Uğur GÜNDÜZ (Ekonomist – Bankacı)
TCMB beklenen faiz kararını açıkladı ve politika faizini 2.5 puan indirerek, yüzde 40.5’e çekti.
Şimdi bireysel ya da ticari kredi kullanan ya da kullanmak isteyen herkes bu indirimin kredi faizlerine yansımasını bekliyor.
Türkiye ekonomisi, yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki dalgalanmalar ve sıkı para politikaları gibi birçok zorlukla mücadele ediyor. Bu ortamda, özellikle kredi ve mevduat faizleri ve enflasyon oranı arasındaki makasın açılması, hem bireyler hem de şirketler için finansmana erişimi giderek zorlaştırıyor.
Merkez Bankası’nın (TCMB) enflasyonla mücadele için art arda aldığı faiz artırımı kararları, bir yandan enflasyonu kontrol altına almayı hedeflerken, diğer yandan kredi faizlerinin beklenenden çok daha yüksek seyretmesine neden oldu.
Şu anki tablo, enflasyon oranının yüzde 33, TCMB politika faizinin yüzde 40.5 ve mevduat faizlerinin yüzde 40’ın altında olduğunu gösteriyor. Buna karşın, ticari kredi faizleri ise yüzde 56 gibi oldukça yüksek bir seviyede bulunuyor. Kaldı ki Faktoring kuruluşlarında yüzde 60-70’ler konuşuluyor.
Enflasyon ve kredi faizleri arasındaki 23 puanlık, mevduat ve kredi faizleri arasındaki en az 18 puanlık fark, finans piyasalarında hem bir çelişkiyi gözler önüne seriyor hem de ekonominin temel işleyişini olumsuz etkiliyor.
Finansmana erişimin zorlaşması, yatırım ve üretimi olumsuz etkilerken işletmeler, hem yüksek maliyetli kredileri ödemekte zorlanıyor hem de yeni yatırımlardan kaçınıyor. Bu da ekonomik büyümeyi yavaşlatarak işsizliğe yol açabilir.
Görünen o ki, kredi faizlerindeki artışlar mevduat faizlerindeki artışların önüne geçmiş durumda. Bunun sonucunda bankaların kredi verirken uyguladıkları yüksek faiz oranları ile mevduat sahiplerine ödedikleri faiz arasındaki fark önemli ölçüde açılıyor.
Bu marj bankaların kârlılığını doğrudan artırıp bankacılık sektörünü kârlı kılarken, reel sektör ve bireylerin finansman maliyetlerini yükseltiyor. Bu durum, bankacılık sektörünün kârlılığı ile ekonomik büyüme arasında bir denge sorununa işaret ediyor.
2021 yılında 92 milyar lira kâr elde eden sektör, 2022 yılında mevduat faizlerin düşürülüp kredi faizlerinin yükselmesi dolayısıyla 432 milyar, 2023 yılında ise 620 milyar lira kâr elde etti.
Bankalar yine yüksek kâr hayalleri kuruyor. Faiz indirimlerini mevduata uygularken bonkör davranan bankalar, bu indirimi kredi faizlerine yansıtırken cimri oluveriyorlar. Eğer yine mevduat ile kredi faizi arasında makul bir denge kurulamaz, marj yüksek tutulursa bundan zararlı çıkan bireyler ve işletmeler olurken kısa vadede ise kârlı olan bankalar olacaktır.
Uzun vadede ise finansman yükünü taşıyamayan işletmelerin yarattığı tahribat zarar olarak geri dönecektir.
Enflasyonla mücadelenin daha etkin hale getirilmesi, kredi ve mevduat faizleri arasındaki makasın daraltılması için atılacak adımlar, finansal istikrarın sağlanması için kritik öneme sahiptir.
Bankacılık sektörünün kâr maksimizasyonu yerine, ekonomik büyüme ve istikrarı destekleyecek şekilde hareket etmesini sağlayan teşvik ve düzenlemeler yapılmalıdır. Banka bazında vadeli ve vadesiz mevduat toplamından ortalama mevduat maliyetleri belirlenerek, üzerine eklenecek marja sınırlama getirilmesi düşünülmelidir.
Zorunlu karşılık oranları düşürülerek, bankaların kredi verme potansiyeli artırılmalı, aylık bazda verilen kredi büyüme hedefleri ya kaldırılmalı ya da en azından yukarı çekilmelidir.
Sonuç olarak, enflasyonun ve faiz oranlarının dengeli bir şekilde yönetilmesi, finansmana erişimin kolaylaştırılması ve bankacılık sektörünün reel ekonomiyi destekleyici bir rol üstlenmesi, sürdürülebilir bir büyüme için hayati önem taşıyor.