Endişeli tabağın ekonomisi: Gastro-endişeden mücadeleye - Ötüken Haber
DOLAR 41,1989 0,44%
EURO 48,2933 0,72%
ALTIN 4.788,221,81
BITCOIN 4561428-1,54%
Ankara
26°

PARÇALI AZ BULUTLU

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Endişeli tabağın ekonomisi: Gastro-endişeden mücadeleye

Endişeli tabağın ekonomisi: Gastro-endişeden mücadeleye

ABONE OL
Eylül 6, 2025 01:45
Endişeli tabağın ekonomisi: Gastro-endişeden mücadeleye
0

BEĞENDİM

ABONE OL

PROF. DR. İLKAY KANIK – İstanbul Topkapı Üniversitesi
İletişim Fakültesi

Modern insanın tabağı­nın her mevsimde do­lu olması, bir yanıyla medeniyetin, ilerlemenin ve tek­nolojinin insanlığın hizmetine su­nulmasının göstergesi sayılabilir. Ancak aynı tabağın endişelerle de dolu olması, modern kaygının tü­ketilebilir bir forma büründüğünü gösteriyor.

Bugünün endişesi ne yediğimiz­den çok, ne yemediğimiz bilgisin­de saklı. Glutensiz ekmekten ‘Et­siz Pazartesi’ye, organik pazardan, vejetaryen ve vegan beslenmeye kadar her tercih, yalnızca damak tadını değil, aynı zamanda sınıfsal konumu, kültürel kimliği ve değer­ler dünyasını da açığa çıkarıyor. Bir tür manifesto, karşı duruş ya da modern kaygıya karşı geliştirilmiş bir terapi gibi…

İşte gündelik hayatımızı saran bu duyguyu ben ‘gastro-endişe’ ola­rak tanımlıyorum: Yediklerimiz­den çok, onların ardındaki üretim ilişkileri, görünmeyen riskler ve eşitsizliklerle şekillenen bir kaygı.

Dünyanın yeni sofraları: Başka bir beslenme arayışı

Gastro-endişe, öyle bir duy­gu ki dünyanın dört bir yanında yeni toplumsal hareketleri bes­ledi. İtalya’da ‘Slow Food’ hare­keti fast-food kültürüne karşı çı­karken, Jamie Oliver’ın başlattığı ‘Food Revolution Day’ kampan­yası, çocuklara beslenme eğitimi kazandırdı. Paul McCartney’nin öncüsü olduğu ‘Etsiz Pazartesi’, haftada bir gün et yememeyi kü­resel bir vicdan çağrısına dönüş­türdü. ABD’de yükselen ‘Farm to Table’ hareketi ise çiftçi ile tüke­tici arasındaki mesafeyi kısalta­rak yerelliğin ve emeğin değerini yeniden hatırlattı.

Ortak mesaj açıktı: Endüstri­yel gıdanın gölgesinde, başka bir beslenme mümkündü. Ve bu al­ternatifin merkezinde, küçük üreticinin emeğiyle ortaya çıkan sağlıklı gıdanın değeri giderek daha fazla görünür hale gelmeye başladı.

Türkiye’de gastro-endişe

Türkiye’de gıda güvenliği ve güvenilirliğine dair endişeler hızla artıyor. Bir dönem tartış­maların odağında sağlıksız üre­tim tesisleri varken, bugün ar­tık her tüketici eline aldığı gı­dayı önce “güvenli mi, güvenilir mi?” sorularıyla inceliyor. Gıda­dan alınan tat ve haz, tercih sıra­lamasında geri plana düşmüş du­rumda.

Bu süreçte sınıfsal eşitsizlikle­rin bir yansıması da sağlıklı gıda­ya erişimde ortaya çıkıyor. Ancak Türkiye’de tablo biraz daha fark­lı. Üreticilerin ürünlerini sattığı pazarlar gündelik hayatın önem­li bir parçası olduğundan, yerel üreticiye destek yaygın biçimde sürüyor. Fakat yerel üreticinin gıda güvenliği ve güvenilirliği ko­nusundaki çabaları, tüketicinin endişelerini bütünüyle giderme­ye yetmiyor.

Tam da bu noktada, gastro-en­dişeyi azaltmaya yönelik yeni gi­rişimler hızla ekonomide kendi­ne yer açıyor. Sağlıklı gıdaya eri­şimi vaat eden bu alternatifler, endişeyi azaltıyor ama aynı za­manda ekonomik bir bedeli olan çeşitlilik sunuyor. Başka bir de­yişle, endişenin giderilmesi bile artık piyasada fiyatlandırılan bir ayrıcalığa dönüşmüş durumda.

Pazarın yeni kodları

Yediğimiz yemeklerin ‘gluten­siz’, ‘organik’ ya da ‘şekersiz’ eti­ketleri artık yalnızca sağlıkla il­gili değil, aynı zamanda bir sta­tü göstergesi haline geldi. Bütün dünyada sağlıklı gıdaya ulaşmak giderek sınıfsal bir ayrıcalık ha­line gelirken, sağlıklı gıda pa­zarları milyarlarca dolarlık yeni sektörler yaratıyor. Sağlıksız gı­danın yeni tanımları, sağlıklı gı­danın yeni formlarını da bera­berinde getiriyor ve bu formlar hızla yeni ekonominin içine yer­leşiyor. Bedenin işleyişine dair bilgi, sağlıklı bir yaşam ve uzun ömür arayışını tüketim davra­nışlarının merkezine taşıyor. Bu da sağlığı önceleyenleri önemli bir tüketici kitlesi haline getiri­yor. Gastro-endişe pazarı geniş­lerken, endişeyi azaltmayı vaat eden ürünlerin bedeli de her ge­çen gün daha da artıyor. Böylece gastro-endişe, bireysel bir kay­gının ötesine geçerek ekonomik eşitsizliklerin yeniden üretildiği bir alan haline geliyor.

Teorik çerçeve: Sosyolojiden sofraya

Marx’tan Weber’e, Durkhe­im’dan Foucault’ya kadar birçok düşünürün kavramları bugün soframızda okunabilir. Marx’ın vurguladığı üretim ilişkileri ve emek sömürüsü, günümüz gıda zincirlerinde açıkça görülüyor. Durkheim’ın altını çizdiği kolek­tif bilinç, gıda hareketleri ara­cılığıyla yeniden inşa ediliyor. Weber’in rasyonelleşme teori­si çerçevesinde baktığımızda ise endüstriyel gıda sistemi, ade­ta ‘demir kafes’in somut bir yan­sımasına dönüşmüş durumda. Foucault’nun iktidar teknolojile­ri, tüketim davranışlarımızın na­sıl yönlendirildiğini göstermesi açısından önemli. Lefebvre’nin ‘kent hakkı’ kavramı balkon bah­çelerinde hayat bulurken, Cas­tells’in ‘ağ toplumu’ yaklaşımı sosyal medyada örgütlenen bes­lenme hareketlerinde karşımıza çıkıyor. Bu teorilerin hepsi gıda sistemlerinde somutlaşıyor. En­düstriyel üretim insanları ‘demir kafese’ hapsederken, gastro-top­lumsal hareketler bu kafesin dışı­na çıkma arayışını temsil ediyor.

Medya ve kimlik

Gastro-endişe duygusu bütün dünyada yayılırken, bu yayılma­da en önemli etkenin medya ol­duğunu görüyoruz. Belgeseller, filmler, haberler, yemek prog­ramları ve sosyal medya bu sü­recin başlıca aktörleri. 2004’te gösterime giren ‘Super Size Me’ belgeseli, endüstriyel gıdanın gö­rünmeyen zararlarını tüm dün­yada tartışmaya açtı. Bugün ise Instagram’daki vegan influen­cer’lar, YouTube’daki sağlıklı ya­şam kanalları ve organik gıda sa­vunucuları yeni kanaat önderle­ri haline gelmiş durumda. Artık yemek yalnızca karın doyurmak değil; aynı zamanda kimlik inşa­sı ve bir protesto biçimi. “Ne yer­sen osundur” sözü, yerini “ne ye­mezsen osundur” anlayışına bı­rakmış görünüyor.

Geleceğin sofrası

Tabağımızdaki endişe, önü­müzdeki yıllarda daha da büyü­yecek. Çünkü mesele artık yal­nızca üreticilerle sınırlı değil, üretimin yapıldığı ekosistemin bozulması ve bunun sonuçla­rı gastro-endişeyi derinleştiri­yor. İklim krizi, şiddetlenen do­ğa olayları, su kıtlığı ve biyolojik çeşitlilik kaybı, bu kaygıyı artıran en büyük tehditler arasında. Ya­rın soframızda ne olacağını, sa­dece tarım politikaları değil, ay­nı zamanda çevre politikaları da belirleyecek. Bu nedenle sağlık­lı ve adil gıdaya erişim, artık bir insan hakkı olarak tanımlanma­lı. Bu hakkın somut adımları ise açıktır: Güvenli gıda üretimini hedefleyen küçük çiftçilerin des­teklenmesi, yerel üretim hafıza­sının korunması ve halk sağlığını önceleyen gıda üretim sistemle­rinin kurulması.

Birleşmiş Milletler’in Sürdü­rülebilir Kalkınma Hedefleri de (özellikle Açlığa Son ve Sağlık ve Kaliteli Yaşam başlıkları) bu viz­yonu küresel bir öncelik olarak ortaya koyuyor. Yani gastro-en­dişeyi azaltmak yalnızca bireysel kaygıları gidermek değil, aynı za­manda insanlığın ortak geleceği­ni güvence altına almak anlamı­na geliyor.

Endişeden mücadeleye

Gastro-endişe kavramının or­taya çıkmasının üzerinden 14 yıl­dan fazla zaman geçti. Yaklaşık 6 yıl önce, bu kavramı farklı bo­yutlarıyla ve hem dünya hem de Türkiye’den örneklerle ele aldı­ğım kitabım Alfa Yayınları tara­fından yayımlandı. Aradan ge­çen sürede gastro-endişenin ta­nımladığı kaygı azalmadı, tam tersine giderek arttı. Bu artış, gı­da endüstrilerinde yeni ürünle­rin ve pazarların doğmasına yol açtı. ABD’deki ‘Whole Foods’ gi­bi zincir marketler çoğaldı, endi­şeli tüketiciler için güvenli gıda­ya adanmış özel reyonlar açıldı. Glutensiz, organik ya da şekersiz ürünler hızla çoğaldı ve popüler­leşti. Bunun en önemli nedeni, gastro-endişenin artık yalnızca bireysel bir kaygı değil, toplumsal bir mücadele alanı haline gelme­sidir. Bu mücadele hem soframız­da hem pazarda hem de kamusal alanda veriliyor. Tabağımıza koy­duklarımız yalnızca bir gıda de­ğil, aynı zamanda bir toplumsal sözleşmenin yansımasıdır.

Bugün bize düşen, şu soruya yanıt aramak:

Endişeli tabağımızı, ortak mü­cadeleyle umutlu bir dünya sof­rasına çevirebilir miyiz?

source

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

300x250r
300x250r