Donald Trump, 20 Ocak’ta göreve başlamasından bu yana yaptığı açıklamalar, aldığı kararlar ve imzaladığı kararnamelerle hem ülkenin hem de uluslararası kamuoyunun gündeminden düşmüyor.
Bunların sonuncusu, ABD Anayasası’nın yürürlüğe girdiği 1789’da “Savaş Bakanlığı” adıyla kurulan ve İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden iki yıl sonra, 1947’de çıkarılan yasayla “Savunma Bakanlığı” olarak yeniden adlandırılan kurumun ismini değiştirmeye yönelik kararname oldu.
Trump’ın bu adımı, “ABD’nin güvenlik stratejisi gerçekten daha saldırgan bir çizgiye mi kayıyor?” sorusunu gündeme taşıdı. Uzmanlar, Trump’ın hamlesini “popülist güç gösterisi” olarak görürken bazı yorumcular da Washington yönetiminin küresel rekabet ortamında daha sert bir duruşa yöneldiğini savunuyor.
ABD’nin askeri yapılanmasında köklü bir isim değişikliği, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşandı. 1947’de kabul edilen Ulusal Güvenlik Yasası (National Security Act) ile 1789’dan bu yana kullanılan “Savaş Bakanlığı” tarihe karıştı ve yerine “Ulusal Askeri Teşkilat” (National Military Establishment) kuruldu. Ancak bu yapılanma kısa süre sonra yetersiz bulundu ve 1949’da Kongre kararıyla bugünkü adıyla “Savunma Bakanlığı” resmen oluşturuldu. Çatışmayı ve saldırıyı çağrıştıran “Savaş Bakanlığı” yerine “Savunma Bakanlığı” adı, Soğuk Savaş’ın stratejik mantığını, caydırıcılığı, ittifaklar üzerinden kolektif güvenliği ve savaşın önlenmesi açısından temsili bir çerçeve sundu.
Nükleer silah rekabetinin zirveye ulaştığı bir dönemde, askeri gücün temel işlevinin doğrudan savaş açmak değil, savaşın çıkmasını engellemek olduğu tartışılıyordu. Bu nedenle isim değişikliğinin, sadece bir kelime oyunu değil, ABD’nin dış politika anlayışında “koruyucu” bir imaj yaratma çabasının ürünü olduğuna inanılıyordu. Aynı zamanda, Birleşmiş Milletler (BM) gibi yeni uluslararası kurumlarla uyumlu, daha barışçıl bir dil inşa edilmek istenmişti.
Dolayısıyla Savaş Bakanlığından Savunma Bakanlığına geçiş hem içeride ordunun yeniden organize edilmesini sağlıyor hem de dışarıya, özellikle eski Sovyetler Birliği ve müttefik ülkelere, “ABD’nin amacı saldırı değil, güvenliği sağlamak” mesajı veriyordu.
Uzmanlar, Trump’ın tek taraflı kararının, kurumsal bir alışkanlık yaratabilse de hukuki bağlayıcılıktan yoksun göründüğünü belirtiyor. Trump, söz konusu kararnameyi imzaladığı törende, “Bakanlık isminin değiştirilmesi konusunda Kongre yasal düzenlemeyi yapacak mı?” sorusuna, “Bilmiyorum, emin değilim ama bunu yapmak zorunda olduklarını biliyorum” diye yanıt verdi.
Öte yandan Cumhuriyetçilerin hem Senato hem de Temsilciler Meclisinde çoğunluğa sahip olması nedeniyle ilgili adımın yasal düzenlemesinin yapılmasının yüksek ihtimal olduğu belirtiliyor.
ABD ordusu, hem ülke içinde konuşlandırılması hem de Karayipler’deki saldırısıyla son dönemde adından sıkça söz ettiriyor.
Trump yönetimi başkent Washington’da “güvenliği sağlamak ve suç oranlarını düşürmek” için kente Ulusal Muhafızları konuşlandırırken ABD ordusu Karayipler’in güneyinde Venezuela’dan ayrılan uyuşturucu taşıyan bir gemiye saldırı düzenledi.
Asıl amacın Amerikan halkına ‘savaşçı bir ulus’ imajı sunmak olduğu değerlendirilirken Trump’ın İran’a dönük sert söylemleri de ‘Savaş Bakanlığı’ imajı ile paralellik gösteriyor.
Trump’ın söz konusu kararnamesi, uluslararası kamuoyunda “ABD yeni bir küresel savaşa mı hazırlanıyor?” sorusunu da gündeme taşıdı. Sosyal medyada yükselen bu tartışmalar, özellikle Ukrayna-Rusya Savaşı’nın genişleme ihtimali ve Çin-ABD rekabetinin sertleşmesiyle daha da alevlendi. Ancak uzmanlar, isim değişikliğinin küresel savaş olasılığını artıracak bir anlam taşımadığını düşünüyor.
Uzmanlar ise bunun Trump’ın siyasi skandallardan dikkatleri uzaklaştırmak için başvurduğu bir şov olduğunu askeri operasyonlar yapacaksa, bunu bakanlığın adı değişmeden de yapabileceğini belirtiyor.