Jeopolitik çalkantıların gölgesinde küresel tarım - Ötüken Haber
DOLAR 41,5106 0,71%
EURO 48,6006 1,00%
ALTIN 5.024,760,50
BITCOIN 4552253-0,21%
Ankara
17°

KAPALI

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Jeopolitik çalkantıların gölgesinde küresel tarım

Jeopolitik çalkantıların gölgesinde küresel tarım

ABONE OL
Eylül 26, 2025 23:00
Jeopolitik çalkantıların gölgesinde küresel tarım
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Tarım ve Gıda Yazarı Ziraat Mühendisi Bilge KEYKUBAT

Fransa’nın AB tarım ihracatındaki rolünün zayıflaması, Japonya’nın ithalat bağımlılığı nedeniyle fiyat dalgalanmalarını tetiklemesi, Nepal’in niş ürünlerde arz açığı oluşturması, Rusya-Ukrayna savaşının tahıl arzını kırılgan hale getirmesi ve Hindistan’ın tahıl stoklarının küresel dengeleri değiştirmesi, gıda piyasalarını olağanüstü oynak kılıyor.

2025 yılının ikinci yarısı, küresel ölçekte hem siyasi hem de ekonomik dalgalan­maların yoğunlaştığı bir döneme işaret ediyor. Japonya, Fransa ve Nepal gibi ülkelerde hükümetle­rin düşmesi; ABD Merkez Ban­kası Fed’in faiz indirimi; İsrail’in Gazze’deki saldırıları sonrası Av­rupa başta olmak üzere birçok ülkede artan toplumsal tepkiler; Rusya-Ukrayna savaşının uzama­sı ve iklim krizinin tarımsal üre­time yönelik olumsuz etkileri ay­nı anda gündemi belirliyor.

Buna ek olarak Hindistan’ın rekor se­viyelere ulaşan pirinç ve buğday stokları, küresel gıda ticaretin­de yeni bir güç dengesi yaratıyor. Tüm bu gelişmeler, yalnızca si­yaset ve finans piyasalarını değil, tarım, gıda, gastronomi ve turizm gibi kırılgan sektörleri de doğru­dan etkiliyor. Çünkü gıda, sadece sofralarımızı değil, aynı zaman­da ekonomik istikrarı, toplumsal huzuru ve küresel diplomasiyi de besleyen bir alan.

Fransa, Japonya ve Nepal örnekleri

Fransa’da hükümetin düşme­si, Avrupa Birliği’nin Ortak Tarım Politikası (CAP) üzerinde baskı oluşturabilir. AB’nin şarap, peynir ve tahıl üretiminde lokomotif ülke olan Fransa’da siyasi istikrarsızlık, destek programlarının gecikme­sine, sübvansiyonların azalması­na ve çiftçilerin yatırım kararla­rını ertelemesine yol açıyor. Önü­müzdeki yıllarda bu belirsizlik, özellikle şarap ve tahıl ihracatında tedarik sorunları doğurabilir. Bu durum Avrupa’nın küresel pazar­lardaki rekabet gücünü zayıflatır­ken, AB dışındaki üreticiler için fırsat pencereleri açabilir.

Japonya’da hükümet krizleri, Asya pazarında gıda ithalatı ve deniz ürünleri ticaretinde güven kaybına yol açıyor. Yüksek oran­da gıda ithalatına bağımlı bir ül­ke olan Japonya’da siyasi boş­luklar, tahıl ve yem piyasaların­da dalgalanmalara sebep oluyor. Ayrıca, Japon mutfağının temel taşlarından biri olan deniz ürün­leri ihracatında karar mekaniz­malarındaki yavaşlık, rekabet gü­cünü kırabilir. Uzun vadede ise Japonya’nın tarımsal üretimde teknoloji ve dikey tarım yatırım­larına yönelerek dışa bağımlılığı­nı azaltma çabaları öne çıkabilir.

Nepal’de hükümetin istikrar­sızlığı, tarımın bel kemiği olan kırsal kalkınma projelerini sek­teye uğratıyor. Nüfusun yüzde 65’inin geçimini tarımdan sağla­dığı ülkede siyasi belirsizlik, to­hum desteği, sulama altyapısı ve kooperatifleşme projelerinin durmasına neden oluyor. Bu du­rum yalnızca üreticinin refahı­nı düşürmekle kalmıyor, aynı za­manda bölgedeki gıda güvenliğini de tehdit ediyor. Orta vadede Ne­pal’in ihracat kalemleri olan çay, baharat ve aromatik bitkilerde üretim düşüşleri bekleniyor. Kü­resel ölçekte Himalaya bölgesin­den tedarik edilen bu ürünlerin fiyatlarının yükselmesi olası.

Devam eden Rusya-Ukrayna savaşı, tahıl koridorlarının kırıl­ganlığını yeniden gündeme taşı­yor. Karadeniz üzerinden yapılan buğday, mısır ve ayçiçek yağı sev­kiyatları, küresel gıda arzının kri­tik damarlarından biri. Her iki ül­kede üretim ve ihracat kapasite­sindeki belirsizlik, özellikle Orta Doğu ve Afrika ülkelerinde gıda güvenliğini riske atıyor. Savaşın uzaması, enerji fiyatlarını da yu­karı çekerek gübre ve lojistik ma­liyetlerini artırıyor. Bu da dünya genelinde tarımsal üretim mali­yetlerini yükseltiyor. Avrupa’da ise Ukrayna’dan gelen ucuz tahıl­ların AB çiftçileriyle yarattığı re­kabet, siyasi gerilimleri tırman­dırıyor ve tarımsal protestoları körüklüyor.

Öte yandan Hindistan’ın rekor seviyeye ulaşan pirinç ve buğday stokları, küresel gıda piyasasında dikkat çekiyor. 1,4 milyar nüfus­lu ülkede gıda güvenliği öncelikli olsa da, stok fazlası Hindistan’a uluslararası tahıl ticaretinde ye­ni bir pazarlık gücü kazandırıyor. Eğer bu stoklar ihracata yönlen­dirilirse, küresel tahıl fiyatların­da kısa vadeli bir rahatlama sağ­lanabilir. Ancak iç piyasada fi­yat istikrarını korumak amacıyla uygulanabilecek ihracat kısıtla­maları (ki bu kısıtlamalar bir sü­redir uygulanıyor), özellikle As­ya ve Afrika’daki ithalatçı ülkeler için yeni riskler yaratabilir. Bana göre ihracat kısıtlamalarını sür­dürme ihtimali, ihracatı artırma ihtimalinden daha yüksek görü­nüyor. Hindistan’ın bu stratejik konumu, gıda piyasalarında “yeni denge unsuru” olarak görülüyor.

Küresel etkiler ve gıda güvenliği

Bu gelişmeler bir arada değer­lendirildiğinde, küresel tarım ti­careti ciddi belirsizliklerle karşı karşıya. Fransa’nın AB tarım ih­racatındaki rolünün zayıflama­sı, Japonya’nın ithalat bağımlılığı nedeniyle fiyat dalgalanmaları­nı tetiklemesi, Nepal’in niş ürün­lerde arz açığı oluşturması, Rus­ya-Ukrayna savaşının tahıl arzını kırılgan hale getirmesi ve Hindis­tan’ın tahıl stoklarının küresel dengeleri değiştirmesi, gıda piya­salarını olağanüstü oynak kılıyor.

Buna FED’in faiz indirimi son­rası doların zayıflaması eklenin­ce, özellikle ithalata bağımlı ül­kelerde gübre, yem ve enerji ma­liyetleri yükseliyor.

Doların zayıflaması, ABD dı­şındaki üreticiler için girdi mali­yetlerini (dolar cinsinden olan­lar) düşürerek kısa süreli bir ra­hatlama sağlayabilir, ancak aynı zamanda ihracat gelirlerini de düşürme riski taşır.

İklim krizinin tetiklediği ku­raklık, aşırı sıcaklık dalgaları ve sel felaketleri ise bitkisel üreti­mi doğrudan tehdit ediyor. Zey­tin, üzüm, buğday, mısır, kahve ve kakao gibi stratejik ürünler­de verim kayıpları artıyor. Bu da hem ihracatçı ülkelerin gelirle­rini hem de ithalatçı ülkelerin gı­da güvenliğini baskı altına alıyor. Sonuç olarak, dünya genelinde gıda enflasyonu yeniden tırma­nışa geçiyor.

Gazze krizi ve Avrupa’daki tepkiler

İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü operasyonlar, dünya kamuoyun­da derin yarıklar açıyor. Avrupa ülkelerinde artan toplumsal tep­kiler yalnızca siyasi değil, ekono­mik boyutlarıyla da hissediliyor. Avrupa’daki restoran zincirle­ri, gıda markaları ve turizm des­tinasyonları tüketici baskısıyla boykot, protesto ve yön değiştir­me eğiliminde. Bu tür boykotla­rın ve tüketici baskısının, “menşe şeffaflığı”, “etik tedarik” ve “ser­tifikasyon” gibi kavramların öne­mini daha da artırması muhte­mel gözüküyor. Bu durum, gıda tedarik zincirlerinde yeni ayrış­malara yol açabilir.

Bu noktada Avrupalı perakendecilerin, teda­rikçilerinin politik duruşunun daha yakından incelenmesi ge­reklidir. Örneğin, Orta Doğu pa­zarına yönelik gıda ihracatı ya­pan firmalar bu siyasi atmosfer­den zarar görebilirken, alternatif pazarlara yönelmek zorunda ka­lacak. Aynı şekilde Avrupa’da ar­tan toplumsal gerilim, turizm ha­reketlerinde de güvenlik kaygıla­rını artırarak seyahat rotalarını değiştirebilir.

Turizm sektörü de bu gelişme­lerden payını alıyor. Avrupa’da artan toplumsal tepkiler, Orta Doğu’daki güvenlik kaygıları ve iklim krizinin yol açtığı ekstrem hava olayları, turistlerin desti­nasyon tercihlerini değiştiriyor. Tarım ve gastronomi turizmi, gü­venli ve sürdürülebilir bölgeler­de daha cazip hale gelirken, risk­li bölgelerde turizm gelirlerinde düşüş bekleniyor.

Türkiye’ye yansımaları

Fransa’daki siyasi belirsizlik ve AB’nin tarım politikalarında yaşanabilecek aksamalar, Türkiye için hem fırsatlar hem de riskler doğuruyor. Avrupa’nın şarap, peynir ve tahıl ihracatında yaşayacağı olası kesintiler, Türkiye’nin özellikle zeytinyağı, şarap, kuru meyve ve bakliyat ihracatında pazar payını artırması için alan açabilir. Ancak AB fonlarının zayıflaması, ortak projelerin ve kırsal kalkınma desteklerinin Türkiye’ye yansımalarını da sınırlayabilir. Japonya’da ithalat güvenliğinin sarsılması, Türkiye’nin özellikle fındık, kuru üzüm, incir ve narenciye ihracatında yeni kapılar aralayabilir. Japonya’nın kaliteli ve güvenilir gıdaya yüksek talebi, Türk ürünleri için stratejik bir fırsat oluşturuyor. Ancak Japonya’nın uzun vadede kendi tarımını teknolojiyle güçlendirme çabası, bu avantajın kalıcılığını sınırlayabilir.

Nepal’deki üretim aksaklıkları ise Türkiye’ye dolaylı etkiler yaratacaktır. Çay, baharat ve aromatik bitkilerde yaşanacak arz açığı, Türkiye’nin kekik, adaçayı, defne yaprağı ve Iğdır safranı gibi ürünlerinde talebi artırabilir. Bu, Türk üreticiler için katma değerli bir alan yaratabilir.

Rusya-Ukrayna savaşının uzaması ise Türkiye için hem fırsat hem risk barındırıyor. Karadeniz’deki tahıl koridorunun geleceği Türkiye’nin diplomatik gücünü artırırken, aynı zamanda gıda arz güvenliği açısından kırılganlık yaratıyor. Türkiye, transit ülke rolüyle lojistik gelir elde edebilir; ancak enerji ve gübre maliyetlerindeki artış çiftçinin rekabet gücünü sınırlayabilir.

Hindistan’ın tahıl stok politikası da Türkiye açısından dikkatle izlenmeli. Eğer Hindistan fazla stoklarını piyasaya sürerse, küresel tahıl fiyatları gerileyebilir ve Türkiye’nin ithalat maliyetleri azalabilir. Ancak olası ihracat kısıtlamaları, özellikle buğday ithalatında yeni riskler doğurabilir.

Türkiye ayrıca, küresel gastronomi turizmi trendinde öne çıkma şansına sahip. Avrupa ve Orta Doğu’daki risklerin arttığı bir dönemde, Anadolu’nun zengin mutfak kültürü, agro-turizm potansiyeli ve güvenli destinasyon imajı Türkiye’ye avantaj sağlayabilir.

Türkiye’nin bu dönemde hem üretim hem de ticaret politikalarında “çift yönlü bir strateji” benimsemesi gerekiyor: İklim dostu üretim modelleriyle iç piyasayı güçlendirmek ve aynı anda gıda diplomasisi yoluyla küresel pazarlarda kalıcı bir yer edinmek. Böylece jeopolitik belirsizliklerin ortasında Türkiye, krizi avantaja dönüştürebilir.

source

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

300x250r
300x250r