Kitap adı: Küçük Prens
Yazar: Antonie De Saint Exupery
Çeviri: Cemal Süreya & Tomris Uyar
Yayınevi: Can Yayıncılık
Sayfa: 106
Baskı:2015
Küçük Prens kitabının kahramanları:
Küçük Prens : Gezegeninde güzel bir çiçek ile yaşayan ve çeşitli gezegenleri dolaşan çocuk prenstir. Dünyada pilotla karşılaşan ve ona kendi hikayesini anlatan kahramanıdır.
Yazar (Pilot) : Küçük yaşlardayken resim yapmasına ilgisiz kalınan, büyüyünce pilotluk yapan yazardır. Uçağı bozulduğu için çöle iniş yapmak zorunda kalmıştır. Çölde tanıştığı Küçük Prens onun dostu olur.
Kral : Gezegeninde yalnız yaşayan ve her şeye hakim olduğunu sanan birisidir.
Kendini Beğenmiş Adam : Küçük Prens’in gezdiği bir gezegende tanıştığı kendini çok beğenmiş bir insandır.
Sarhoş : Utancını unutmak için sürekli içki içen hikaye kahramanıdır.
İş Adamı : Sürekli hesap-kitap işleriyle uğraşan, bu işi çok önemseyen bir insandır.
Bekçi : Gezegendeki fenerleri gece-gündüz durumuna göre yakıp söndüren kişidir.
Kaşif: Masa başından kalkmadan kaşiflerin edindikleri bilgileri not alan kişidir.
Demiryolu Makasçısı : Trenleri bazen sağa bazen de sola gönderme işini yapan kişidir.
Satıcı : İnsanlara zaman kazanmaları için su ihtiyacını giderici haplar satan kişidir.
Antonie De Saint Exupery Küçük Prensi 1943 yılında Newyork’ta bir otel odasında yazmıştır.
Kendisi de bir pilot olan Fransız yazar, Küçük Prens adlı başka bir gezegenden gelen çocuğun gözünden büyüklerin hatalarını, yanlışlarını anlatır. Küçük Prens kitabı yazarın altı yaşında iken Yaşanmış Öyküler adlı bir kitapta, avını yutan bir boğa altı fil yutan bir boğa yılanı olduğunu anlamaz.
Bunun üzerine büyükler tarih, aritmetik, coğrafya ve dil bilgisine yoğunlaşmasını söylerler böylece yazarımızın resim yeteneği kaybolur. Yıllar sonra büyür ve pilot olur. Sahra Çölü üzerinde giderken bir uçak kazası yapar, motorunun bir parçası bozulur. Yardım isteyecek kimse yoktur. Ölüm kalım mücadelesi vermeye başlar çünkü yanında sadece 8 günlük suyu kalmıştır. Uyurken “Bana bir koyun resmi çizer misin?” diyen birinin sesiyle uyanır.
Kimseye benzemeyen sarı saçlı küçük bir çocuktur bu. Farklı bir gezegenden gelen Küçük Prens’tir.
Önce fil yutan boğa yılanını çizer. Prens, “Ben fil yutan bir boğa yılanı istemiyorum” der. Pilot şaşırır çünkü kimse o güne dek bu resmi anlamamıştır. Sonra bir kaç denemeden sonra kapalı bir kutu çizer, içinde koyun var der. Prens bu resme bayılır. Sonra Küçük Prens kendi öyküsünü anlatmaya başlar. Biri sönmüş üç volkanı ve harika, kainatta eşi benzeri olmayan bir çiçeği ve baobap ağaçları kaplı küçük bir gezegende tek başına yaşadığını söyler. Kendine bir uğraş bulup bilgisini ve görgüsünü artırmak amacıyla bölgesinde bulunan diğer asteroidleri gezmeye karar verir. Hepsinde çok farklı ve ilginç karakterler vardır.
Her gezisinin sonunda “Şu büyükler, kesinlikle çok ama çok tuhaf insanlar der.”
Gezegenin birinde her şeyini yönettiğini söyleyen bir kral, diğerinde kendini beğenmiş bir adam, sayılarla uğraşan bir işadamı, devamlı fenerini yakıp söndüren bir fenerci ve devamlı içen bir ayyaşla karşılaşır. En sonuncu gezegende buluşlarını kaybeden bir kaşife rastlar. Kaşif ona dünyaya gitmesini salık verir. Böylece prensin gittiği yedinci gezegen dünya olur.
Dünyada bir tilkiyi evcilleştirir.
Ve dünyadan ayrılma vakti geldiğinde tilki ona der ki, “Hoşça git. Sana vereceğim sır çok basit: İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.” der.
Çünkü en iyi yüreğiyle görebilir insan.
Küçük prens unutmamak için tekrarladı. “Gerçeğin mayası gözle görülmez.”
Diğer gezegenlerde gördüğü karakterlerin aynısının dünyada binlerce olduğunu görür. Böylece bir yıl kaldığı dünyadan kendi gezegenine dönmek ister.
Çünkü orada bakmak zorunda olduğu bir çiçeği vardır. Aslında o çiçekten dünyada binlercesi vardır ama büyükler çiçeklerinin kıymetlerini bilemezler. Ayrılık pilotumuz için zor olur çünkü aradığı konuşma arkadaşını çok geç bulmuştur. Küçük Prens gezegenine döner, pilotumuz da uçağı tamir edip ülkesine döner.
Hiçbir zaman prensi unutamaz ve altı yıl sonra bu öyküyü kaleme alır.
“Eğer yolunuz Afrika’ya düşerse, eğer bir çocuk size doğru geliyorsa, gülüyorsa, altın sarısı saçları varsa o olduğunu hemen anlayacaksınız. O zaman n’olur, beni böyle kederler içinde bırakmayın geri döndüğünü yazın…” diyerek öyküsünü sonlandırır.
Kitap aslında bir masal gibi dursa da hem çocukların hem de özellikle büyüklerin okuyup üzerine düşünmesi gereken bir kitap. İnsanlığın kendi kurduğu sistem içerisinde boğulmasını, nahif bir çocuğun gözünden yeriyor.
Küçük Prensin her ziyaret ettiği gezegen de herkes kendine göre bir şey bulacaktır mutlaka.
İnsanların hayal dünyasından ve kendi benliklerinden nasıl uzaklaştığına ayna tutuyor sanki. Büyüklerin hatalarına, yaptıkları yanlışlara eleştirel göndermeler yaparken insanların büyüdükçe çocuk ruhunu nasıl unuttuklarını anlatıyor.
İçimizdeki çocuk ölmemişse kitaptan çok fazla anlam çıkartabiliriz. Büyüdükçe hayattan tat alamaz oluruz, lakin küçükken öyle miydik, her şeyin bir tadı vardı, peki ya şimdi? Beni en çok etkileyen kısım ise kitabın sonu oldu. Yememiştir koyun gülü değil mi? Buna dünya olarak çok ihtiyacımız var.
GENEL
Az önceGENEL
Az önceSUDE NAZ GÜLHAN
Az önceSELİN MERİÇ ÜNAL
18 dakika önceDR.BAYRAM ŞAHİN
1 saat önceONUR AKDEMİR
1 saat önceGÜNDEM
2 saat önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.