Türk dizileri, yoğurt ve kahvaltımız: Türkiye’nin markası!

Süleyman DİLSİZ

Bir Türk dizisi düşünün…Her bölümde izlendiği ül­kelerde sokaklar sessizliğe gömülüyor, herkes ekran başına kilitleniyor. Örneğin iki yıl önce tesadüfen tanıştığım Suudi aile­nin çocuklarının Türk dizilerini izleyerek öğrendikleri Türkçeyi eksiksiz konuşabilmeleri şaşırt­mıştı beni. Dizilerimiz, Türk yo­ğurdunun ferahlığı, tarhananın sıcacık muhabbeti ve kahvaltı­mızın “vay be!” dedirten şöleniy­le global sahnede boy gösterme­si ne kadar değerli olurdu.

Evet, Türk dizileri sadece reyting reko­ru kırmıyor, adeta bir kültür elçisi gibi Türk markasını, mutfağını, edebiyatını, tarihini dünyaya fı­sıldıyor.

Kültürel güç dediğin tankla, tü­fekle ölçülmüyor artık. Dünya, il­ham veren öykülerle, karizmatik rol modellerle büyüleniyor. Türk dizileri, bir “sabun köpüğü” olma­nın ötesine geçti. Türk kahvaltısı­nın zeytin-peynir-bal üçlüsünün, tarhana ve yoğurdun “uzun yaşa” vaadiyle dünya sahnelerinde caka satma vakti geldi de geçiyor.

Mesele sadece turist çekmek değil

Turquality, Turizmi Geliştirme Ajansı olan TGA gibi yapılar bu dizilere destek olsa, sadece turiz­mi değil, Türk markasının itibarı­nı, mutfağımızın lezzetini, hatta gençliğimizin “ben de yaparım!” enerjisini dünyaya haykırırız. Düşünsenize: Alperen’in smaç­ları, Aziz Sancar’ın Nobel’i, dizi­lerin etki gücü, yoğurdun probi­yotiği… Hepsi bir “Kültür Elçisi” programında birleşiyor. Mesele sadece turist çekmek değil; Türk markasının “vay be!” dedirten ru­hunu globale taşımak!

Dikkatlice bakın lütfen! Dün­ya artık öykülerle, rol modellerle büyüleniyor. “Turquality” sade­ce ihracat teşvik programı değil; bir yaşam tarzı markası olmalıdır. Turizmi geliştirme misyonuyla TGA ve Cumhurbaşkanlığı Tanı­tım Ofisi de stratejinin diğer pay­daşı olmalıdır.

Türk dizileriyle “kahvaltı diplomasisi”

Hayal edin:

Türk dizilerinin fırtına gibi es­tiği ülkelerde bir “Türk Kahvaltı­sı Günü” düzenleniyor. Başrolde­ki esas oğlan ya da esas kız, elinde zeytin tabağı, yoğurtlu dip soslar, bal-kaymak ikilisiyle sahneye çı­kıyor. Dizi setinden fırlamış gibi, Türk misafirperverliğini konuş­turuyorlar.

Düşünsenize: “Dizi­lerin esas oğlan ve kızları ile Ana­dolu Kahvaltı Günü” düzenleni­yor. Masada, dizileri takip eden ünlüler, ellerinde simit, “Bu be­yaz peynirle kaşarın aynı tabakta buluşması bir masterpiece!” diye hayıflanıyor. Bizim esas oğlan ve kızlar, bir yandan da o ülkenin bi­linen insanlarına “Kaymağın üs­tüne bal koyacaksın, o öyle!” di­ye misafirperverlik dersi veriyor.

Kültür elçiliği budur! Bir bakıyor­sun, “Turquality Talks”ta sanat, gastronomi ve kültür birleşmiş; herkes Türk kahvaltısı karşısın­da kendinden geçmiş. Dizilerdeki sağlıklı beslenme sahneleri, he­def ülkelerdeki hayranları “Bu­nu ben de yaparım!” diye mutfağa koşturuyor.

Sonuç? Türkiye’nin tanıtım markası, adeta bir Marvel filmi gibi global gişe rekorları kırıyor!

Yoğurt: Galaksinin uzun yaşam sırrı

Bir adım öteye gidelim: Yoğurt, uzayda astronotların güç kayna­ğı! “The Yogurt Festival” diye bir etkinlik hayal edin. Yerçekim­siz ortamda bile kaşık kaşık Türk yoğurdu yiyen astronotlar, “Bu Türkler galaksiye bile lezzet kat­mış!” diyor. Probiyotik pazarının 125 milyar dolarlık çılgın dünya­sında yoğurt, sadece bağırsakları değil, ruhları da ferahlatıyor. Se­rotonin mi dediniz? O iş bağırsak­ta başlıyor, yoğurtla zirve yapıyor. Türk yoğurdu, İpek Yolu’ndan da­ha eski bir miras; adeta bir kültür ninjası gibi gizlice dünyayı fethe­diyor!

Türk kahvaltisi: Dünyanın bir numaralı sahne performansı

Türk kahvaltısı bir yemek değil, bir sanat eseri! Zeytin, peynir, bal, kaymak, yumurta, yeşillik… Sof­raya kim oturursa otursun, bir ba­kıyor, “Aaa, burası Türkiye!” di­yor. TasteAtlas bile “Dünyanın en iyi kahvaltısı” payesini bize verdi, daha ne olsun? Bu bir manifesto: Sağlık, lezzet ve kültür bir tabakta buluşuyor. Türk kahvaltısı, adeta bir süper kahraman takımı gibi her sofrada zafer kazanıyor.

Tarhana: Çorba değil, çeşni kralı!

Tarhana dedin mi, akan sular du­rur. Binlerce yıllık bir lezzet, de­delerimizin, ninelerimizin sırrı. Prebiyotik zengini, kışın bağışık­lığı roket gibi yapar, enerjiyi tavan yaptırır. Tarhana çorba değil, bil­diğin bir yaşam iksiri! Bir kase tar­hana, bir dilim peynir, bir simit… İşte uzun yaşamın, sağlıklı kalma­nın, hatta dünya barışının formülü: “Sofranı paylaş, Türkiye’nin lezzet mirasını yaşat!”

Formül basit: Turqualıty = Global hayranlik

2016’da Dünya Gazetesi’nde yaz­mıştım: “Turquality kapsamı ge­nişletilmeli!” Hala aynı fikirdeyim. Alperen’in her smacı, Türk kahval­tısının bereketi, yoğurdun ve tar­hananın probiyotik mucizesi ve sağlık öyküsü… Hepsi Anadolu’nun ruhunu anlatıyor. Türk dizileri bu öyküyü globale taşırken, mutfağı­mızla, sanatçılarımızla, sporcula­rımızla, bilim insanlarımızla bir kültür destanı yazalım. Türk mar­kası, sadece bir logo değil; bir lez­zet, bir hayal, bir yaşam tarzı!

Dizilerimizle, yoğurdumuzla, kahvaltımızla dünya sahnesinde caka satalım. Türk dizilerinin gü­cüyle, Aziz Sancar’ın bilimi, yoğur­dun tarhananın şifası, Türk kah­valtısının dostlukla birleştirici gücüyle onlarca kadim değerleri­miz “deneyim ve öyküleri” ile Türk markası destan yazsın!

Hadi, sofrayı kuralım, dünya bizi konuşsun!


source