Bataklıktan imparatorluğa dönüşen şehir: Venedik - Ötüken Haber
DOLAR 41,1773 0,26%
EURO 48,0704 0,46%
ALTIN 4.707,200,34
BITCOIN 46058671,34%
Ankara
22°

AÇIK

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Bataklıktan imparatorluğa dönüşen şehir: Venedik

Bataklıktan imparatorluğa dönüşen şehir: Venedik

ABONE OL
Eylül 5, 2025 03:16
Bataklıktan imparatorluğa dönüşen şehir: Venedik
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Venedik’in hikâyesi, sıra­dan bir şehir kuruluşundan çok daha fazlası, bir var ol­ma mücadelesinin destanıdır. MS 5. yüzyılda, kuzeyden gelen istila­cılardan (özellikle Attila komuta­sındaki Hunlardan) kaçan Veneto halkı, ana karadaki güvenli liman­larını terk etmek zorunda kaldı. Sı­ğınabilecekleri tek yer, Adriyatik Denizi’nin kuzeyindeki bataklık ve ıssız adalar topluluğuydu. İşte bu zorunlu göç, bir efsanenin doğuşu­nun ilk adımı oldu.

Bataklık arazi, istilacılar için ge­çilmesi neredeyse imkansız bir do­ğal savunma hattı oluşturuyordu. Ancak burada yaşamak da bir o ka­dar zordu. İlk sakinler, sazlıkların arasına çakılı kazıkların üzerine evlerini inşa ettiler. Yavaş yavaş, bu küçük ada toplulukları birle­şerek bir şehir devleti haline gel­di. Zamanla güçlü bir denizci top­lumu olarak yükselen Venedik, 9. yüzyılda bağımsız bir cumhuriyet ilan etti: Serenissima Repubblica di Venezia (En Şanlı Venedik Cum­huriyeti).

Altın çağın yansıması

Orta Çağ’ın sonlarına doğru, Ve­nedik, Doğu ile Batı arasındaki ti­caretin en önemli kapısı haline gel­di. Baharat, ipek, cam ve değerli metallerin aktığı bu liman, muaz­zam bir zenginliğe kavuştu. Haç­lı Seferleri’nde oynadığı kritik rol ve Osmanlı İmparatorluğu ile ya­şadığı hem rekabet hem de ticari ilişkiler, onu Akdeniz’in süper gü­cü yaptı. Bugün gördüğümüz ihti­şamlı saraylar, kiliseler ve meydan­lar, işte bu altın çağın ve ticaretten elde edilen muazzam servetin birer yansıması.

Zaman değişti. Coğrafi keşiflerle yeni ticaret yollarının bulunması ve Osmanlı’nın Akdeniz’deki gücü­nün artması, Venedik’in yıldızını yavaş yavaş söndürdü. 1797’de Na­polyon Bonapart, şehri işgal ederek bin yıllık cumhuriyeti sona erdir­di. Venedik, daha sonra Avusturya İmparatorluğu’nun bir parçası ol­du ve nihayetinde 1866’da birleşik İtalya’ya katıldı.

Bataklıktan imparatorluğa dönüşen şehir: Venedik - Resim : 1

Kanalların sırrı: Suların üstünde yüzen şehir

Venedik’i Venedik yapan, onu çevreleyen sular ve sayısız kanal­lardır. Peki bu kanallar nasıl oluş­tu? Cevap basit: doğal olarak oluş­madılar.

Şehrin kurulduğu lagün, gelgit­lerin şekillendirdiği, suyla kaplı al­çak topraklardan oluşuyordu. İlk sakinler, en derin su yollarını bir ulaşım ağı olarak kullanmakla kal­mayıp, daha sığ alanları da doldu­rarak ve kanallar kazarak adaları genişletti ve birbirine bağladı. Ana arter, şehri büyük bir “S” harfi gibi ikiye bölen Büyük Kanal’dır (Canal Grande). Yaklaşık 3.8 km uzunlu­ğundaki bu kanal, Venedik’in ana caddesidir. Etrafındaki görkemli Rönesans ve Gotik tarzdaki palaz­zolar (saraylar), bir zamanlar şeh­rin soylu ailelerinin gücünü ve zen­ginliğini sergilemek için yarıştık­ları bir podyumu andırır.

Ulaşım, bu su yolları sayesinde sağlanır. Otobüslerin, taksilerin yerini vaporettolar (su otobüsle­ri), traghettolar (kanalı karşıdan karşıya geçiren küçük feribotlar) ve elbette ikonik gondollar almış­tır. Gondollar, bir ulaşım aracından çok daha fazlası, Venedik’in ruhu­nun ve romantizminin bir simge­sidir. Her detayı sembollerle dolu­dur; ön tarafındaki metal çıkıntı şehrin altı bölgesini, arkasındaki tarak Giudecca Adası’nı, gondolcü­nün üzerinde durduğu platform ise Rialto Köprüsü’nü temsil eder.

Acqua Alta: Venedik’in nefes kesici ama tehlikeli dansı

Venedik, sularla iç içe bir şe­hir olmanın en büyük tehdidiyle, yükselen deniz seviyeleri ve şeh­rin çökmesi (batağa saplanması) sorunuyla yüz yüzedir. Acqua Al­ta (yüksek su) olarak adlandırı­lan bu fenomen, özellikle sonba­har ve ilkbaharda yüksek gelgitler, güneyli rüzgarlar ve alçak basınç sistemlerinin birleşmesi sonucu meydana gelir.

Şehir sular altında kaldığında, ana meydanlar ve sokaklar geçici olarak sularla dolar. Ancak Vene­dikliler buna hazırlıklıdır! Beledi­ye, ana yürüyüş yollarına taşına­bilir iskeleler (passeggiate) kurar. Turistler ve yerel halk, şehrin için­den bu iskeleler üzerinde yürüye­rek yoluna devam eder. Halk ara­sında “su basacak mı?” sorusunun cevabı, şehrin çeşitli noktalarına yerleştirilen sirenlerle verilir.

Bu soruna kalıcı bir çözüm bul­mak amacıyla devasa bir mühen­dislik projesi olan MOSE Projesi hayata geçirilmiştir. Lagünün gi­rişine yerleştirilen hareketli savak kapakları, tehlikeli yükselmeler­de kaldırılarak şehrin sular altın­da kalması engellenmektedir. Pro­je, tartışmalara rağmen, Venedik’i gelecek nesiller için koruma umu­dunu temsil ediyor; 2025 itibarıyla 100’den fazla kez başarıyla kulla­nılmış durumda.

Bir Venedik kültür ve lezzet şöleni

Venedik, yıl boyunca renkli fes­tivallere ev sahipliği yapar. Bun­ların en ünlüsü, şüphesiz Venedik Karnavalı. Maskeler ve dönem kos­tümleriyle sokakların bir açık hava balosuna dönüştüğü bu festival, 18. yüzyılın şaşaasını yeniden canlan­dırır. Maskeler, bir zamanlar sosyal sınıf farklarını gizlemek için kulla­nılırdı, bugün ise gizem ve eğlence­nin simgesi.

Diğer önemli etkinlikler arasın­da, tarihi gondol yarışlarının yapıl­dığı Vogalonga, Grand Kanal üze­rinde düzenlenen muhteşem bir geçit töreni olan Festa del Reden­tore ve dünyanın en eski film festi­vallerinden biri olan Venedik Film Festivali (Mostra del Cinema di Venezia) sayılabilir.

Venedik mutfağı, deniz ve lagün­le iç içe olmanın getirdiği zengin­liklerle doludur. Deniz ürünleri ta­bağın başrolündedir.

● Cicchetti: Venedik usulü me­ze ya da atıştırmalıklar. Küçük bir dilim ekmek veya kızarmış polen­ta üzerine deniz mahsulleri, sa­lam, peynir veya sebzelerle hazır­lanan bu lezzetler, bir bardak şa­rabın (ombra) yanında mükemmel gider. Bir “bacaro”da (geleneksel küçük bar) cicchetti yapmak, şeh­rin ruhunu yaşamanın en otantik yoludur.

● Risotto al nero di seppia: Mürekkepbalığı mürekkebiyle si­yaha boyanmış, denizin lezzetini içine çekmiş kremsi bir risotto.

● Sarde in Saor: Kızarmış sar­dalya filetolarının, soğan, kuru üzüm ve çam fıstığıyla marine edil­miş hali. Tatlı ve ekşi lezzetlerin muhteşem dengesi.

● Bigoli in salsa: Keçi boynu­zu ile yapılan kalın spagetti benzeri bir makarnanın, tuzlu sardalya ve soğan sosuyla buluşması.

● Fritto Misto: Karides, kala­mar ve çeşitli balıkların hafif bir bulamaca batırılıp kızartılmasıyla yapılan nefis bir deniz mahsulle­ri tabağı.

Gezilecek yerler: Bir açık hava müzesinde kaybolmak

Venedik’te her sokak başı, her köprü, sizi yeni bir manzarayla kar­şılaştıran bir tablo gibidir. Başlıca görülmesi gereken yerler:

● San Marco Meydanı (Piaz­za San Marco): Napolyon’un “Av­rupa’nın en güzel salonu” olarak nitelendirdiği bu meydan, şehrin kalbidir.

● San Marco Bazilikası: Altın mozaikleriyle göz kamaştıran, Ve­nedik’in gücünün ve dini ihtişamı­nın simgesi.

● Dükler Sarayı (Palazzo Du­cale): Venedik Cumhuriyeti’nin yönetim merkezi. İçerideki deva­sa salonlar, Tintoretto ve Verone­se’nin eserleri ve ünlü İç Çekişler Köprüsü (Ponte dei Sospiri) mut­laka görülmeli.

● Rialto Köprüsü (Ponte di Rialto): Büyük Kanal’ın üzerinde­ki en eski ve en ikonik köprü. Üze­rindeki dükkanları ve muhteşem manzarasıyla bir cazibe merkezi.

● Gallerie dell’Accademia: Venedikli ustaların (Bellini, Titi­an, Tintoretto, Veronese) en önem­li eserlerini barındıran dünyanın en önemli sanat müzelerinden biri.

● Peggy Guggenheim Kolek­siyonu: Modern sanat severler için bir hazine. Büyük Kanal üze­rindeki bu müzede Picasso, Pollo­ck, Dalí ve Magritte gibi sanatçıla­rın eserleri sergilenir.

Hangi mevsimde gitmeli?

Venedik, her mevsim ayrı bir gü­zelliğe bürünür.

● İlkbahar (Nisan-Haziran) ve Sonbahar (Eylül-Ekim): Gitmek için ideal zamanlardır. Hava ılıman, kalabalık yaz ayları­na göre daha azdır. Özellikle son­baharın ışığı, şehre ayrı bir roman­tik hava katar.

● Yaz (Temmuz-Ağustos): Sıcak, nemli ve inanılmaz kalaba­lıktır. Fiyatlar zirve yapar. Ancak festivaller ve canlı bir sokak hayatı yaşamak isteyenler için uygundur.

● Kış (Kasım-Şubat): Soğuk ve sislidir, ancak Acqua Alta ris­ki yüksektir. Bu, şehrin en otantik halini görmek isteyenler için en iyi zamandır. Kalabalık yok dene­cek kadar azdır. Ocak-Şubat ayla­rındaki Karnaval ise şehri tama­men farklı bir atmosfere bürün­dürür.

Venedik, size sunulan tüm kli­şelere rağmen, ilk görüşte aşık olu­nan bir şehir. Onun büyüsü, sade­ce görkemli yapılarında değil, bir köşeden duyulan mandolin sesin­de, bir gondolcünün söylediği ge­leneksel şarkıda, kanallara vuran güneşin yansımasında ve labirent gibi sokaklarında kaybolmanın verdiği huzurda saklıdır. Kendini­zi bu büyüye bırakın ve Venedik’in sizi nereye götüreceğini merakla bekleyin.

source

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

300x250r
300x250r