Fahriye K. ŞENYURT
Akdeniz’de artan sıcaklıkların ve denizlerdeki bilinçsiz avcılığın ekosisteme etkilerine dikkat çekerek acil çözüm çağrısında bulunan Mersin Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Prof. Dr. Deniz Ayas, Mersin Kültür Balıkçılar Derneği Başkanı Emre Şen ve Polatlar Deniz Ürünleri Sahibi Mehmet Polat DÜNYA’ya özel açıklamalarda bulundu.
Mersin Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Prof. Dr. Deniz Ayas, son yıllarda deniz yüzey sıcaklıklarındaki artışın iklim krizinin en net göstergelerinden biri olduğuna dikkat çekerek, özellikle Mersin kıyılarında yapılan ölçümlerin durumun ciddiyetini ortaya koyduğunu söyledi. Geçtiğimiz yıl Aydıncık’ta 33 derecenin üzerinde sıcaklık tespit edildiğini hatırlatan Ayas, bu yıl da benzer değerlere ulaşıldığını belirtti.
“Bu artış, yalnızca termometrede görülen bir sayı değil, denizdeki tüm canlılar için ciddi bir stres kaynağı” diyen Ayas, mercanlar, deniz çayırları ve birçok balık türünün bu sıcaklık artışından en fazla etkilenen canlılar arasında yer aldığını ifade etti. Ayas, “Deniz Eriştesi (Posidonia oceanica) olarak bilinen deniz çayırları, 20 yıl önce Samandağ’dan Aydıncık’a kadar geniş bir alanda bulunuyordu. Ancak kitlesel ölümler ve kirlilik nedeniyle batıya doğru çekildiler ve artık Aydıncık’ın doğusunda görülmüyorlar. Deniz çayırlarının kaybolması, yalnızca bir bitki türünün yok olması anlamına gelmiyor; onunla birlikte yaşayan balıklar, yengeçler ve diğer deniz canlıları da yuvalarını kaybediyor” dedi.
Balıkçılığın da doğrudan etkilendiğini belirten Prof. Dr. Ayas, artan sıcaklıklar ve habitat kaybının balıkların üreme döngülerini bozduğunu vurguladı. Özellikle barbun gibi ticari değeri yüksek türlerde, üreme boyunun altındaki bireylerin aşırı avlanmasının büyük tehdit oluşturduğunu söyleyen Ayas, Mersin Balıkçılar Derneği’nin av yasağının 15 gün daha uzatılması talebinin bu yüzden önemli olduğuna dikkat çekerek “Bakanlık tebliğlerinde bu yönde bir revizyon yapılması gerekiyor” diye belirtti.
Sıcaklık artışının bir diğer sonucu olan “plankton patlamaları”nın son dönemde daha geniş alanlarda ve daha sık görüldüğünü ifade eden Ayas, “İki hafta önce İskenderun’da 10 kilometrelik bir sahil şeridinde denizin renginin değişmesi ve köpürmesi gözlendi. Bu durum, oksijen seviyesinin düşmesine ve balık ölümlerine yol açabiliyor. Bazı alg türleri toksin üreterek hem deniz canlılarına hem de insan sağlığına zarar verebiliyor” açıklamasında bulundu. İnsan sağlığı açısından da risklerin bulunduğunu belirten Ayas, sıcak su koşullarında çoğalan Vibrio isimli patojen bakterilerin ciddi cilt enfeksiyonlarına ve sindirim sistemi rahatsızlıklarına yol açabildiğini söyledi. “Bu durum turizm sektörü için de tehdit oluşturuyor” uyarısında bulundu.
Mersin Kültür Balıkçılar Derneği Başkanı Emre Şen de Mersin’de son 3-4 yıldır su sıcaklıklarının ortalama 1,5- 2 derece yüksek seyrettiğini bu durumun bazı balık türleri için avantaj, bazıları için ise dezavantaj oluşturduğunu söyledi. Çupranın 30-32 derece suda da büyümeye devam ettiğini ifade eden Emre Şen, buna karşılık levreğin 26-27 dereceyi geçince yem almadığını ve kilo kaybı yaptığını bu nedenle levrek üretiminin ekonomik olmadığını, çupra üretiminin ise avantajlı hale geldiğini kaydetti. Su sıcaklıklarının ticari etkilerine de değinen Emre Şen, çupranın daha hızlı büyüdüğünü ve bu sayede balığı 1,5-2 ay daha erken pazara sunabildiklerini bu durumun gramaj açısından da avantaj sağladığını ifade etti. Ancak levrek üretiminin ekonomik olmaması nedeniyle tercih edilmediğini dile getirdi.
Mersin’de yaklaşık 20 yıldır su ürünleri sektöründe faaliyet gösteren Polatlar Deniz Ürünleri sahibi Mehmet Polat ise hem üretim hem de ithalat–ihracat yaptıklarını belirterek sektördeki sorunları ve çözüm önerilerini dile getirdi. Mehmet Polat, son üç yılda balık çeşitliliğinde ciddi bir azalma yaşandığını, özellikle barbunya, gümüş balığı, mercan ve lahos gibi türlerde düşüş olduğunu, turna ve sivri barbunya gibi balıkların ise bilinçsiz avcılık nedeniyle azaldığını söyledi. Kaçak avcılığın ve trol kullanımının balıkların yuvalama alanlarını bozduğunu, yumurtalara zarar verdiğini belirtti.
Bu sorunlara çözüm olarak, Akdeniz kıyılarında balıkların üreme ve yuvalama döneminde en az iki yıl boyunca teknelerin denize çıkmaması gerektiğini ifade eden Mehmet Polat, bu dönemde oltacılara dahi izin verilmemesi gerektiğini, böylece balıkların rahatça ürer ve popülasyonun güçlenebileceğini bu süreçte bakanlıklarca balıkçılara hibe sağlanılmasını ve insanların geçici olarak farklı işlerde çalışması gerektiğini belirtti.
Balık sezonunun 15 Eylül’de açılacağını hatırlatan Mersin Kültür Balıkçılar Derneği Başkanı Emre Şen, yasağın 15 gün uzatılmasının dezavantaj getirmeyeceğini, aksine popülasyonun güçlenmesi açısından faydalı olacağını belirterek, “Suların ısınmasıyla birlikte parazit yükü arttı. Yetiştiriciler olarak bitkisel ürünlerle bu parazitlere karşı önlemler aldık. Bazı balık türlerinde azalma majör bir azalma gözlemliyoruz. Geçen yıl Karadeniz’de palamut bolluğu yaşanması, balığın ucuz şekilde piyasaya sunulmasında etkili oldu. Bu yıl da hamside bolluk yaşanabilir. Yasak süreleri ve önlemler popülasyonu artırdı” dedi.
Balık üretimi artırıldığında fiyatların düşeceğini, balık tüketiminin artarak, kaçak avcılığın azalacağını ifade eden Polatlar Deniz Ürünleri Sahibi Mehmet Polat, “Örnek olarak sarı kuyruk balığı kafeslerde büyütüldü. Bu sayede balık Akdeniz’i terk etmeden ekonomiye kazandırıldı. Av yasağı 15 Eylül’de sona erecek. Bazı uzmanlar bu yasağın 15 gün daha uzatılması gerektiğini savunuyor. Bu, küçük balıkların büyümesi ve popülasyonun artması açısından faydalı olacak. Bu süreçte sahil güvenlik ve Tarım İl Müdürlüklerinin etkin denetimler yapması gerek ve kaçak avcılığın önlenmesi için ciddi yaptırımlar uygulanmalı. Mersin, Akdeniz bölgesinde ihracat lideri. Özellikle Orta Doğu ülkelerine çupra ve levrek gönderiyoruz” diye ekledi.
Mersin kıyılarında yalnızca sıcaklık artışının değil, aşırı avcılık, kirlilik ve endüstriyel balıkçılığın da ekosistemin toparlanmasını engellediğini belirten Mersin Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Prof. Dr. Deniz Ayas, “Troll ve gırgır teknelerinin yarattığı baskı, kaynakların kendini yenilemesine fırsat vermiyor. Yasal mevzuat güçlü olmasına rağmen denetim eksiklikler büyük sorun yaratıyor. Personel yetersizliği nedeniyle birçok tesiste arıtma sistemi tam kapasite çalışmıyor. Hatta bazı bölgelerde evsel atık sular tam arıtılmadan doğrudan denize bırakılıyor. Denizlerdeki aşırı ısınma yalnızca deniz canlılarını değil; balıkçılıkla geçinen insanları, turizm sektörünü ve kıyı ekosistemlerini tehdit ediyor” ifadelerini kullandı.