Gazze için yeni senaryo: Blair'e geçiş otoritesi başkanlığı

Amerikan diplomatik çevrelerinden sızan bilgilere göre Washington’da haftalardır gündemde olan yeni formül, savaş sonrası Gazze’nin yönetimini Tony Blair’in başkanlığında kurulacak uluslararası bir geçiş otoritesine devretmeyi öngörüyor.

Bu yapı, Birleşmiş Milletler’in himayesinde, başta Körfez ülkeleri olmak üzere Arap devletlerinin aktif katılımıyla şekillendirilecek. Amaç, birkaç yıl boyunca Gazze’yi uluslararası denetim altında yönetmek ve ardından kontrolü kademeli biçimde Filistinlilere devretmek.

Körfez başkentlerinden alınan diplomatik bilgiler planın masada olduğunu doğrularken, sürecin hayata geçirilmesinde özellikle Suudi Arabistan ve Mısır’ın tutumunun belirleyici olacağına dikkat çekiliyor.

Arap diplomatik kaynaklar, bu önerinin “Batılı bir idare kılıfı altında işgali sürdürme riski” barındırdığını vurgularken; bazı Körfez kaynakları da Riyad’ın onayı olmadan herhangi bir adım atılamayacağını ifade ediyor. Kahire’nin ise Gazze’nin güvenliği ve gelecekteki siyasi düzeninde etkin bir rol üstlenme arayışında olduğu belirtiliyor.

Diplomatik kulislerde öne çıkan bir diğer nokta, Blair’in bu girişimde öne çıkarılmasının Batı’nın Filistinlilerle doğrudan yüzleşmekten kaçınma isteğini yansıttığı yönündeki yorumlar. Blair’in geçmişte Irak savaşı sırasında üstlendiği rol, Arap kamuoyunda güven sorunu doğurabileceği gerekçesiyle eleştiriliyor. Öte yandan bazı Körfez diplomatları, uluslararası meşruiyeti ve fon akışını sağlamak için bu tür bir geçiş otoritesinin kaçınılmaz olduğunu savunuyor.

Planın en büyük sınaması ise İsrail ve Hamas’ın tutumları olacak. Netanyahu hükümetinin, Gazze’de kendi güvenlik önceliklerini gözetmeyen bir uluslararası yapıya mesafeli duracağı öngörülüyor. Hamas’ın ise Batılı aktörlerin belirleyici olduğu bir formülü “yeni işgal modeli” olarak nitelendirmesi bekleniyor. Bu çerçevede, Gazze’nin geleceği için önerilen bu formül, bölgesel güç dengeleri, uluslararası meşruiyet arayışı ve yerel aktörlerin direnci arasında sıkışmış durumda.

Gazze’de kanlı bilanço ve Blair formülü

Gazze’de savaşın bilançosu her geçen gün ağırlaşıyor. Uluslararası diplomatik raporlar, 60.000’den fazla insanın hayatını kaybettiğini, yüzbinlerce kişinin yaralandığını ve milyonlarca sivilin insani felaket koşulları altında yaşam mücadelesi verdiğini kaydediyor. Bölgede günlük yaşam, raporlarda “her gün yüzlerce kez ölümle karşı karşıya kalmak” ifadesiyle tasvir ediliyor.

İsrail’in aralıksız bombardımanları, uyguladığı abluka nedeniyle temel ihtiyaçlara erişimin engellenmesi ve sağlık ile eğitim altyapısı dahil olmak üzere sivil yapının sistematik biçimde yıkılması, Arap başkentlerinde “soykırım” nitelemesiyle gündeme taşınıyor. Özellikle Kahire ve Riyad’daki diplomatik raporlar, yaşananların artık “savaş” değil, uluslararası hukukun ihlali boyutuna ulaşan bir yıkım olduğunu vurguluyor.

Körfez diplomatik çevreleri, savaş sonrası Gazze’nin yönetimine dair tartışılan Blair formülünün ciddi sorunlar doğurabileceğini belirtiyor. Tony Blair’in Irak savaşı sırasındaki rolü nedeniyle Arap kamuoyunda güven kaybetmiş bir isim olduğuna dikkat çekiliyor. Diplomatik kaynaklara göre, Blair’in öne çıkarılması Filistinlilerde öfke yaratacak, bu formül “işgalci İsrail’in yükünü paylaşacak bir Batı projesi” olarak görülecek.

Arap diplomatlar, bu girişimin Filistin toplumunda “uluslararası gözetim altında yeni bir işgal modeli” olarak algılanma riskini taşıdığına dikkat çekerken, Körfez ülkelerinde de planın Riyad ve Kahire’nin onayı olmadan ilerlemeyeceği görüşü hâkim. Bu nedenle Blair’in adı etrafında şekillenen uluslararası geçiş otoritesi önerisi, hem insani trajedinin derinleştiği Gazze’de hem de Arap dünyasında yeni bir siyasi fay hattı yaratıyor.

Washington kulislerinde Gazze’nin geleceğine dair senaryolar

Amerikalı diplomatik yetkililer, Tony Blair’in Gazze’nin savaş sonrası yönetiminde oynayacağı rolün henüz kesinleşmediğini belirtiyor. Washington’da şekillenen farklı senaryolara göre Blair, yalnızca süreci koordine eden gözetleyici bir figür olabileceği gibi, bazı modellerde fiilen Gazze’nin yönetiminde belirleyici aktör olarak da öne çıkabilir.

Bu belirsizlik, hem uluslararası aktörler hem de bölge ülkeleri açısından planın uygulanabilirliği konusunda soru işaretleri yaratıyor.

ABD kulislerinde öne çıkan bilgiler, planın sınırlarını ve kırılganlıklarını da ortaya koyuyor:

Diplomatik gözlemcilere göre, Blair’in adı etrafında şekillenen bu formül, hem Batı’nın bölgeye müdahil olma biçimini hem de Arap başkentlerinin siyasi pazarlık gücünü yeniden tanımlayabilir.

Ancak planın hayata geçmesi, yalnızca Washington’un stratejik iradesine değil, aynı zamanda Riyad’ın Filistin davası için isteyeceği garantilere ve BM’deki büyük güçlerin tavrına bağlı görünüyor.

Arap dünyasından Blair formülüne tepki

Gazze’nin savaş sonrası yönetimine ilişkin gündeme getirilen Blair formülü, Arap dünyasında geniş yankı uyandırıyor. Diplomatik çevrelerden gelen tepkiler, planın yalnızca teknik bir yönetim modeli değil, aynı zamanda bölgenin geleceğini şekillendirecek siyasi bir hamle olarak görüldüğünü ortaya koyuyor.

Kahire merkezli diplomatik kaynaklar, Mısır’ın özellikle yeniden yapılanma sürecinde aktif rol oynamak istediğini vurguluyor. Mısır yönetiminin, Gazze’nin güvenliği ve sınır denetiminde söz sahibi olmayı stratejik bir öncelik olarak değerlendirdiği ifade ediliyor. Bununla birlikte, Körfez medyasında plan sert eleştirilerle karşılanıyor. Yorumlarda, önerilen geçiş otoritesi “Filistinlilerin egemenliğini gölgeleyen, Batılı çıkarları önceleyen bir proje” olarak tanımlanıyor.

Katar kaynakları, sürecin en kritik boyutlarından birine dikkat çekiyor: Hamas’ın dışlandığı herhangi bir formülün sahada karşılık bulamayacağını, dolayısıyla başarısızlığa mahkûm olduğunu belirtiyor. Doha, bu nedenle uluslararası toplumun Filistin’deki farklı siyasi aktörleri kapsayıcı bir yaklaşım benimsemesi gerektiğini savunuyor.

Ürdünlü bir diplomat ise, Gazze’de kalıcı barışın yalnızca dışarıdan dayatılacak geçici yönetim modelleriyle sağlanamayacağını dile getiriyor. “Gazze’de gerçek barış, ancak yerel irade tanınır ve Filistin halkının kendi geleceğini belirlemesine izin verilirse mümkün olur” ifadeleri, bölgedeki kaygının özünü yansıtıyor.

Arap başkentlerinde öne çıkan bu eleştiriler, Blair formülünün uygulamaya geçmesi halinde ciddi meşruiyet sorunlarıyla karşılaşabileceğini gösteriyor. Hem kamuoyundaki “kolonyal proje” algısı hem de Hamas’ın dışlanmasının doğuracağı iç direniş, planın en büyük zorlukları arasında sayılıyor.

İsrail ve Filistin’de zor denge

İsrail cephesinde ise plan belirsizlikle karşılanıyor. Netanyahu hükümetine yakın kaynaklar, Hamas tasfiye edilmeden hiçbir otoritenin Gazze’de tutunamayacağını söylüyor. İsrail kamuoyu ise yabancı bir yönetim fikrine karşı çıkıyor.

Filistin tarafında ise, Blair’in Irak Savaşı geçmişi nedeniyle planın “dayatma” olarak görüldüğü, sivil topluluklar ve diasporada bu öneriye sert tepki olduğu aktarılıyor.

Barış Gücü senaryosu: Kimler sahada olabilir?

Diplomatik kaynaklara göre plan, Gazze’de uluslararası bir barış gücünü de gündeme getiriyor:

Ancak Arap diplomatlar, barış gücünün ancak net yetki sınırları, çekilme takvimi ve sivil katılım garantileriyle kabul edilebileceğini vurguluyor.

Diplomatik çevrelerde öne çıkan ortak değerlendirme net: Gazze’de kalıcı barış ve istikrar, ancak Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı tanınarak sağlanabilir. Aksi halde, uluslararası toplum tarafından sunulan her model, bölgede yeni bir gerilim ve güvensizlik kaynağı olmaktan öteye geçemeyecek.


source