Türkiye’nin yer altında 461 milyar dolarlık altını var
Ferit PARLAK
Yapılan araştırmalar göre, Türkiye altın madeni bakımından oldukça zengin bir ülke. Türkiye Madenciler Derneği ve TÜPRAG Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yılmaz, yapılan modelleme çalışmalarına göre Türkiye’nin yer altındaki toplam altın varlığının 6 bin 500 ton civarında olduğuna dikkat çekti. Yılmaz, “Türkiye’de 2001 tarihi itibariyle bugüne kadar 520.5 ton altın üretildi. Geriye kalan yaklaşık 5 bin 980 ton altın, yani bugünkü değeriyle yaklaşık 461 milyar ABD doları tutarındaki potansiyel, Türkiye ekonomisine kazandırılmak üzere keşfedilmeyi ve işletilmeyi bekliyor” dedi.
2024’te ithalat 17 milyar doları aştı
Türkiye’nin dünyada en büyük altın rezervine sahip 11!inci ülke olduğuna vurgu yapan Yılmaz, “Merkez bankamız 2010-2023 yılları arasında Rusya ve Çin’den sonra en fazla altın alımı yapan ülke oldu” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin son 29 yılda 5 bin tonun üzerinde altın ithal ettiğinin altını çizen Yılmaz, “Ülkemizin yıllık ortalama altın ithalatı 170 tonun üzerindedir. 2024 yılında Türkiye, 222 ton altın ithal ederek ekonomisinden yaklaşık 17,1 milyar ABD doları düzeyinde bir kaynak çıkışı yaşamıştır. “Aynı yıl içerisinde ülke topraklarımızda 32.2 ton altın üretildi. Bu üretimin ekonomiye katkısı yaklaşık 2.5 milyar ABD doları oldu” ifadelerini kullandı.
Altının dış açıktaki payı düşüyor
Dünya altın üretiminin 2024 yılında 3 bin 600 tonu aştığını kaydeden Yılmaz şunları söyledi: “Dünya altın üretiminde Türkiye’nin payı ise yüzde 1’e yaklaştı. Tarih boyunca, dünyada yaklaşık 208 bin 874 ton altın çıkarılmış olup, bu miktarın yaklaşık üçte ikisi 1950 tarihinden bu yana, yani son 75 yılda çıkarıldı. Halihazırda işletme alanları ve Türkiye yüzölçümü değerlendirildiğinde; altın işletmeleri için kullanılan alan ülkemiz yüzölçümünün yüzbinde 7’sini teşkil etmektedir.”
Dünyada altın talep eden ülkeler arasında Türkiye’nin beşinci sırada yer aldığını da kaydeden Mehmet Yılmaz, “2023’te dış ticaret açığının dörtte biri (yüzde 24,2) sadece altından kaynaklandı. 2024’te bu oran düşerek yüzde 16.6’ya, 2025’in ilk yarısında ise yüzde 16,2’ye geriledi. Ancak altın hâlâ dış ticaret açığı üzerinde baskı yaratan önemli bir kalem” dedi.
Altın ithalatının 2022’de 264 ton, 2023’te ise 318 ton olarak gerçekleştiğini dile getiren Yılmaz, özellikle, uluslararası altın fiyatlarındaki yükselişin hem Merkez Bankası hem de vatandaşlar nezdinde altın talebini artırdığının altını çekti. Yılmaz, “2023 yılında 30 milyar dolar ile altın ithalatında önemli bir kaynak çıkışı gerçekleşmiştir. Nitekim, kota uygulaması, Ağustos 2023’te, bu yukarı yönlü hareket neticesinde altın ithalatındaki artışın cari denge üzerindeki olumsuz etkisi gerekçe gösterilerek devreye sokulmuştur. Kota uygulaması sonrasında, işlenmemiş altın ithalatında ve altın ithalatının cari açıktaki yeri odağında düşüş yaşanmıştır” değerlendirmesinde bulundu
"Kayıtdışının nedeni aşırı fiyat artışı"
İthalattaki kısıtlamalara da değinen Yılmaz, “Ülkedeki altın fiyatlarını uluslararası seviyenin üzerine çıkararak (kilogramda 5 bin doları aşan fiyat farkı oluştuğu dönemler oldu) kayıt dışı altın girişine zemin hazırlamıştır” diye konuştu.
Tüketim malı olarak sınıflandırılan mücevher ithalatının da kotanın yürürlüğe girmesinin ardından hızla arttığına vurgu yapan Yılmaz, “Kota uygulandığı Ağustos 2023’te yaklaşık 1,6 milyar ABD doları olan on iki aylık mücevher ithalatı, Kasım 2024 itibarıyla neredeyse dört katına çıkarak 6,4 milyar ABD dolarını aşmıştır” şeklinde konuştu.
"Hedef 5 yılda yüzde 2’ye çıkarmak"
Madencilik sektörü ile ilgili güncel verileri de değerlendiren Yılmaz, “2025 yılının ilk 6 ayında Türkiye’nin toplam dış ticaret açığı 49,3 milyar dolar. Bunun yüzde 42.1’i (20,82 milyar $) madencilik ve taş ocakçılığı sektöründen kaynaklandı” dedi. Madencilik ithalatının toplam ithalattaki payı yüzde 12.66’ya yükselirken, ihracattaki payının yalnızca yüzde 1.58 civarında olduğuna dikkat çeken Yılmaz, “Sektörün GSYH’deki payı yüzde 1 ile yüzde 1.4 aralığında değişiyor. Hedefimiz önümüzdeki 5 yılda bu oranı yüzde 2 seviyesine çıkarmak” ifadelerini kullandı.
Gelişmiş ülkelerde madenciliğin GSYH’deki payları ile ilgili de bilgiler veren Yılmaz, “Madenciliğin GSYH’deki payı ABD’de yüzde 4.5, Kanada’da yüzde 7.5, Avustralya’da yüzde 8.7, Rusya’da yüzde 14, Çin’de yüzde 13’e yükseldi. Bizde yüzde 1’lerde kalmamalı” dedi.
"Türkiye, kritik maden koridoru olabilir"
Katma değerli üretim yetersizliği nedeniyle bor, krom gibi birçok madenin ham olarak ihraç edildiğini belirten Yılmaz, “Bu döngüyü kırmak için işleme ve rafinasyon yatırımları kritik. Savunma, enerji dönüşümü ve yüksek teknoloji sektörleri kritik minerallere bağımlı. Lityum, gümüş, titanyum, demir, manganez, çinko, bakır, alüminyum bizde olan ve yüksek öneme sahip madenler. AB, ABD ve Çin kritik minerallerde arz güvenliğini sağlamak için stratejik programlar yürütüyor. Türkiye, zengin jeolojik çeşitliliği ve stratejik konumu ile Avrupa-Asya arasında kritik maden koridoru olabilir” açıklaması yaptı.
“Batarya, türbinleri paneller için mineral lazım”
Enerji dönüşümü ve bu nedenle madenciliğe olan talep artışı ile ilgili bilgiler de veren Yılmaz, “Elektrikli araç bataryaları, rüzgar türbinleri, güneş panelleri gibi teknolojiler çok daha fazla mineral gerektiriyor. Lityum, kobalt, nikel: Elektrikli araç bataryaları için vazgeçilmez. Bakır, nadir topraklar: Rüzgar türbinleri ve güneş panelleri için hayati. Grafit ve manganez: Batarya mıknatıslarında kullanılıyor. Nükleer enerji uranyum gerektirir. Bir elektrikli araç, klasik araca göre 6 kat; deniz üstü rüzgar türbini, doğal gaz santraline göre 13 kat daha fazla mineral kullanıyor. Türkiye’nin 2035’e kadar 60 GW ilave yenilenebilir enerji kapasitesi hedefi, madencilik girdilerine büyük talep yaratacak” ifadelerini kullandı.
“Bor ve mermer artı 3.5 milyar dolar getirebilir”
Mehmet Yılmaz, birçok üründe katma değerli üretime geçilmesi gerektiğini söyledi. Bu durumu, 70’in üzerinde maden arasından bor ve mermer örnekleriyle açıklayan Yılmaz sözlerini şöyle sürdür: “Örneğin bor. Dünya rezervlerinin yüzde 73’ü Türkiye’de. Ama katma değerli ürün üretimi yetersiz. Bor ürünlerinin rafine edilip cam, gübre, akü, savunma sanayii gibi sektörlere satılması, yaklaşık 2 milyar dolar artış potansiyeli taşır. Mermerde de 80’den fazla çeşitte, 100’den fazla ülkeye ihracat yapılıyor. İşlenmiş mermer ihracatının blok mermer yerine tercih edilmesi, yaklaşık 1,5 milyar dolar ek katkı sağlar.”
“200 ruhsattan 1’i işletme aşamasına geçiyor”
Türkiye’deki maden arama ruhsat sahalarının toplam 7.7 milyon hektar civarında olduğunu dile getiren Türkiye Madenciler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yılmaz, “Bu rakam ülkenin yüz ölçümünün yaklaşık yüzde 10›una tekabül eder. Ancak, maden arama ruhsatı demek madencilik faaliyeti demek değildir. Ülkemizde maden çıkarılmak için kullanılan işletme ruhsatlı alanlar Türkiye’nin yüzölçümünün yalnızca binde 1’ini teşkil etmektedir. Yani arama ruhsatları özelinde değerlendirildiğinde ülkenin yüzde 10’unda madencilik yapılıyor algısı yaratılırken; gerçek anlamda madencilik yapılan alanın yalnızca binde 1 düzeyinde olduğu hakikati çarpıtılmaktadır. Ayrıca, neredeyse her 200 arama ruhsatından yalnızca 1 tanesi işletme aşamasına geçmektedir.” dedi.
“Yangınla mücadelede de arazideyiz…”
Geçmişte yaşanan deprem, sel, büyük yangın afetlerinde olduğu gibi bugün de madencilerin görev başında olduğunu belirten Yılmaz, “Bu ülkenin madencileri, afet denildiğinde akla gelen ilk meslek gruplarından biri haline geldi. Nerede ihtiyaç varsa oradaydık, yine oradayız. Sahadaki arkadaşlarımız günlerdir dinlenmeden çalışıyor. Kimi zaman alevlerle mücadele ediyorlar, kimi zaman makineleriyle ulaşılması zor bölgelere yollar açıyorlar. Bu çabanın, sektörümüzün ülkemize ve insanımıza karşı duyduğu sorumluluğun en somut göstergesi olduğunu düşünüyorum” dedi.
source