Osmanlı’nın son asrında, hanedan saraylarının ihtişamı sönmeye yüz tutarken, bir başka ışık yavaş yavaş doğuyordu: Türk kadınının fikirde, mücadelede ve temsilde yükselişi… Bu dönemin sembollerinden biri de, hiç kuşkusuz, Naciye Sultan ile Enver Paşa arasında örülen o tarihî bağdır. Bu bağ sadece bir evlilik değil; bir ideolojik birleşmenin, bir çağ değişiminin, bir medeniyet dönüşümünün de sembolüdür.
Bir Asrın Kesişim Noktası: İttihat, Aile ve Kadın
Enver Paşa, İttihat ve Terakki’nin en kudretli simalarından biri olarak, Osmanlı’nın son döneminde ordu, siyaset ve ideoloji alanında aktif bir devrimciydi. Onun evliliği, Sultan Abdülmecid’in torunu Naciye Sultan ile gerçekleştiğinde, bu olay sıradan bir hanedan ittifakı olmanın ötesine geçti.
Bu evlilik, imparatorluğun çöküşe giden günlerinde yeni Osmanlı kimliğinin bir sembolüne dönüştü: modernleşen ama köklerinden kopmayan, Batı’yı tanıyan ama Doğu’yu reddetmeyen, milliyetçi ama imparatorluk terbiyesini koruyan bir çizgi…
Naciye Sultan’ın rolü bu denklemde sadece bir “eş” rolü değildir. O, dönemin hanedan kadınları arasında, millî bilinci, fedakârlığı ve cemiyet hayatındaki etkinliğiyle öne çıkan isimlerden biri olmuştur. Kadınların sosyal hayata katılımı konusunda İttihatçı elitin zihniyet dönüşümüne katkıda bulunmuş; hayır cemiyetleri, kadınlar kolu çalışmaları ve savaş yıllarındaki faaliyetleriyle dönemin “millî kadın” modelini temsil etmiştir.
Enver Paşa’nın Gözüyle Kadın: İdeolojik Tamamlayıcı
Enver Paşa’nın kadına bakışı, salt aile içi bir konumlandırmadan ibaret değildi. Onun dünyasında kadın, milletin yeniden doğuşunda etkin bir aktördü.
İttihat ve Terakki ideolojisi, Türkçülük fikrini sadece cephedeki askerle değil, evdeki kadınla, çocuk yetiştiren anneyle, cemiyet kuran hanımefendiyle tamamlıyordu. Bu yönüyle Naciye Sultan, Enver Paşa’nın milliyetçi ideolojisinin en zarif yüzü olmuştur.
O, “yeni Türk kadını”nın ilk prototiplerinden biriydi — asil, eğitimli, yardımsever ve milletine bağlı…
Kadının Temsili: Vefanın ve Fedakârlığın Tarihî Bir Hâli
Naciye Sultan, Enver Paşa’nın ardından uzun yıllar yaşamış; onun ölümünden sonra bile, anısını yaşatan bir vakar içinde hayatını sürdürmüştür.
Bu yönüyle o, yalnızca bir “paşa eşi” değil, sadakatin, devlet ahlâkının ve kadın vakarının Osmanlı son dönemindeki son temsilcilerinden biri olmuştur.
Onun sessizliği bir tür sitem değil, tarihî bir asaletti. Çünkü o biliyordu ki, Enver Paşa’nın “Büyük Türk Rüyası”, onunla birlikte toprağa karışsa da, bu topraklarda bir kadın-erkek omuzdaşlığı ideali olarak yaşamaya devam edecekti.
Naciye Sultan ve Türk Kadınının İdeolojik Mirası
Bugün Naciye Sultan ve Enver Paşa ilişkisine salt romantik bir hikâye gibi bakmak, o dönemi küçümsemek olur. Bu birliktelik; kadının siyasal bilince katıldığı, millî kimliğin aile kurumuyla birleştiği, bir milletin yeniden doğduğu bir çağın aynasıdır.
Naciye Sultan’ın zarafeti, Enver Paşa’nın idealiyle birleştiğinde ortaya çıkan şey, sadece bir aşk hikayesi değil; Türk kadınının millet fikrindeki yerine dair tarihî bir manifestodur.
Kadın, artık sadece sarayda değil; cemiyetin kalbinde, ideolojinin merkezindeydi.
Ve belki de Enver Paşa’nın ardında bıraktığı en büyük miras, bu şuurdu:
Bir milletin istikbali, ancak kadınıyla birlikte ayağa kalkabilir.
GÜNDEM
13 saat önceSPORFOTO
13 saat önceGENEL
13 saat önceSPORFOTO
13 saat önceSPORFOTO
13 saat önceSPORFOTO
13 saat önceSPORFOTO
13 saat önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.