği gelir açlık sınırının altındadır. İşte emekli maaşı, açlık sınırının neredeyse yarısı seviyesindedir. Türkiye’de 4 kişilik aile için açlık sınırı 27 bin lira seviyesine gelmiştir. Emekli maaşı 14 bin 469 liradır.
Asgari ücret, yoksulluk sınırının dörtte biri seviyesindedir. Yoksulluk sınırı 90 bin liraya dayanmıştır, asgari ücret 22 bin 100 liradır. Bir haneye iki asgari ücret girse dahi yoksulluk sınırının ancak yarısı kadar bir gelire sahiptir. Yapılan araştırmalar, İstanbul’da 4 kişilik bir ailenin yaşama maliyetinin 96 bin 559 lira olduğunu ortaya koymuştur. 96 bin lira geliri olmayan 4 kişilik bir aile, bugün temel ihtiyaçlarını kendisi karşılayabilmekten aciz durumdadır. İstanbul’da kaç ailenin aylık 96 bin liranın üzerinde geliri var? Türkiye genelinde kaç ailenin aylık 90 bin liranın üzerinde geliri var? Bu hesabı yaptığınızda Türkiye’nin yüzde 85’i yoksul durumdadır.
Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın verilerini söyleyeceğim. 2011 yılında 849 bin haneye sosyal yardım yaptık diyor. 2024’e geldiğimizde 4 milyon 262 bin haneye sosyal yardım yaptık. Ne demek bu? 13 senede yüzde 400 oranında artış oldu. 2011’de 849 bin hane sosyal yardım alırken, 2024’te 4 milyon 262 bin hane sosyal yardım aldı. 4 milyon 262 bin hane demek, 20 milyon insan demek. 20 milyon insan, nüfusun dörtte biri, sosyal yardımlarla ve gıda yardımlarıyla hayatta kalmaya çalışıyor. Bir Afrika ülkesi gibi adeta. Yoksulluk sınırının altında yaşayan milyonların durumunu bu veriler bir kez daha gözler önüne seriyor. Türkiye’de bireysel kredi kartı borçları 2,4 trilyon liraya ulaştı. Yani 86 milyon vatandaşın sadece kredi kartlarına yüklenmiş devasa bir borç yükü söz konusu. Bunun yanı sıra taşıt, ihtiyaç ve konut kredilerinden oluşan bireysel kredi borçları da 2,4 trilyon lira seviyesine geldi. Böylece toplam bireysel borç 4,8 trilyon liraya ulaşmış durumda. Türkiye’de icra ve iflas dosyaları 23 milyona ulaştı. Nüfusun dörtte birinden daha fazla sayıda icra ve iflas dosyası var. Avrupa İstatistik Ofisi, Eurostat, Türkiye’de geniş tanımlı işsiz sayısını 13,8 milyon olarak veriyor. Avrupa Birliği ülkelerinin toplam işsiz sayısından daha fazla işsiz sadece Türkiye’de. 13,8 milyon. Diğer Avrupa Birliği ülkelerindeki işsiz sayısını toplasanız bizim 13,8 milyonun yanına yaklaşamaz.
Hükümetin açıkladığı ve milyonlarca memurla emekliyi hayal kırıklığına uğratan zam teklifine de değinmemiz gerekir. 2026 yılı için yüzde 10 artı yüzde 6, 2027 yılı için yüzde 4 artı yüzde 4 zam teklifi yapıyoruz. Ey insan, bugün TÜİK’in enflasyonu bile yüzde 32,5 seviyesine gelmiş. Bağımsız akademisyenlerin en az önce hesapladığı enflasyon yüzde 60 seviyesinde duruyor. Bunlar yüzde 10 artı yüzde 6, 2027’de de yüzde 4 artı yüzde 4 maaş zammı vereceğim diyor. Peki, Erbakan Hocamızın Başbakan olduğu 54. Hükümet’te durum neydi? Erbakan Hocamız işçiye, memura, emekliye yüzde 100, yüzde 200, yüzde 320’ye varan maaş zammı verdi.
Ekonomide durum böyle de, dış politikada farklı mı? Hayır, değil. İşte biraz evvel söylediler. Gazze’deki kanayan yaramız hâlâ ciğerlerimizi yakmaya devam ediyor. Kendi çocuğumuzun başını okşarken utanıyoruz. Akşam evimizde sofraya oturup çorba içip yemek yerken utanıyoruz. Oradaki açlık, oradaki susuzluk, oradaki perişanlık; ümmet olarak, millet olarak bizi perişan ediyor. Ancak böyle bir noktada bizim yetki sahibi yetkililerimiz ne yapıyor? Bir kuru ekmekle bir damla suyu bile oraya ulaştırmaktan aciz halde. Hamasi nutuklar, lanetlemeler, kınamalar, bağırmalar, çağırmalar, bunlar çok güzel. Bunlar güzel de; bu yetkiye sahip olan, 23 senelik tek başına iktidar olarak, bir Türk Silahlı Kuvvetleri gözetiminde yardım koridoru bile oluşturup bir ekmek, bir su ulaştıramadıktan sonra siz ne işe yararsınız Allah aşkına?
İsrail basınında bile gazeteciler, yorumcular, İran’ın üst düzey saldırıları sırasında bunu söylediler. Dediler ki ‘Neyse ki Türkiye’de Kürecik Radar Üssü var. Bu radar üssündeki bilgiler Amerika üzerinden bize geliyor, biz de böylece kendimizi savunuyoruz’ dediler. Bize mi kaldı bu çocuk katili Siyonistleri korumak Allah aşkına?
Türkiye, Kıbrıs’a müdahale etmemesi için tehdit edildi. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Ankara’ya gelip “Eğer Kıbrıs’a müdahale ederseniz bedelini ödersiniz” diyerek baskı yaptı. Ancak tüm tehditlere rağmen Erbakan Hoca besmele çekerek harekât emrini verdi. Bunun üzerine Amerika, Türkiye’ye ambargo uyguladı. Erbakan ise bu ambargoya karşılık tarihte ilk kez İncirlik Üssü’nü kapattı.
Millet olarak yıllardır sorunlarımıza çözüm bekliyoruz , maddi ve manevi sıkıntılarımıza çözüm bekliyoruz. Ancak çözümün adresi olması gereken iktidar maalesef tam tersine sorunların kaynağı haline geldi. Türkiye’de işler iyi gitmiyor, iyiye de gitmiyor. Buradan iktidara, Malatya’dan sesleniyorum. Diyoruz ki yapacağımız en iyi şey, 2026’nın ilkbaharında erken seçim sandığında bunu yöneten önden getirmek. Ekonomi alanında da, dış politika alanında da bu ülkeye, bu milletin hayrına bir adım atmanızı beklemiyorum. Yapacağımız en büyük hayır, erken seçim sandığını yitirmektir. O zaman bu aziz millet ferasetiyle hareket edecek, Milli Görüş’ü seçecek ve siz de göreceksiniz bu ülke nasıl yönetilmiş, ekonomi nasıl olurdu, dış politika nasıl olurdu.
Her zaman söylüyorum, kamuda israfı önleyeceğiz. Kamuda bu israf, bu lüks ve şatafat olduğu müddetçe iki yakamız bir araya gelmez. İki yakamız bir araya gelmeyince borçlanmaya devam ederiz. Borçlanmaya devam ettikçe de bu borç faizinin boyunduruğundan kurtulamayız. Bununla beraber milletin hakkını, iki elin parmaklarını geçmeyen sayıda imtiyazlıya aktarıyorsunuz. Gelir gelmez elimize bir balta alacağız ve o rantiyenin hortumlarını o baltayla teker teker kopartacağız.
Yetimin hakkını, babamızın oğlu da olsa yedirmeyeceğiz Allah’ın izniyle. Ve yine burada Prof. Dr. Doğan Aydal Hoca’mızın olduğu ortamda daha da rahat ve güçlü bir şekilde söylüyorum: Yeniden Refah Partimizin ortaya koyduğu Milli Kaynak Paketleri kitabı. Buradaki kaynaklarla, israfa giden paraları kurtararak, haksız yere imtiyazlı odaklara aktarılan paraları geri çekerek denk bütçeyi yapacağız. Denk bütçe yapıldığında yıllık 2 trilyon, yani 50 milyar dolar faiz ödemesinden inşallah kurtulacağız. Böylece imtiyazlılardan, israftan ve faizden kurtarılan paralar; Milli Kaynak Paketleri’yle oluşturulan kaynaklarla birlikte asıl sahibi olan millete aktarılacak. İşçiye, memura, emekliye, sanayiciye, KOBİ’ye, girişimciye, AR-GE’ye, çiftçiye, köylüye. Kısacası bütün bir ülkenin yüzü gülecek. Aynen 54. Hükümet döneminde olduğu gibi, yeniden bolluk ve bereket dönemi yaşanacak inşallah.
81 ilimize, yüzlerce Refah Projesini kitabımızda ortaya koyduğumuz projeleri hayata geçireceğiz. Dış ticaret açığını kapatmak için, işsizliği önlemek için, bakın, işsizliğimiz bütün Avrupa ülkelerinin toplam işsiz sayısından daha fazla oldu. 81 ilimize yüzlerce Refah Projesi; üretime yönelik, istihdama yönelik, ihracata yönelik projeler. Bunlar beton, çimento projeleri değil. Böylelikle, uzun lafın kısası, borç-faiz-zam-vergi ekonomisi yerine; üretim, istihdam ve ihracat temelli bir ekonomiye geçeceğiz. Bu milletin yüzünü yine Milli Görüş’le, yine Refah’la güldüreceğiz inşallah.”