HDK Eş Sözcüsü ve DEM Parti Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş, TBMM’de “kent uzlaşısı” tutuklamalarına ilişkin açıklamalarda bulundu. Beştaş’ın açıklamasından öne çıkanlar şöyle:
“Şu anda hâlihazırda hâlâ 9 tutuklu belediye meclis üyesi ve belediye başkan yardımcıları var Cezaevinde. Ayrıca Esenyurt Belediyesi’ne ve Şişli Belediyesi’ne de kent uzlaşması sebebiyle kayyum atanmış durumda. Halkların yaşamlarını örmeyi, kentlerini yönetmeyi, ortak kararlarını alma arzusunun hayat bulmuş hâli kent uzlaşısıdır ve kent uzlaşısı bugün Türkiye tarihinde maalesef büyük bir suçmuş gibi nitelendiriliyor. Esenler Belediye Başkanı Ahmet Özer kent uzlaşısı iddiasıyla tutuklandı ve hemen akabinde belediyeye kayyum atandı. Ardından Şubat ayında, 11 Şubat’ta İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında HDK adı altında ama esas itibarıyla HDK ile hiçbir ilgisi olmayan kent uzlaşısından dolayı 10 kişi tutuklandı. Daha sonra yine Şişli Belediyesi’nden Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan tutuklandı ve Şişli Belediyesi’ne de kent uzlaşması sebebiyle kayyum atandı. Bu tutuklamalar halkın güvenini sarstığı gibi demokrasiden de, demokratik bir toplum hayalinden ve mücadelesinden de Türkiye’yi uzaklaştırmaktadır. Burada hedef alınan çok açık, halkların iradesidir. Barışın vücut bulmasının engellenmesidir.
Bu tutuklananlar, belediye başkanları da dâhil olmak üzere, belediye meclis üyeleri de seçilmiş insanlar, seçilmiş kimseler ama iddianame ne diyor? Bunu bir sızma faaliyeti olarak değerlendiriyor. Bir de sözde örgütsel bir strateji olarak nitelendiriliyor. Bu açıkça anayasal haklara saldırıdır. İnsanlar istedikleri yerden aday olur, istedikleri kişiye, partiye ya da ittifaklara oy verebilir ve bunun tartışılacak hiçbir boyutu yoktur. Ama bu dava dosyaları bunu tartışmaya açıyor. Sadece tartışmaya açmıyor, bunu bir suç olarak kodluyor. İktidar sadece seçimle değil, yargı, medya, güvenlik işleri ve diğer devlet aygıtları üzerinden de toplumsal muhalefeti ve partileri baskı altına almayı sistematik bir hale getirmiş vaziyette maalesef. Kent uzlaşısı operasyonu da, tutuklamaları da, kayyum atamaları da bu stratejik yaklaşımın bir parçası olarak önümüzde duruyor. Kent uzlaşısı suç değil, halkların ortak aklıdır. Bu ortak aklın suç kategorisine sokulması hem düşüncenin hem de iradenin yok sayılması anlamına geliyor. Ortada hiçbir suç yokken tutukluluğun devam ettirilmesi kesinlikle kabul edilemez. Yargı mensuplarının hukuk bilincine uygun kararlar vermesi, hepimizin, tüm Türkiye yurttaşlarının ortak beklentisi olmaya devam ediyor.”
Açıklamasında iddianameyi değerlendiren Beştaş şöyle konuştu:
“İddianamede şöyle deniyor, ‘Kent uzlaşısı DEM Parti üstü bir örgütlenme sistemi’ olarak nitelendiriliyor. Yine şunu söylüyorlar, ‘doğuda belediyelerin kazanılması ve özerklik sisteminin kurulması, batıda aday göstermeme ve farklı partilerden aday desteklenmesi’ şeklinde bir değerlendirme var. ‘Kent uzlaşısı adı altında metropol şehirlerdeki belediye meclislerine sızmaktır’. Seçme ve seçilme hakkı sızmak olarak değerlendiriliyor. Ve aynı zamanda ‘İstanbul’daki çeşitli ilçe belediyelerinde kritik noktalara yerleştirildiği adayların onlar aday demiyor da biz aday diyelim bu yolla örgütün finansal yapısına destek sağlamayı ve saha etkinliğini artırmayı hedefledikleri’ öne sürülüyor. Şunu söylüyor, ‘kent uzlaşısı formülü ile batı il ve ilçelerindeki Türklerin belediyeleri kazanamasalar da uzlaşılacak ve desteklenecek aday karşılığında belediye meclislerinde belli sayılarda kota elde edilmesi sonucu belediye meclis kararlarında söz sahibi olmalarının, yerel yönetimlerde yer almalarının ve siyasi bir denge oluşturma amacının taşındığı’ söyleniyor. Partilerin ve yerellerin ittifaklarının suç olarak nitelendirilip tutukluluğun devam ettirilmesi, şu anda devam eden barış ve Demokratik Toplum Süreciyle asla uyumlu olamaz.
Diğer yandan Kürtlerin, Kürt olarak etnik kimlik kavramıyla iddianamede yer alması, bu iddianamenin ırkçı ve ayrımcı bir saikle Türkiye yurttaşlarını ayırarak nitelediğini açıkça gösteriyor. Türkler bu ülkenin yurttaşları, Kürtler bu ülkenin yurttaşlarıdır. Kürtler sadece Diyarbakır’da, Mardin’de, Urfa’da ya da Siirt’te oy vermezler. Bulundukları her yerde oy verirler. Bu bölücülüğü ve ayrımcılığı yapanlar, bu iddianameyi yazan akıldır ve perspektiftir. Şunu bilmeliyiz ki Türklerle Kürtler bu ülkede ayrıştırılamaz. Halkların bir arada yaşamının ve kardeşliğinin asıl düşmanı bu zihniyettir. Milyonlarca insanın oy verdiği belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini tırnak içinde suç işlemiş gibi göstererek aslında kendi amacına ulaşmaya çalışıyorlar. Yargı, bu demokratikleşme ve barış sürecine darbe vurmaktan vazgeçmelidir.”
Tutuklu belediye başkanları ve meclis üyelerinin bir sonrası duruşmada tahliye edilmesi gerektiğini vurgulayan Bektaş şunları kaydetti:
“Çağrımızı yapıyoruz, ve taleplerimiz şudur: 18’inde belediye meclis üyelerinin duruşması var. İstanbul’da görülecek. Biz tüm belediye meclis üyelerinin bir an önce serbest bırakılmasını, Resul Emrah Şahan ve Ahmet Özer’in yine serbest bırakılmalarını, Şişli ve Esenyurt belediyelerine atanan kayyumların geri çekilmesini meclisten bir kez daha talep ediyoruz. Resul Emrah Şahan’ın kent uzlaşısından bırakılma ihtimali belirdiğinden, tekrar yeni bir tutuklama kararıyla bunun karşılandığını herkes gibi biz de yakından izliyoruz. Şubat ayından beri var olan tutukluluğun bir an önce son bulması, arkadaşlarımızın, belediye başkanlarının özgürlüğü, bu ülkede var olan umudun daha da büyümesine katkı yapacaktır. Yürekten inanıyoruz.”
‘Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne ilişkin değerlendirmelerde bulunan Beştaş açıklamasını şu ifadelerle tamamladı:
“Bu konuda daha hızlı hareket etmeye ihtiyaç var. Somut adımların atılmasına ihtiyaç var. Bizler her yerde bu sürece desteği artırmaya, toplumsallaştırmaya, inşa etmeye çalışırken, iktidarın ya da yargı erkinin bu konudaki olumsuz yaklaşımları, yeni tutuklama operasyonları, yeni saldırılar maalesef zaten çok zor tesis edilen güveni tekrar sarsmaya devam ediyor. Bu süreci kazasız belasız yürütmek açısından sadece sözlü açıklamalarla, niyet beyanlarıyla değil, somut gelişmelere ve adımlara ihtiyaç var. Kayyum sistemi bir kere son bulmalı. Kayyumlar geri çekilmeli. Siyasi sebeplerle içeride tutulan insanların artık cezaevlerinde olmaması gerekiyor. Çünkü herkesin bize sorduğu soru şu, ‘biz neden somut bir adım görmüyoruz? Neden hasta mahpuslar içeride? Neden siyasi kimlikli herkes için söylüyorum hâlâ cezaevinde tutulmaya devam ediliyor?’. ‘Neden hâlâ Kürtçe yasaklı bir dil olmaya devam ediyor ve komisyonda bile anadili kullanılamıyor?’ ‘Ya da neden bu konuda iktidar sadece açıklamalar yapmakla yetiniyor?’ Bütün bunları sınırlamadan söylüyorum.”