39,5407
0.16%45,4550
0.04%4.294,54
-0,14%9198.26
-0,14%YENER KARADENİZ/İSTANBUL
İstanbul Sanayi Odası’nın hazırladığı “Hayvancılık Sektörüne Bakış; Hayvancılıkta Yaşanan Sorunlar ve Çözüme Dair Yeni Yaklaşımlar” raporunun sonuçları düzenlenen toplantı ile açıklandı. Etkinliğin açılışında konuşan İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, tarım ve hayvancılığın, yalnızca ekonomik bir faaliyet alanı değil; aynı zamanda sosyoekonomik istikrarın, bölgesel kalkınmanın ve ulusal güvenliğin en temel stratejik alanlarından biri haline geldiğini söyledi. Bahçıvan, “Gıda güvenliği, sadece tarımsal üretimle değil; aynı zamanda dağıtım sistemleri, ekonomik erişim, toplumsal eşitsizliklerin giderilmesi ve sağlıklı beslenme koşullarının sağlanmasıyla doğrudan ilişkilidir. Bu bağlamda, özellikle çocuklarımızın ve gençlerimizin sağlıklı gelişimi için hayvansal protein kaynaklarının erişilebilirliği, üzerinde hassasiyetle durmamız gereken bir alandır” dedi.
Bugün artık kaynaklarını koruyamayan, dışa bağımlı yapıdan çıkamayan ülkelerin geleceğinin tehdit altında olduğunu anlatan Bahçıvan, “Dünya ülkeleri, tarım ve gıda alanında açıkça “milliyetçi” reflekslerle hareket etmekte; gıda egemenliğini, tıpkı enerji bağımsızlığı gibi bir güvenlik meselesi olarak ele almaktadır. Türkiye olarak bizim de bu küresel eğilimi doğru okumamız ve tarım ile hayvancılığı savunma sanayimiz gibi kritik bir öncelik olarak görmemiz elzemdir” dedi. Türkiye’nin tarım ve hayvancılık alanında büyük bir avantaja sahip olduğunu ancak bu avantajın stratejik bir akılla değerlendirilebilmesi ve sürdürülebilir üretim politikalarıyla taçlandırılması gerektiğine dikkat çeken Bahçıvan, “Son 13 yılda canlı hayvan ve et ithalatı için 10,6 milyar dolar döviz harcanmışken, aynı dönemde sektörümüze verilen desteklerin karşılığı sadece 8,88 milyar dolar oldu. Bu tablo, üretim yerine ithalata dayalı bir modelin sürdürülebilir olmadığını açıkça ortaya koymaktadır” diye konuştu.
Bir diğer sorunun ise yem konusunda yaşandığını vurgulayan Bahçıvan, şöyle devam etti: “Kaba yem açığımız yüzde 25 düzeyinde. Meralarımız, mülkiyet sorunları ve düşük verimlilik nedeniyle etkin şekilde kullanılamamakta. Oysa bu topraklar, kendi yemini üretip kendi hayvan varlığını besleyebilecek kapasiteye sahip. Ne yazık ki özellikle Doğu Anadolu gibi yüksek çayır-meraya sahip bölgelerde hayvan varlığı azalmakta, aile işletmeleri kapanmakta, kırsal yapılar çözülmektedir. Bugün artık çok açık bir gerçekle karşı karşıyayız: Hayvancılığın geleceği, küçük ölçekli ama örgütlü, yerel ama verimli, geleneksel ama teknolojik altyapıya entegre bir modelle mümkün olabilir.”
Türkiye’de kırmızı et tüketimi içerisinde büyükbaş hayvan etinin payının yüzde 39 seviyelerindeyken, bu oranın gelişmiş ülkelerde yüzde 25’lik seviyelerde kaldığını anlatan Bahçıvan, “Bu durum ciddi bir uyarı niteliği taşıyor. Küçükbaş et tüketimini artırmak artık bir tercih değil, zorunluluktur. Kanatlı et grubunda hindi tüketimi ülkemizde hâlâ potansiyelin çok altında.”
▶ Son 3-4 yılda anaç hayvan kesimindeki artış, ciddi risk oluşturuyor. 2021-2023 arasında yıllık kesim sayısı 300 binin üzerine çıktı.
▶ Türkiye, dünya canlı sığır ithalatının her yıl yaklaşık yüzde 10’unu tek başına gerçekleştiriyor. Son 10 yılda ithalat için harcanan döviz 7,41 milyar dolara ulaşırken, bu rakam hayvancılığa verilen desteklere yakın seviyede.
▶ Türkiye’de hayvancılık sektörü; yem, hayvan ve iş gücünde ithalata bağımlı hale gelmiş durumda. Yem hammaddelerinde yüzde 50’ye varan ithalat oranı, sektörü dövize bağlı kırılgan bir yapıya sürüklüyor.
▶ Şarküteri ürünlerinde büyükbaş ağırlığı sürerken, bu durum küçükbaş tüketimini artırma hedefiyle örtüşmüyor. Küçükbaş etinin şarküteride daha fazla kullanılması, ithalat baskısını azaltabilir ve taze et arzını artırabilir.
GENEL
22 saat önceGENEL
18 gün önceGÜNDEM
18 Haziran 2025SPOR
18 Haziran 2025GÜNDEM
18 Haziran 2025GÜNDEM
18 Haziran 2025GÜNDEM
18 Haziran 2025