AI devrimi, ekonomi ve ticari politikaları derinden sarsacak

BARIŞ SAZAK
Yönetim Danışmanı

Dünya ekonomisindeki kı­rılma dönemleri siya­si olaylarla hikayeleşti­rilse de kök nedeninde genellikle bir teknolojik atılım yer alır. Gü­nümüzde yapay zekâ (AI) kaynak­lı devrimin henüz başındayız. İlk nüvelerini günlük hayatımızda görmeye başlasak da bu teknolojik atılımın sebebiyet vereceği siya­si hadiseler ve düzenlemeleri da­ha tecrübe etmedik. Şu aşamadaki yorumlar konvansiyonel endüstri­lerin ve iş gücünün yaşayacağı ola­sı dönüşümü, kaygıyla karşılamak­ta. Aslında bu, karşılığı olan bir kaygı. Çünkü bahse konu tekno­lojik atılım, ekonomideki verim­lilik artışını doğrudan etkilemek­te. Ekonomideki verimlilik artışı­nın, istihdam artış hızını solladığı 1960’ların sonunda, dünya ekono­misinin nasıl bir girdaba girdiği or­tada. Süreç akabinde, tüm dünya­da toplumsal ayaklanmalar, petrol krizi ve para sisteminin değişme­siyle tarihte yer etti. Geçmişte ol­duğu gibi günümüzde de ‘AI’ dev­rimi haliyle ülkelerin ekonomi ve ticari politikalarını derinden sar­sacaktır. Konu insan hayatının kıl­cal damarlarına kadar tesir eden veçhelere sahip. Bu sebeple işin ta­şıyıcısı konumunda olan idareler ilk hamlelerini yapmaya başladı bile. Temmuz ayında ABD hükü­meti ‘AI Aksiyon Planını’, pazar li­derliğini hedefleyen bir şirket gibi, rekabetçi bir diskur kullanarak ya­yımladı. Akabinde de ‘ABD Yapay Zekâ Teknolojisi Ürünlerinin İh­racatının Teşviki’ başkanlık kararı kamuoyuna tanıtıldı.

Trumponomıcs ve dijital dünya

Dünya ekonomisinin ABD’nin geniş tüketici pazarına olan bağım­lılığı, Washington’a sene başından beri tarımdan sanayi tarifelerine kadar birçok alandaki ticari savaş­larda büyük bir pazarlık gücü sağ­ladı. Trump hükümetinin zorlayı­cı ticari tercihleri ve birçok ülkey­le devam eden müzakereleri, daha çok toz kaldıracak gibi duruyor.

Mal ticaretinde devlet aygıtının doğrudan müdahaleleri, başlıca ikili ticaret ilişkilerinin şekillen­mesinde önemli rol oynamaya de­vam ediyor. Bu dinamikler, büyük ekonomiler arasındaki ticaret akı­şını belirlediği gibi diğer ticaret or­taklarıyla ilişkilerini de ciddi şe­kilde etkiliyor. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) istatistikleri de ‘frien­dshoring’ akımının artışta olduğu­nu diğer tarafta ‘nearshoring’ ola­rak kavramsallaşan yakınsayan te­darik zincirlerine yönelimin azalış eğiliminde olduğunu göstermekte.

Ancak dijital dünya biraz daha sert. Küresel yapay zekâ ekonomi­si ve ticari yolculuğu daha çok ‘ya hep ya hiç’ prensibiyle ilerleyecek gibi. ABD ilk uyarı fişeğini 21 Şu­bat 2025’te ‘Directive to Prevent the Unfair Exploitation of Ame­rican Innovation’ kararıyla yak­mıştı. Karar, Dijital Pazarlar Yasa­sı (DMA) ve Dijital Hizmetler Ya­sası (DSA) ile Avrupa Birliği başta olmak üzere, Türkiye ve İngiltere gibi ülkelerin büyük teknoloji fir­malarına uyguladığı dijital hizmet vergilerini engellemeyi amaçla­makta. ‘America First’ ticaret po­litikası kapsamında alınan bu ka­rar ile bahse konu ülkelere gümrük vergileri ve ticaret kısıtlamalarıyla misillemeler geldi.

Asya Pasifik Ekonomik İş Birliği Konferansı’nın 5 Ağustos tarihin­de gerçekleşen ‘Dijital ve AI’ tema­lı Bakanlar oturumunda da Beyaz Saray Teknoloji Direktörü, ülke­leri Avrupa’nın aşırı düzenleme­ci modelini izleyip geride kalmak yerine, ABD safında yer almaya davet etti. Küresel yapay zekâ re­gülasyonlarına soğuk bakılırken, bu konuda ilerlemenin küresel yö­netişim ile kesintiye uğramama­sının altı çizildi. Washington, AI kullanımını da iki kutuplu bir ter­cihe indirgedi: Açık ve değer odaklı Amerikan ekosistemi veya kapalı ve gözetim temelli Çin modeli.

Uluslararası düzlemde karar alı­cılar yapay zekâ ve dijital gelecek­lerini ABD teknolojisine bağlama­nın motivasyonu ve risklerini net­leştirmeli. ABD, ‘tüm kozlar bizde’ anlayışıyla hareket ederken gü­venilir bir teknoloji ortağı olabilir mi? Bu soruya cevap vermeden ko­nuyu, siyasetin ötesinde, kurum­sal şirketler boyutuyla da değer­lendirmemizde fayda var.

Kurumsal yatirimlar ve regülasyon

Tüm bu gelişmeler işin dijital ve AI tarafının önümüzdeki dönem­de uluslararası siyasi ajandalarda daha fazla yer edeceğini teyit et­mekte. Tablo 1’de yer alan piyasa değeri bakımında küresel ilk 10’un yedisi Microsoft, Apple, Amazon, Google ve Meta’nın dahil olduğu dijital devler. Yapay zekâ alanın­daki en büyük Ar-Ge atılımını ya­pan gruplar da bunlar. Microsoft ve Alphabet gibi devler, OpenAI ve Anthropic gibi girişimlerle yaptık­ları ortaklıklarla yapay zekâ değer zincirinin yüzde 78’ini kontrol et­mekte.

Listelenen ABD ve Çin menşe­li dijital devlerin rekabetlerinin hem siyasi hem kurumsal sevi­yede birçok etkisi söz konusu. En başta ülkelerin kendi içindeki ya­salarla rekabetin sürdürebilirliği sağlanmaya çalışılıyor. Dijital pa­zarlarda devletlerin rekabet ku­rumlarının müdahalelerinin sayı­sı 2020'den bu yana 10 misli artış gösterse de arzu edilen piyasa so­nuçlarına ulaşılamadı. Bu şirket­ler sahip oldukları devasa maddi güçle tüm yatırım trendlerini şe­killendirmekte. Son beş yılda ve­ri merkezi sıfırdan yatırımlarının üçte birini, küresel doğrudan Ar- Ge yatırımlarınınsa beşte birini gerçekleştirdiler. ABD Federal Ti­caret Komisyonu verilerine göre Alphabet, Amazon, Apple, Meta birleşme satın alma tarafında da liderliği bırakmadı ve son 15 sene­de bine yakın işlemle sektörü do­mine ettiler. Bu durum da rekabet otoritelerini aksiyon almaya zor­lamakta.

ABD’nin konuya bu kadar sert yaklaşması boşuna değil

Bu genel kurumsal resim, ortaya net bir tablo koymakta. Büyük di­jital platformların AI dönüşümü, hem aynı ülkelerdeki mütevazi ya­tırımları hem de gelişmekte olan dünyanın büyük bir kısmını bu sü­recin dışında bırakıyor. Internet okuryazarlığı dijital altyapı gibi unsurların yanında maddi olarak da bu yatırımları sübvanse etmek Türkiye gibi ülkeler ve şirketleri için kolay değil. Haliyle ana küre­sel bloklardan birine yönelmele­ri kaçınılmaz bizim gibi ülkelerin. ABD’nin konuya küresel seviyede bu kadar sert bir tavırla yaklaşma­sı da boşuna değil.

Yine de ülkelerin rekabet otori­teleri birtakım düzenlemeler ge­tirmek niyetinde. Türkiye’nin de AB’nin bu doğrultuda 2026’da uy­gulamaya başlayacağı ‘EU AI Act’ mevzuatına yakınsayacağını var­sayabiliriz. Yapay zekâ teknoloji­lerinin etkilerini ve hukuki altya­pı ihtiyacını incelemek üzere sene başında Meclis Araştırma Komis­yonu teşkil edildi. Türkiye, ‘2024– 2025 Ulusal Yapay Zekâ Eylem Planı’ kapsamında, etkin iş gücü­nün artırılmasını, akademik insan kaynağı ve bilgi birikiminin güç­lendirilmesini, Türkçe büyük dil modellerinin geliştirilmesini he­defliyor. Planlar elle tutulur adım­lara nasıl dönecek, önümüzdeki dönemde daha net göreceğiz.

Gelişmekte olan ülkeler için olası hamleler ve riskler

Hiç şüphesiz Tablo-2’de yer alan ABD ve Çin menşeli şirketlerin ya­tırımları ve kurumsal kapasitele­ri bariz bir üstünlüğü göstermek­te. Sene başında Deepseek AI ve ChatGPT üzerinden tartışılan ABD-Çin rekabetinin nasıl sey­redeceği önemli bir konu. Ancak ABD markalarının güçlü imajı ve donanım-çip seviyesinden kulla­nıcıya ulaşan entegrasyon imkâ­nı; dünyanın en gelişmiş büyük dil modellerine (LLM), ileri makine öğrenimi araçlarına ve bilişim alt­yapısına anında erişim anlamına gelmekte. Ancak bunun kullanıcı ülkeler için risk boyutu da göz ardı edilemez. Böylesine bir entegras­yonu kullanacak kamu kurumları, sağlık altyapıları, bankacılık sis­temleri olası bir API müdahalesi, veri akışının durması ya da algo­ritma kısıtlaması karşısında felce uğrayabilir. Bu nedenle seçim yal­nızca ABD/Çin teknolojisi ile AB düzenlemesi arasında değil.

Ana bloklar haricinde kalan Türkiye gibi ülkeler, AI modelle­rini kendi riskleri kapsamına uy­gun şekilde lisanslayabilir. Bil­hassa açık kaynak geliştirme ve veri egemenliği hayati önemde­dir. Tüm maliyetlerine rağmen ba­ğımsız altyapı için Ar-Ge, iş gücü, yerel start-up ekosistemi ve bulut altyapısını desteklemeliler. Ba­in & Company analizine göre Su­udi Arabistan, Hindistan, Fransa, Japonya, Kanada ve BAE gibi ül­keler, yerel yapay zekâ modelleri geliştirmek, veri merkezlerini ge­nişletmek ve enerji altyapılarını modernize etmek için toplamda yüz milyarlarca dolarlık yatırım gerçekleştiriyor. TÜSİAD son ra­poruna göre Türkiye’nin AI yatı­rımları, yalnızca yarım milyar do­lar seviyesinde.

Ülkelerin şirketlerle paydaş olması yakındır

Muhtemelen ilerleyen yıllar ya­pay zekâ için maliyetleri dengele­mek adına, gelişmekte olan ülke­ler arası iş birliklerin doğmasına da sebebiyet verecektir. Alterna­tif ortaklıklarla daha güçlü biçim­de masaya oturabilecek bu ülke­ler, uluslararası siyasi boyutta da bugün tüm kozları elinde tutanın, yarın bunu kötüye kullanmayaca­ğına dair güvenceler talep edecek duruma gelebilirler. Serbest piya­sa bayraktarı ABD gibi ülkelerin­se bahse konu dijital devler ve iş­lemci/çip şirketlerinde doğrudan hisse sahibi olarak paydaş olduğu günleri de uzak olmayan bir gele­cekte görebiliriz.


source