AYDİL DURGUN
aydil.durgun@dunya.com
Bir üzüm bir adanın kaderini değiştirebilir mi? Marmara Adalar Belediyesi’ne bağlı Avşa Adası bu sorunun cevabının evet olmasını umuyor.
Söz konusu üzüm ise Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan 2023 yılında coğrafi işaret tescili alan Ada Karası. Bitmedi. Üç yıllık uğraş sonucunda Ada Karası şarabı da bu yıl mayıs ayında aynı kurumdan coğrafi işaret almayı başardı.
Avşa’daki bir avuç üretici ve gönüllü çalışanların çabasıyla elde edilen bu başarılar kutlamayı ve takdir edilmeyi hak ediyor. İşte tam da burada 6-7 Eylül’de düzenlenen ‘Bir Başkadır Avşa’ etkinliği devreye giriyor.
Gazetemiz yazarlarından Ebru Köktürk Koralı’nın yaratıcısı olduğu, Marmara Adalar Belediye Başkan Yardımcısı Şahin Alagaş’ın ev sahipliğinde gerçekleşen etkinliğin amacı Avşa’yı önoturizm destinasyonlarından biri haline getirmek. Şaraplarıyla ünlü Avrupa ülkelerine yıllık milyar euro ile ifade edilen gelir sağlayan bir turizm alt dalından söz ediyoruz.
Avşa Adası da Ada Karası gibi önemli bir değeriyle potansiyelini gerçekleştirmek istiyor. Bu yıl ikincisi düzenlenen ‘Bir Başkadır Avşa’ etkinliğinde Ada Karası bağ bozumu şenlikleriyle üzümler kesildi, ezildi, damakta iz bırakan tadına bakıldı. Sardalya şenliğinde ise mevsimi geçmeden bu lezzetli balığın hakkı verildi.
İDO feribot seferleriyle Yenikapı ve Bostancı’dan yaklaşık üç saatte ulaşılan Avşa Adası aslında doğası ve denizin kıyısına kurulan sofralarıyla tatil denince akla gelen temel beklentileri karşılayabilecek potansiyele sahip. Deniz ürünleri özellikle pembe karidesi bu sofraların baş köşesinde. Üzerine bir de coğrafi tescil almış üzümü ve şarabı var. Ancak henüz turistlerin hele ki yabancı turistlerin radarına girmekten uzak.
Avşa Adası’nın ve Ada Karası’nın ihtiyacı olan spot ışıklarına kavuşabilmesi için bu tür etkinliklerin sürmesi şart. Bir de elbette yerel üreticilerinin desteklenmesi… Ebru Köktürk Koralı’nın moderatörlüğünde gerçekleşen Ada Karası Sohbetleri’nde bölge üreticilerinden Alp Törüner, Gamze Sezer ve Ali İhsan Bortaçina, yeme-içme uzmanı yazar Levon Bağış eşliğinde bağcılık ve şarapçılık kültürü konuşuldu. Üreticilerin hikayeleri, ihtiyaçları ve Ada Karası’nın ekonomik potansiyeli masaya yatırıldı. Sohbet esnasında Bağış’ın verdiği örnek bu potansiyeli en iyi şekilde özetler nitelikteydi: Bir kilo kuru üzüm dört kilo yaş üzümden elde ediliyor. Bir şişe şarap içinse yaklaşık bir kilo üzüm kullanılıyor. Bir de ikisinin satış fiyatı üzerinden ekonomik katkısını düşünün… Bu üzüm çevresinde gelişecek önoturizmin geliri de cabası.
Sohbette ikinci ve üçüncü kuşak üreticiler olunca adada bağcılığın nereden nereye geldiğini de görmek mümkün oldu. Bu gelişmede Avşa’nın en büyük üreticisi Alp Törüner’in (Büyülübağ) katkıları büyük. Gamze Sezer genç yaşta eşini kaybetmesinin ardından üretimi tek başına devam ettiren babaannesinden almış elini ve bugün üçüncü kuşak olarak bu kültürün sürmesi için elini taşın altına koymuş. İkinci kuşak olarak bayrağı devralan Ali İhsan Bortaçina ise babasının Mustafa Kemal tarafından Fransa’ya eğitim almaya gönderilen gençlerden biri olduğunu ve ülkesine dönüp bu işe başladığını anlattı. “Üretim fabrikalarında büyüdüm” diyen Bortaçina Avşa’da kalarak bu işi devam ettirmeyi seçmiş.
Dışarıya göç veren ve hemen her adada olduğu gibi güzelliklerinin yanı sıra zorlayıcı koşulları da eksik olmayan Avşa’da kalıp Ada Karası üretimine devam etmek mühim. Son 20 yılda üretiminin 200 tondan 40 tona düştüğü gerçeğini de hesaba katınca önemi daha net anlaşılıyor.
Baştaki soruya geri dönecek olursak… ‘Bir Başkadır Avşa’ etkinliğinde gördük ki evet bir üzüm bir adanın kaderini değiştirebilir, değiştirmelidir de. Ada Karası sayesinde Avşa bambaşka olabilir.
Adası’na yolunuz düşerse iskelenin yakınlarında sahil şeridindeki Lakerde ve Erol’un yeri restoranları sizi üzmeyecek bir balık ve meze seçkisi sunuyor. Kahvaltı için Atamer’in Bahçesi doyurucu ve lezzetli serpme kahvaltı servisiyle tercih edilebilir. Ancak adadan tatmadan dönmemeniz gereken bir lezzet var: Garos. Tarihi yüzyıllar öncesine dayanan bu lezzet üzerine çalışan akademisyen arkeolog Elif Gözler Çamur şöyle anlatıyor: “Garos, Roma döneminin ünlü balık sosu garumla bağlantılı, Marmara Adası’na özgü bir gastronomi ürünü. Temelde uskumru cinsi balıkların ama özellikle kolyozun havyarı ve ciğerinin tuzla bekletilmesinden elde ediliyor. Farklı tariflerde incir yaprağının ve çörtük olarak tanınan garos otunun da eklediğini biliyoruz. Garos’un servisi zeytinyağı, sirke ya da limonun eklenmesiyle yapılıyor. Bu özel ürünün Marmara Adaları’nda yalnızca evlerde yapılıp tüketilen ve unutulmaya yüz tutan bir lezzet olduğunu farkettik. Garos’un tanınmasıyla ilgili Marmara Adası Slow Food Topluluğu olarak çalışmalar düzenledik. Slowfood’un tehlike altındaki ürünler için oluşturduğu ‘Ark of Taste’ listesine garosu dahil ettirdik.”