Erdoğan’ın konuşmasından satırbaşları:
İnsanlığın ortak vicdanını temsil eden bu kürsüden sizlere hitap etmekten bahtiyarlık duyuyorum.
Filistin’in giderek artan sayıda ülke tarafından tanındığı dönemde Filistin Devlet Başkanı sayın Mahmud Abbas’ın bugün bizzat aramızda olamayışından duyduğum üzüntüyü ifade etmek istiyorum. Bu kürsüde kendi vatandaşlarımızla birlikte sesi kısılmak istenen Filistin halkına tercüman olmak için de bulunuyoruz. Filistin devletini tanıyacağını açıklayan devletlere teşekkür ediyor, bu kararı almayan ülkeler için bir an için kararı almalarını diliyorum.
Bizler bu salonda BM’nin 80. yaşını kutlarken dünyanın birçok bölgesinde kuruluş şartının ilk maddesinin ilk kelimelerine gölge düşürecek vahim hadiseler yaşanıyor. Özellikle Gazze’de gözlerimizin önünde 700 günü aşkın süredir soykırım devam ediyor. Biz toplantı halinde iken dahi Gazze’de şu anda siviller katlediliyor. Gazze’de ölen sivillerin sayısı 65 bini geçti. Enkaz altında kaç cenazenin olduğu henüz bilinmiyor.
Ölenlerin 20 binden fazlası çocuk. İsrail tarafından GAzze’de son 23 aydır her saat 1 çocuk acımasızca hayattan kopartılıyor. Bunlar sayı değil dostlar! Hepsi birer can birer masum insan. Şu anda açlık silahıyla da insanlar öldürülüyor. 21. yüzyılda medeni dünyanın bakışları altında 146’sı çocuk 428 kişi açlıktan hayatını kaybetti.
Şimdi size Gazze’deki günlük hayatı anlatan bir fotoğraf göstereceğim. Birinci fotoğraf gördüğünüz gibi elleri leğenli kadınlar. Lütfen hepimiz elimizi vicdanımıza koyup, cev ar verelim; 2025 yılında böyle bir gaddarlığın mâkul bir sebebi olabilir mi? Fakat insanlık adına bu utanç manzarası Gazze’de 23 aydır her gün tekrar ediyor.
Tayyip Erdoğan olarak içim yanarak, içim kan ağlayarak söylüyorum; 2-3 yaşındaki elleri, kolları, bacakları olmayan masum yavrucuklar bugün maalesef Gazze’nin olağan fotoğrafı haline gelmiştir.
Buna hangi vicdan dayanır. Hangi vicdan buna sessiz kalabilir? Çocukların açlıktan, ilaçsızlıktan öldüğü bir dünyada huzur olur mu? Hepimiz anne babayız. Üzerine titrediğimiz evlatlarımız, torunlarımız var. Burada Amerika’da, Avrupa’da dünyanın her yerinde bir çocuğun eline küçük diken batsa anne babaların yüreği yanıor ama Gazze’de çocukların elleri, kolları, bacakları anestezi yapılmadan ampute ediliyor.
Bu insanlığın dip noktasıdır. İnsanlık tarihi son 1 asırda böyle bir vahşet görmemiştir.
Her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor. Gazze’deki soykırım, medya, sosyal medya aracılığıyla canlı olarak yayınlanıyor. İsrail, şu ana kadar Gazze’de ulusal ve uluslararası basında çalışan 250 gazeteciyi kasıtlı olarak öldürdü. Gazze’ye tüm girişleri yasakladı. Yine de soykırımı gizleyemedi. Filistin topraklarında devam eden soykırıma her fırsatta dikkatleri çeken sayın genel sekreteri gönülden destekliyorum, cesareti için kendisini bir kez daha tebrik ediyorum.
Ancak BM Gazze’de kendi çalışanlarını dahi maalesef koruyamamıştır. İnsanlığa yardım için koşturan 500 kişi öldürülmüştür. 326’sı BM personelidir. Bakınız, soykırım tıpkı holokost gibi insanların toplu halde imhası için kullanılan utanç verici, insanlık dışı barbarca bir kavramdır. Bugün Gazze’de sadece insanlar öldürülmüyor. Hayvanlar hedef alınarak öldürülüyor. Tarım alanları, bahçeler, ağaçlar, otlar, Gazze’de asırlık zeytin ağaçları yok ediliyor. Gazze’de sular yok ediliyor. Kirletiliyor. Gazze’de binalar, evler, kütüphaneler, hastaneler, okullar, camiler, kiliseler tarihi yapılar bilinçli şekilde yıkılıyor.
Toprağı insan ve hayvan için de bitki için de işe yaramaz hale getiriliyor. Şimdi size soruyorum; elimdeki şu fotoğrafın güvenlik arayışıyla ne ilgisi var? Bunun adına canlıya düşmanlık, hayata düşmanlık değil midir? Bu kürsüden açık ifade ediyorum; Gazze’de bir savaş yoktur. İki taraftan söz edilemez. Bir yanda elinde en modern, öldürücü silahlar olan d üzenli ordu, diğer tarafta ise masum siviller ve çocuklar vardır. Bu terörle mücadele değildir. 7 Ekim olayı öne sürülerek yürütülen işgal, tehcir, sürgün, soykırım daha doğrusu toplu kıyım politikasıdır.
Gazze Hamas bahanesiyle yok edilirken Hamas’ın yönetimde olmadığı Batı Şeria da adım adım işgal edilmekte, infazlarla masum siviller katledilmektedir. İsrail, Gazze ve Batı Şeria ile sınırlı kalmıyor İran, Suriye, Yemen, Lübnan’a saldırarak bölge barışını tehdit ediyor. Arabulucu Katar’da ateşkes müzakereleri için toplantı yapan heyete İsrail saldırısı gerçekleşmiştir. İsrail yönetimi tamamen kontrolü kaybetmiştir.
Netanyahu’nun barış yapmaya, rehineleri kurtarmaya niyetinin olmadığı bir kez daha anlaşılmıştır. Ortadoğu’daki tüm ülkeler İsrail hükümetinin pervasız tehditlerinie muhatap oluyor. İsrail’in artan saldırganlığı sebebiyle Avrupa başta olmak üzere Batı’da 2. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan değerler ağır yara almıştır. İnsan hakları, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, kadın hakları, çocuk hakları, demokrasi, eşitlik, adalet gibi kavramlar rafa kaldırılmıştır.
Vadedilmiş topraklar saplantısıyla hareket eden İsrail yönetimi yayılmacı politikayla bölge barışına, insanlığın müşterek kazanımlarına kast etmektedir. Üç semavi dinin kutsal beldesi Kudus-ü Şerif bu radikalizmin doğrudan hedefidir. Viücdan sahibi musevileri de rahatsız eden, onların da tasvip etmediği, tüm dünyada antisemitizmi körükleyen bu cinnet hali daha fazla devam edemez.
Gazze’de ateşkes bir an önce sağlanmalı, saldırılar durmalı, insani yardımların engelsiz girişine mutlaka izin verilmelidir. Soykırım kadrosunun uluslararası hukuka hesap vermesi temin edilmelidir. İnşallah bu mutlaka gerçekleştirecektir. Sesini yükseltmeyen, tavır almayan herkes bu vahşetin sorumluluğuna ortaktır. Bütün devlet ve hükümet başkanlarına samimiyetle sesleniyorum, gün bugündür, gün insanlık adına Filistinli mazlumların yanında dimdik durma günüdür. Halklarınız barbarlığa tepki gösterirken gelin sizler de adım adım cesaretinizi gösterin.
Çocukların çocukları büyüttüğü Gazze’de insanlı görevinizi yerine getirin. Dünyanın farklı ülkelerinde meydanları dolduran, Gazzeli mazlumlara destek olmak için denizlere yelken açan akademisyen, sanatçı, öğrenci, aktifistlere en kalbi selamlarımı yolluyorum.
13 yıl boyunca sizlere bu kürsüden komşumuz Suriye’de yaşanan zulüm ve çatışmalardan bahsettim. 13 yıl süresince Suriyelilerin feryatlarına dikkat çektik. 1 milyon insanın hayatına, milyonlarcasının vaıtanlarını terk etmesine sebep olan zulüm 8 Araık devrimiyle hamdolsun tarihe karıştı. Suriyeli kardeşlerimiz 8 Aralık itibariyle yeni bir dönemin kapılarını açtılar. Eli kanlı rejime karşı mücadeleyi kazanan Suriye halkı büyük bedeller ödeyerek elde ettikleri zaferi inşallah menziline ulaştıracaktır.
DEAŞ başta olmak üzere terörün hiçbir çeşidinin olmadığı bir ve bütün Suriye vizyonunu tüm imkanlarımızla destekleyeceğiz. İstikrar kökleştikçe bunun kazanı Suriye ile birlikte tüm bölgemiz olacaktır. Körfezdeki kardeş ülkelere de Suriye’nin toparlanmasına verdiği katkılar için teşekkürlerimi iletiyorum. Bölgesel ve uluslararası aktörlerle işbirliğimizi aynı şekilde sürdüreceğiz.