39,7257
0.16%45,8826
0.2%4.295,44
0,13%9203.37
0,13%ARB. DR. UMUT METİN-Türkiye Arabulucular ve Arabuluculuk Merkezleri Sözcüsü
Uyuşmazlıkları çözmek için hepimizce bilinen en klasik yöntem mahkemeye başvurmak, yani davadır.
Bir hukuki sorun oluştuğunda, en özetiyle hukuk kurallarına aykırı davrandığını, bize haksızlık yaptığını düşündüğümüz kişiyi ‘davalı’, kendimizi ise ‘davacı’ olarak belirterek yazdığımız dilekçeyi mahkemeye sunduk mu, işte en genel hatlarıyla bir davanın sahibi olmuş oluruz. Dava sahibinin beklentisi ise en sonunda hakimin en adil kararı vereceği düşüncesidir. Yazması kolay bu sürecin yaşanması ise aynı kolaylıkta değildir. Ülkemizde zaman zaman kullanılan şekliyle; bunu bilen bir kısım davacıların “Onu yıllarca mahkemede süründüreceğim” ifadesi ise aslında iki tarafın birlikte sürünme halinin tecrübeyle sabit ifadesidir.
Sadece Türkiye’de değil, dünyada da davalar maalesef yıllarca sürer. İtiraz, istinaf yetmez. Temyiz, karardan memnuniyet olmazsa karar düzeltme, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru ihtimalleri gözetildiğinden yıllara, çok zaman başka yıllar eklenerek takip eder. İyi niyetli bir ortalama ile 6-8 yıldan aşağı sürmeyen bu süreçlerde davacı artık davasından yorulur. Adliyeye gitmek gelmek, duruşma beklemek, çok zaman duruşmada kendini ifade etmeye imkan bulamadan duruşma salonundan ayrılmak taraflara stres ekler. Öyle ki; geçen zamanın hayattaki önemine bakıldığında; dava açıldığı yıl üniversiteye giren gençler üniversiteden rahatlıkla mezun olur. Hatta bazen iki duruşma arasında bir eğitim-öğretim yılından fazla süre bile geçer. Yıllar geçtikçe, artık davacı-davalı sorunu iyice katılaşır.
Ülkemizde son yıllarda artış gösteren kira sorunları, trafikteki kural umursamazlıkları, şiddeti alkışlanacak bir hal gibi gösteren sunum ve sorunlar da gözetildiğinde, kâh davacı kâh davalı ama sonuçta davası olmayan vatandaş da neredeyse kalmamıştır. Yani bir ülkede adliyede işi olmayan insanın toplam nüfusa oranı azaldıkça, toplumsal stres de yükselmektedir.
Bu hale karşı en etkili yöntem arabuluculuktur. Arabuluculuk, yargılama değil, anlama ve anlaşma üzerinde şekillenen, rızalaşma-helalleşme bakışıyla manevi olarak da küskünlüğü geride bırakan bir yöntemdir. Ülkemizde milyonlarca anlaşmayı üretmesi de toplumca faydasının teyidinin en net göstergesidir.
Tahkim ile benzer olan mahkemedir, arabuluculuk değil. Çünkü hem tahkimde hem mahkemede görülen bir yargılamadır. Her ikisinde de bir dava, davada davacı/ davalı olan taraflar ve sorun üzerinde karar veren kişiler (tahkimde hakim yerine hakem) bulunur. Oysaki arabuluculukta, ne davalı ne davacı ne de karar veren bir kişi vardır. Bu haliyle tahkim ile arabuluculuk arasında benzerlik bir yana, önemli farklar bulunmaktadır. Bu farkların bir kısmına gelince;
* Tahkim, sonunda hakem kararı beklenen bir yargılama sürecidir. Arabuluculukta ise sonunda anlaşma veya anlaşmama ihtimali bulunan bir müzakere sürecidir.
* Tahkimde kararı hakem (hakem kurulu) verir. Arabulucu karar vermez. Tarafların anlaşmasını destekler.
* Tahkimde karşılıklı dilekçelerin hazırlanması, karşı tarafı kusurlu gösterme gayreti ve katı usul kuralları, duruşma düzeni vardır. Arabuluculukta dilekçe hazırlanması ihtiyacı yoktur. Serbest müzakere atmosferi, görüşme vardır, arabuluculukta duruşma yoktur.
* Tahkim daha resmî ve stresli bir süreçtir; delil sunma, tanık dinleme gibi aşamalar vardır. Avukat yardımı olmadan takibi büyük risk yaratır. Arabuluculuk stresli bir süreç değildir. Avukatların varlığı süreci destekler, lakin arabuluculukta avukat görev almasa bile, taraflar hiçbir emir, dayatma veya karara muhatap kalmaz.
* Tahkim süreçleri arabuluculuğa göre daha maliyetlidir.
* Tahkimde hakem hatalı bir karar verdiğinde, bu kararın üst mahkemede içeriğini (esasını) tartışmak pek zordur. Bu kararların iptali için nedenler sınırlıdır. Arabuluculukta hatalı karar verilmez.
* Tahkimde, kazan/kaybet riski açıktır. Bir taraf kazanırken, diğeri kaybeder. Tahkimde iki tarafın kazandığı bir sonuç doğmaz. Arabuluculukta ise tarafların rızası ve anlaşması üzerine kurgulu olduğundan, kazan-kazan sonucuna imkan verir.
* Tahkimde taraflar arasındaki ilişkinin korunması veya devamı imkanı kalmaz, arabuluculuk ise karşılıklı iletişimle varsa karşılıklı yanlış anlaşılmaları giderir.
* Tahkim, dava gibi uzun bir süreçtir. Tahkim kararına karşı açılan iptal davası ve kanun yolu süreçleriyle yılları alan tahkim süreçleri gayet normaldir. Arabuluculuk ise tahkimle kıyaslanamaz, süratlidir. Bir günde hatta birkaç saatte anlaşmak yaygındır.
* Tahkimde yargılama yapan hakemlerin kompozisyonu, sonuçta çıkması beklenen karara etki edebilir. Hakemlerin kusurlarına veya kasti tavırlarına bağlı yanlış uygulamaları nedeniyle hukuki sorumlulukları gündeme gelebilecek olsa da, hakimler gibi resmi bir disiplin/teftiş sistemine bağlı değildirler. Adalet Bakanlığı tarafından lisanslandırılmış değildirler. Arabulucular ise Adalet Bakanlığı kontrolünde lisanslı arabuluculuk yapma yetkisine sahip olup, resmi olarak disiplin sistemine/denetime tabidirler.
Burada saydığım farklara başka farklar da eklenebilir. Lakin eklenecek her bir fark, arabuluculuğun tahkime kıyasla avantajlarını ortaya koyacaktır. Neredeyse hiçbir zaman hatta hızlandırılmış tahkim yargılamasında bile hakem kararı, standart bir arabuluculuk sürecinden daha önce tamamlanamaz. Sadece bu farklara bakıldığında bile, tahkimin mahkemeden farklı bir süreç olsa dahi bir dava sahibi olma yükünü ortadan kaldırmadığı görülür. Bu haliyle uyuşmazlık çözüm yöntemleri içinde en insani ve pratik olan arabuluculuktur.
Sonuç olarak, soruna muhatap kalmak hepimiz için mümkündür. Lakin sorunu çözmek için tercih edilecek yöntemin mevcut sorunu büyütmek değil, ortadan kaldırması özel önemdedir. Bu çıkarımla hukuki uyuşmazlıklarda sorunu gidermek için hem mahkemeye hem davaya kıyasla vicdanın ve aklın yolu öncelikle arabuluculuktur.
GENEL
4 gün önceGENEL
20 gün önceGÜNDEM
21 Haziran 2025SPOR
21 Haziran 2025GÜNDEM
21 Haziran 2025GÜNDEM
21 Haziran 2025GÜNDEM
21 Haziran 2025