Sanatın mekânlarla kurduğu ilişki son yıllarda sadece müze ya da galerilerle sınırlı kalmıyor; markaların mağazaları da giderek sanatsal birer sahneye dönüşüyor. Bu dönüşümün en çarpıcı örneklerinden biri, Güney Kore merkezli gözlük markası Gentle Monster’ın Seul’deki HAUS NOWHERE mekânında Namibya–Alman sanatçı Max Siedentopf ile hayata geçirdiği “More Is More” enstalasyonu. Siedentopf’un kurgusu, sıradan bir mağaza ziyaretini altüst ediyor. Devasa siyah çöp poşetlerinden oluşan hareketli bir yığın mekânı dolduruyor, arada altın rengi tek bir poşet öne çıkıyor, figürler bu kütlenin içine gömülmüş halde beliriyor. Animatronik gözler bu sahneyi gözetliyor; tüketim, israf, değer ve değersizlik üzerine güçlü metaforlar üretiyor. Bir perakende alanı, bir anda hem teatral hem de eleştirel bir sanat sahnesine dönüşüyor.
Gentle Monster uzun süredir sanatla kurduğu yakın ilişkiyle öne çıkıyor. Mağazalarını yalnızca satış noktası değil, izleyiciyi içine alan deneyim alanları olarak kurguluyor. “More Is More” da bu yaklaşımın devamı: marka, ürünün ötesinde izleyiciye hatırlanabilir bir deneyim sunuyor. Seul, Dosan, Şanghay ve Shenzhen’de sergilenen iş, aynı zamanda küresel ölçekte sanat–marka birlikteliklerinin nasıl stratejik bir dil haline geldiğini de gösteriyor.
Bu örnek, sanatın markalar için artık sadece “imaj güçlendirici” değil, müşteriyle kurulan ilişkinin asli parçası olduğunu hatırlatıyor. Fiziksel mağazalar online alışveriş çağında giderek işlev kaybederken, sanatsal dokunuş onları yeniden cazip hale getiriyor. Sanat, mekânı bir satış alanından bir deneyim alanına dönüştürerek yeni nesil tüketiciye hitap ediyor.
Neyi kanıtlıyor peki bu tutum? Gentle Monster’ın HAUS NOWHERE mekânlarında Max Siedentopf ile kurduğu “More Is More” yerleştirmesi Seul’le sınırlı değil; aynı sahne dili Dosan, Şanghay ve Shenzhen’de de izleyiciyle buluşuyor. Yani mağaza, tekil bir dekor değil; tekrarlanabilir bir kültür programı ve “gezici sergi” mantığıyla kurgulanmış bir deneyim platformu. Bu yapı markaya iki şey kazandırıyor: Öncelikle ürün yerine hatırlanan sahneler ve hemen ardından da olarak da şehirler arası tutarlı anlatı.
Neden şimdi yapılmalı? Çünkü fiziksel mekân medyaya dönüşüyor. Perakendenin kendi mağazası; içerik üreten, paylaşılabilir ve ölçülebilir bir mecra. Perakende–medya ağlarının büyümesi ve “in-store media” yatırımlarındaki artış, markaların mağazayı salt satıştan çok bir yayın kanalı gibi görmeye başladığını gösteriyor. (Öncü ağlarda fiziksel mağaza kitlelerinin dijitale kıyasla daha büyük olabildiğine dair bulgular ve 2024 sonrası hızlı büyüme projeksiyonları bu dönüşümü destekliyor.)
Deneyim ekonomisinin verisi ne diyor? “Experiential retail” küresel ölçekte çift haneli büyüme beklentisiyle konuşuluyor; mağazayı bir etkinlik ve deneyim odağına çeviren markalar, sadakati ve ziyaret motivasyonunu artırıyor. Lüks ve kültür kurumlarının son yıllarda Z jenerasyonuna dönük stratejisinde de aynı hat var: erişilebilir içerik, çok kanallı deneyim ve topluluk inşası. (Genç koleksiyoner kitlesine yönelik erişilebilir, sınırlı edisyon stratejileri; kültürel etkinlik ve şeffaflıkla destekleniyor.)
Nasıl ölçülür? Bu tür kurgu, yalnızca “footfall” (bir mağazaya, sergiye, fuara, alışveriş merkezine veya belirli bir mekâna belirli bir süre içinde giren insan sayısı) değil; mekânda kalma süresi, tekrar ziyaret oranı, içerik paylaşımları ve topluluk üyeliği/CRM gibi göstergelerle yönetildiğinde markaya sürdürülebilir değer üretir. Nitekim fiziksel mağazanın “medya kanalı” olarak konumlanması, içerik ve satış arasında ölçülebilir köprüler kuruyor; bu da deneyimi kampanya olmaktan çıkarıp programa dönüştürüyor.
Risk nerede? “Her yerde işbirliği” çağında yüzeysel projeler hızla doyum yaratıyor. Başarının koşulu; markanın özüne ve mekânın bağlamına tutunan, küratoryal tutarlığı olan işler. “İşbirliği yorgunluğu”ndan kaçınmanın yolu, yıldız isim avcılığından çok içerik mimarisi kurmak; dönemsel seriler, yerel yorumlar, arşiv ve kamusal içerikle omurga oluşturmak.
Bugün birçok marka için sorulması gereken soru şu: Bir mağaza yalnızca alışveriş için mi var, yoksa aynı zamanda bir kültürel deneyim alanı mı? Gentle Monster ve Siedentopf’un işbirliği bu soruya güçlü bir yanıt veriyor. Çünkü ziyaretçiler yalnızca ürün görmek için değil, bir sahnenin parçası olmak, farklı bir deneyim yaşamak için mekâna geliyor. Bu yaklaşım, markanın hatırlanmasını sağlarken, izleyiciyle duygusal bağ kuruyor.
Sanatsal dokunuşlarla kurulan bu bağ, bir defalık bir şaşkınlıktan öteye geçip sadakate dönüşüyor. Deneyimi yaşayan ziyaretçi, markayı yalnızca bir ürün sağlayıcı değil, hayatına anlam katan bir kültürel aktör olarak konumlandırıyor. Böylece mağaza, hem yeni kitleler için cazip bir çekim noktası haline geliyor, hem de var olan müşterilerle ilişkisini derinleştiriyor.
Dünyaca ünlü virtüöz piyanist Maksim Mrvica “Segmenti Dünya Turnesi” kapsamında İstanbul’a geliyor. Saniyede 16 nota çalabilen, dünyanın en hızlı parmaklarına sahip olmasıyla tanınan Maksim klasik ustalığı modern zarafetle harmanlıyor. Kariyerinde pek çok ödül kazanan piyanist Pekin Olimpiyat Kutlamalarında sergilediği performansıyla milyonlarca izleyiciyle buluşmuştu. “Segmenti Dünya Turnesi” müzikseverlere Chopin, Prokofiev ve Çaykovski’nin cesur bir karışımı olan sanatçının 12’nci stüdyo albümünden performanslar sunacak. Konserde ayrıca ABBA ve Queen’in hit parçalarının yeniden yorumları Exodus, Game of Thrones ve Karayip Korsanları gibi sevilen filmlerin güçlü düzenlemeleri de izleyiciyle bulaşacak. 25 Ekim’de İstanbul Volkswagen Arena’da gerçekleşecek konserin biletleri hızla tükeniyor. Bilet fiyatları 2058-3780 lira arasında değişiyor
Dario Fo ve Franca Rame’nin kült oyunu “Açık Aile”, DasDas yorumuyla “Açık İlişki” adıyla sahnede! İlk kez aynı tiyatro oyununda bir araya gelen iki usta oyuncu Mert Fırat ve Binnur Kaya, evli bir çiftin çatırdayan ilişkisi üzerinden evlilik, sadakat, toplumsal roller ve bireysel özgürlük gibi konuları hiciv dolu bir dille sahneliyor. Bir evlilik, bir kriz, bolca ironi… Toplumsal cinsiyet rolleri, çifte standartlar ve bireysel özgürlük temalarını işleyen bu tek perdelik komedi; yalın sahne dili, seyirciyle doğrudan kurduğu ilişki ve iki etkileyici performansıyla bolca kahkaha vadediyor. 7 Eylül’de DasDas İstinye Park Açıksahne’de sergilenecek oyunun bilet fiyatları 1320 liradan başlıyor.
Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, Amerikalı sanatçı ve akademisyen Suzanne Lacy’yi konuk edecek. Kadınların toplumsal deneyimlerini odağına alan Lacy’nin “Birlikte/Together” başlıklı sergisi, Sabancı Vakfı’nın katkılarıyla 12 Eylül’de izleyiciyle buluşacak. Sergi, daha eşit ve sürdürülebilir bir gelecek hedefiyle toplumsal gelişimi destekleyen sanat anlayışının da bir yansıması niteliğinde. 1970’lerden beri kadın ve toplum odaklı çalışmalarıyla feminist sanatın öncülerinden biri olan Suzanne Lacy, toplumsal katılım ve gönüllülüğe dayalı üretimiyle “yeni tür kamusal sanat”ın kurucuları arasında yer alıyor. Sergide video enstalasyonları ve kolektif projelerini Türkiye’de ilk kez kapsamlı şekilde bir araya getirecek.