Zorbalığın İki Yüzü: Aynı Evde, Aynı Sınıfta, Aynı Korku

Şiddet bir çok insanın sandığı gibi fiziksel şiddetten ibaret değildir. Psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, dijital şiddet gibi .

Günümüzde akran zorbalığı, adı konmamış ama en derin izleri bırakan şiddet biçimlerinden biridir. Fiziksel bir darbe değildir bu; ama ruha atılan bir tokattır.

Zorbalık, sadece itip kakmak değildir.

Bazen küçümseyici bir bakıştır.

Bazen bir fısıltıdır, arkandan söylenen bir cümle.

Bazen de seni görmezden gelmektir, varlığını yok saymaktır. Ve en acı olan, bu zorbalığın çoğu zaman “sevgi veya şaka ” adı altında yapılmasıdır. “biz öylesine söylüyoruz.” derler .

İnsan, kendisine zarar verenin iyi niyetli olduğuna inanmak ister. “Belki haklıdırlar” der, “belki gerçekten yetersizim.” Böylece yavaş yavaş kendinden şüphe etmeye başlar.

İşte o an, zorbalığın en sessiz ama en derin yarası açılır.

Zorbalık sadece sosyal yaşantıda, okulda, arkadaş ortamlarında bulmaz insanları.

Bir çoğunuda doğduğu evde yakalar. Alay edilen bir beden, küçümsenen bir yaşam tarzı, hor görülen bir meslek seçimi, sürekli kıyaslanan bir hayat…“Sen de ablan gibi olsaydın.”“Biz senin yaşındayken çoktan ev almıştık.”“Senin yaptığın işten hayır gelmez.”

Bu cümleler masum bir sohbetin değil, bir insanın özgüvenine saplanan hançerlerin sesidir.

Çoğu zaman sevgi kılıfına bürünür. “Biz senin iyiliğini istiyoruz” derler. “Sadece söylüyoruz, alınma” diye eklerler. Ama her sözün içinde bir küçümseme, her gülüşün altında bir yargı vardır.

Kimi zaman bir kadının giydiği kıyafet tartışma konusu olur, kimi zaman bir gencin seçtiği bölüm. Bir çocuğun başarısı göklere çıkarılırken, diğeri görmezden gelinir.

Oysa aile, bir gencin ilk aynasıdır.Bir çocuk, kendi değerini ilk kez anne ve babasının gözlerinde görür.Eğer o gözler sürekli eleştiriyorsa, küçümsüyorsa, yok sayıyorsa; o genç, kendi değerini sorgulamayı öğrenir.Ve ileride, kim olursa olsun, ne yaparsa yapsın, “yeterli değilim” duygusunu içinde taşır.

Aile içi zorbalığın en tehlikeli yanı, “normalleştirilmiş” olmasıdır.

Yüksek sesle konuşan ebeveynler, sürekli eleştiren büyükler, “biz böyle gördük” diyen bir kültür…

Ama kimse sormaz:

Böyle gördük” diye böyle yaşamak zorunda mıyız?Zorbalığı sevgiyle karıştırmaya devam mı edeceğiz? Diye.

Birinin canını yakarken gülüp geçenler kadar,

O an hiçbir şey yapmadan izleyenler de pay sahibidir bu acıda. Bir kelime, bir bakış, bir “dur” demek yeterken,Biz çoğu zaman susarız.Belki korkudan, belki “bana dokunmasınlar” diye, belki de “benim suçum değil” diyerek.

Zorbalığa sessiz kalmak, kötülüğü onaylamaktır.

Birini korumamak, aslında zorbayı korumaktır.

Unutma — eğer bir gün senin sesin kesilirse,

O sustuğun insanlar da senin için susacaktır.