Bir zamanlar, bu topraklarda insan elinin ve ruhunun, en ince ifadesiyle şekillenen sayısız eser…
Bugün ise dünyanın dört bir yanındaki müzelerde, vitrin camlarının ardında sessizce bize bakıyor.
Kimi zaman British Museum’un loş ışıkları altında bir lahit kapağında, kimi zaman Louvre’un görkemli salonlarında, kimi zaman da Berlin’de, Pergamon’da…
Hepsi, “bizim” olan ama “bizde” olmayanlar olarak bambaşka hikâyeler anlatıyor.
Tarih boyunca nice yağmalar, savaşlar ve bazı “bilimsel kazı” adı altındaki kültürel sömürüleri hep birlikte yaşadık, gördük. Fakat itiraf etmeliyiz ki, kayıplarımızın tek sorumlusu yalnızca dışarıdakiler değil.
Kendi değerinin farkına varamayan, kendi mirasına gereken özeni göstermeyen bizler de en az onlar kadar suçluyuz.
Bir ülkenin hafızası, sadece tarih kitaplarında değil, o topraklarda yeşeren sanatında, mimarisinde ve kültürel mirasında yaşar. Define merakıyla tahrip edilen antik kentler, korunmasız bırakılan arkeolojik alanlar, bakımsızlıktan yok olan yapılar…
Sonra dönüp soruyoruz: “Neden bizim eserlerimiz başka ülkelerde?”
Belki de önce şu soruyu sormalıyız:
“Biz, kendi eserlerimize değer verip gerçekten onlara sahip çıkabildik mi?”
Artık geçmişe sitem etmenin ötesine geçip geleceğe dair bir sorumluluk üstlenme vakti.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne bağlı kültür varlığı kaçakçılığıyla mücadele ekipleri tarafından 1980 yılından bugüne kadar yurt dışına kaçırılan 22 bin 424 tarihi eser ve kültür varlığı geri getirildi.
Bu yıl ise 1113 eserin iadesi sağlandı. Eserlerin en çok geri getirildiği ülkeler Almanya, Hırvatistan, İngiltere, ABD ve Sırbistan oldu.
Günümüz Kaş sınırlarındaki Ksanthos Antik Kenti’nde ortaya çıkarılan muhteşem Nereidler Anıtı
Antik dönemde Likya’nın başkentliğini yapan Ksanthos’ta bulunan en büyük ve türünün Anadolu’daki ilk örneği olan tapınak planlı anıt mezarın MÖ 390 civarında, Akhamenid İmparatorluğu altında batı Likya’yı yöneten Xanthos Hanedanı kralı Arbinas adına yapıldığı düşünülüyor. Adını, sütunları arasına yerleştirilmiş Nereid (su perileri) heykellerinden alan bu anıt; hem Pers hem Grek kültürlerinin Likya medeniyetine etkisini açıkça ortaya seriyor.
Maalesef ki 1840 yılında Charles Fellows tarafından keşfedildikten sonra neredeyse tamamı sökülerek gemiyle Londra’ya taşındı. Bugün ise rekonstrüksiyonu, British Museum’un en önemli eserleri arasında yer alıyor.
Bugün hâlâ topraklarımızda keşfedilmeyi bekleyen bunun gibi sayısız kültürel hazine mevcut.
Önemli olan, onları yalnızca “turistik değer” olarak değil, kimliğimizin ve ortak belleğimizin bir parçası olarak görmeyi öğrenmek.
Kültürel miras, sadece müzelerin ya da arkeologların değil, hepimizin emaneti.
Çocuklarımıza, tarihî eserlerin yalnızca “değerli” oldukları için değil, “bize ait” oldukları için korunması gerektiğini öğretmeliyiz.
Bugün, yurtdışındaki müzelerde sergilenen eserlerimize baktığımızda, bir yanda o eserlerin bizim kültürel zenginliğimizin kanıtı olduğu düşüncesiyle yaşadığımız gururu hissederken diğer yanda da eserleri kendi ülkemizde, kendi insanımızla, kendi dilimizle buluşturamamanın acısı tarif edilemez…
Belki de asıl mesele, eserleri geri almak kadar, bir daha kaybetmeyeceğimiz bir bilinç inşa etmektir.
Çünkü unutmamalıyız ki bugün biz sahip çıkmazsak, yarın kendi hikâyelerimizi başkalarının anlatımından dinlemek zorunda kalırız.
Medeniyet, sahip olduklarını koruyarak yaşar. Çünkü bir milletin sanat eserleri o milletin sessiz hafızasıdır. Bu hafızayı korumak geçmişi değil, kimliğimizi ve geleceğimizi savunmanın son siperidir.
GENEL
20 saat önceGENEL
21 saat önceUNCATEGORİZED
21 saat önceUNCATEGORİZED
21 saat önceGENEL
21 saat önceUNCATEGORİZED
21 saat önceGENEL
21 saat önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.