Büyüyor muyuz, kalkınıyor muyuz?
Ekonomist - Bankacı Uğur GÜNDÜZ
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), yılın ikinci çeyreğine (nisan-haziran dönemi) ilişkin gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) sonuçlarını açıkladı.
Buna göre, GSYH 2025 yılı ikinci çeyrekte geçen yılın aynı çeyreğine göre yüzde 4,8 arttı. Böylece Türkiye ekonomisi büyüme trendini 20 çeyreğe taşımış oldu.
Üretim yöntemine göre cari fiyatlarla GSYH, geçen yılın aynı çeyreğine kıyasla yüzde 43,7 artarak 14 trilyon 578 milyar 556 milyon liraya çıktı. GSYH'nin ikinci çeyrek değeri, cari fiyatlarla ABD doları bazında 377 milyar 622 milyon olarak gerçekleşti.
Ekonomi literatüründe sıklıkla birbirine karıştırılan ancak önemli farklar içeren iki temel kavram vardır:
-Büyüme,
-Kalkınma.
Büyüme rakamları açıklandığında, kimisi bunu ekonomide büyük bir başarı olarak görüp öne çıkarırken, kimisi de asıl başarının kalkınmak olduğunu ve büyüme rakamlarının tek başına bir şey ifade etmediğini ileri sürer.
Büyüme önemli çünkü büyümeden kalkınma imkansız. Kalkınma önemli çünkü tabana yayılmayan büyüme anlamsız.
Bu kavramlar, bir ülkenin refah düzeyini ve toplumsal ilerlemesini anlamak için kilit öneme sahiptir.
Büyüme nedir?
Ekonomik büyüme, bir ülkenin belirli bir dönemde ürettiği mal ve hizmetlerin (GSYH) miktarındaki niceliksel artışı ifade eder. En basit tanımıyla, ekonominin "büyüklüğünün" artmasıdır.
Bu artış genellikle reel GSYH'daki yüzde değişimiyle ölçülür ve ekonominin üretim kapasitesindeki artışı gösterir.
Örneğin, bir ülkenin bir önceki yıla göre daha fazla otomobil, gıda veya hizmet üretmesi ekonomik büyümeye işaret eder.
Kalkınma nedir?
Ekonomik kalkınma ise sadece GSYH'daki artışı değil, aynı zamanda bu büyümenin toplumun geneline yayılması, gelir dağılımının iyileşmesi, yoksulluğun azalması, eğitim ve sağlık hizmetlerinin kalitesinin artması, altyapının gelişmesi, çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması ve kurumsal yapıların güçlenmesi gibi sosyal ve yapısal dönüşümleri de içerir.
Bir benzetmeyle açıklamak gerekirse, eğer büyüme bir insanın boyunun uzamasıysa, kalkınma o insanın olgunlaşması, daha sağlıklı ve nitelikli bir birey haline gelmesidir.
Farkları nelerdir?
Büyüme ve kalkınma arasındaki temel farklar:
-Nitellik ve Nicelik: Büyüme niceliksel bir artışa (üretim miktarında artış) odaklanırken, kalkınma hem niceliksel artışı hem de niteliksel iyileşmeyi (yaşam kalitesi, toplumsal refah) hedefler.
-Kapsam: Büyüme daha dar kapsamlıdır ve genellikle GSYH gibi makroekonomik göstergelerle ölçülürken, kalkınma eğitim, sağlık, çevre, gelir dağılımı, cinsiyet eşitliği gibi çok boyutlu göstergelerle (örneğin İnsani Gelişme Endeksi - İGE) değerlendirilir.
-Amaç: Büyüme genellikle daha fazla üretim ve gelir elde etmeyi amaçlarken, kalkınma daha adil bir gelir dağılımı, daha iyi yaşam standartları ve toplumsal refahın artırılmasını hedefler.
Büyümenin toplumsal refaha yansıması
Türkiye ekonomisi, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana önemli büyüme dönemleri yaşamıştır. Özellikle 2000'li yıllardan sonra GSYH’de belirgin artışlar kaydedilmiştir. Ancak büyüme verileriyle kalkınma göstergeleri arasında bazı farklar gözlemleniyor.
Ülkemizde kişi başına düşen GSYH artışı yaşanırken, gelir dağılımındaki eşitsizlikler, belirli bölgeler arasındaki gelişmişlik farkları, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimdeki farklılıklar gibi alanlarda hala iyileştirilmesi gereken noktalar bulunmaktadır.
Özellikle son dönemde yaşanan yüksek enflasyon gibi makroekonomik sorunlar, büyümenin toplumsal refaha yansımasını engellemektedir.
Büyüme potansiyeli yüksek olsa da bu büyümenin kapsayıcı ve sürdürülebilir bir kalkınmaya dönüşebilmesi için yapısal reformlara, gelir dağılımının iyileştirilmesine ve sosyal politikalara ağırlık verilmesi büyük önem taşır.
Büyüyorum, öyleyse kalkınıyor muyum?
Her ekonomik büyüme, otomatik olarak ekonomik kalkınma yaratmaz. Bir ekonomi niceliksel olarak büyürken, bu büyümenin faydaları toplumun küçük bir kesiminde yoğunlaşabilir, gelir eşitsizliği artabilir, yoksulluk devam edebilir veya hatta derinleşebilir.
Eğer büyüme istihdam yaratmıyorsa, çevreye zarar veriyorsa veya sosyal adaletsizliği artırıyorsa, bu tür bir büyüme gerçek anlamda bir kalkınma olarak kabul edilemez.
Kalkınma için, büyümenin kapsayıcı, sürdürülebilir ve dengeli olması gerekir. Büyümeden elde edilen refahın toplumun tüm kesimlerine yayılması, eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlere erişimin artırılması, altyapı eksikliklerinin giderilmesi, çevrenin korunması ve iyi yönetişim ilkelerinin benimsenmesiyle mümkündür. Dolayısıyla, bir ülkenin sadece büyüme oranlarına odaklanmak yerine, bu büyümenin niteliğine ve toplumsal yaşam üzerindeki etkilerine de bakması kritik öneme sahiptir.
Büyüyoruz ama kalkınamıyoruz!
-GSYİH artışına rağmen kişi başına gelirin durgunluğu: Türkiye, nominal olarak büyüse de kişi başına düşen milli gelir (cari fiyatlarla) son 10 yılda 12 bin dolar civarında, son iki yıldır 15 bin dolar civarına takılı kalmış durumda. Enflasyon ve kur şokları nedeniyle ise reel anlamda satın alma gücü geriledi.
-Enflasyon ve alım gücü erozyonu: Yüksek enflasyon (2022'de yüzde 85, 2023'te yüzde 65, 2024'te yüzde 44 ve halen yüzde 33 seviyelerinde) nedeniyle halkın reel geliri düşüyor. Ücretli kesim, emekli ve sabit gelirlilerin yaşam standardı gerilerken, milli gelirden aldıkları pay düşüyor.
-Gelir dağılımı eşitsizliği: TÜİK ve Dünya Bankası verilerine göre, toplumun en zengin yüzde 20’si ile en yoksul yüzde 20’si arasındaki gelir farkının 8 kata yakın olması, büyümenin topluma eşit fayda getirmediğini gösteriyor. TÜİK istatistikleri, 2023 yılında gelir dağılımında 2022'ye göre bir iyileşme görülse de son on yıl dikkate alındığında iyileşmeden ziyade kötüleşme yaşandığını ortaya koyuyor. En zengin yüzde 20'lik grubun gelirdeki payı 2014 yılında yüzde 46,5 iken 2023 yılında 48,1'e yükseldi. Aynı dönemde en yoksul yüzde 20'nin payı yüzde 6,1'den 6,3'e çıkabildi.
Gelir dağılımı eşitsizliği ölçütlerinden olan Gini katsayısı da son 10 yılda bozuldu. Resmi verilere göre 2014'te 0,397 olan Gini katsayısı 2023 yılında 0,413'e yükseldi. Gini katsayısı, sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında iyileşmeyi, bire yaklaştıkça gelir dağılımında bozulmayı ifade ediyor.
-İşsizlik ve nitelikli istihdam: Resmi işsizlik oranı yüzde 8-10 bandında görünse de, genç işsizliği yüzde 20’yi aşıyor. Ayrıca, kayıt dışı ekonomi ve düşük ücretli, vasıfsız işler yaygın.
-Üretim yapısındaki sorunlar: Kronik dış ticaret açığı, ithal ara malı bağımlılığı, yetersiz AR-GE yatırımları (GSYİH’nın yüzde 1’ini bile bulmuyor OECD ortalaması ~ yüzde 2,5), mesleki eğitim yetersizliği nedeniyle nitelikli işgücü yetiştirme kapasitesinin sınırlı olması ve dışa bağımlı, kura duyarlı üretim yapısı.
Sonuç olarak ülkemiz niceliksel büyümeyi (GSYİH artışı) bir ölçüde sağlasa da, niteliksel kalkınmada (insani gelişme, teknolojik atılım, kurumsal kapasite) aynı oranda yakalayamıyor.
Japonya, Güney Kore ve Çin gibi ülkeler, büyümeyi kalkınmaya dönüştürebildiler. Türkiye’nin de kura duyarlı ithalata dayalı üretim yapısını dönüştürmesi, eğitim ve AR-GE’ye yatırım yapması, gelir dağılımını düzeltmesi gerekiyor. Aksi halde, "büyüyoruz ama kalkınamıyoruz" eleştirisi hep devam edecek.
source