BİLGE KEYKUBAT/Tarım ve Gıda Yazarı/Ziraat Mühendisi
2025 yılı, dünya tarım ve gıda sistemleri açısından derin kırılmaların yaşandığı bir döneme işaret ediyor. Ortadoğu’da İran-İsrail savaşı ateşkese rağmen sıcaklığını korurken, Rusya-Ukrayna savaşının etkileri hâlâ sürmekte. Güney Asya’da ise Afganistan, Pakistan ve Hindistan üçgeninde artan siyasi gerilim, küresel gıda arz zincirlerini daha da kırılgan hale getiriyor. ABD-Çin ticari gerginliği de hiç geri kalmıyor. Tüm bu jeopolitik gelişmelere ek olarak, iklim değişikliğine bağlı kuraklık, hem Türkiye’de hem de dünyada tarımın geleceğini tehdit ediyor.
Bu yazıda, savaş, kuraklık ve politik istikrarsızlıkların etkisi altında şekillenen küresel tarım ve gıda sistemini; Türkiye’nin bu denklemdeki yerini ve geleceğe dair alınması gereken stratejik adımları ele alacağım.
Son iki yılda yaşanan savaşlar, tarımda sadece ürün bazlı değil; enerji, lojistik ve finansal girdiler üzerinde de büyük bir baskı oluşturdu. İran-İsrail savaşı, başta Hürmüz Boğazı olmak üzere enerji taşımacılığı üzerinde tehdit yaratırken; bu durum tarım için hayati olan mazot ve gübre fiyatlarını da yukarı çekiyor.
Öte yandan, Ukrayna-Rusya savaşı yalnızca Karadeniz’deki tahıl koridorunu değil; buğday, ayçiçek yağı, arpa gibi stratejik ürünlerin dünya ticaretini etkilemeye devam ediyor. Rusya, azotlu gübre ihracatında dünyada lider konumda. Bu girdiye erişimde yaşanan her aksamada, hem maliyetler artıyor hem de üretim planlamaları sekteye uğruyor.
Ayrıca Süveyş Kanalı ve Kızıldeniz çevresinde yaşanan çatışmaların etkisiyle navlun fiyatlarında ciddi yükselişler yaşanıyor. Tarımsal ürünlerin lojistiği sadece maliyet açısından değil, zamanlama açısından da büyük risk altında. FAO verilerine göre, sevkiyatlarda yaşanan bir haftalık gecikme dahi bazı ürünlerin fiyatlarında yüzde 5’e varan artışlara yol açabiliyor.
2025’in ilk yarısında kuraklık, dünya genelinde etkisini artırarak sürdürüyor. Türkiye özelinde özellikle İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Ege’de yağışlardaki azalma, tahıl üretiminde ciddi kayıplara neden olabilir. Barajlardaki doluluk oranlarının düşüklüğü, tarımsal sulamayı kısıtlamakta ve verim kayıplarını tetiklemektedir.
Zeytin, üzüm, pamuk ve incir gibi suya duyarlı ürünlerde, dönemsel stres, meyve kalitesi ve verim düşüşleri rapor edilmeye başlandı. Özellikle Aydın, Manisa ve Şanlıurfa gibi üretim merkezlerinde, üreticiler erken hasat, küçülen dane, düşük yağ oranı gibi sorunlarla karşı karşıya.
Dünya genelinde de benzer tablo söz konusu. ABD’nin güney eyaletleri, Arjantin ve Brezilya’da mısır ve soya üretiminde yüzde 15’e yakın düşüş bekleniyor. Hindistan’da muson düzensizlikleri pirinç üretimini tehdit ediyor. Afrika’da ise bazı bölgelerde açlık sınırında yaşayan nüfus artıyor.
Türkiye, küresel krizlere karşı hâlâ girdi bağımlılığı yüksek bir tarım modeli sürdürüyor. Mazot, gübre, tohum ve ilaç gibi temel girdilerde dışa bağımlılık, kur artışı ve jeopolitik gerilimlerle birlikte üreticiye ağır bir maliyet olarak yansıyor.
Özellikle son aylarda yaşanan enerji fiyat artışları, tarımsal sulama ve sera üretimi gibi sektörleri ciddi şekilde etkiledi. Aynı zamanda yem ve hayvansal üretimdeki maliyet baskısı, et ve süt üretimini ciddi tehdit ediyor, küçük ölçekli üreticiyi ise sistem dışına itiyor.
Kuraklıkla birleştiğinde bu durum, ülke genelinde arz-talep dengesinin bozulmasına yol açıyor. Buğdayda, bakliyatta ve hayvansal ürünlerde arz açığı; ithalatla dengelenmeye çalışılsa da artan döviz kurları nedeniyle tüketici fiyatlarında hissedilir artışlar yaşanıyor.
* Girdi bağımlılığı azaltılmalı: Yerli gübre, yem ve tohum üretimi teşvik edilmeli. Tarımda yenilenebilir enerji kullanımı yaygınlaştırılmalı, kooperatif bazlı enerji çözümleri desteklenmeli.
* Kuraklığa uyumlu tarım politikaları geliştirilmeli: Damla ve basınçlı sulama sistemleri hızla yaygınlaştırılmalı. Kuraklığa dayanıklı tür ve çeşit geliştirme çalışmaları artırılmalı. Tarımsal üretim planlaması, su varlığı ve iklim değişkenlerine göre yeniden ele alınmalı.
* Tarımsal lojistik ve depolama altyapısı güçlendirilmeli: Tarımsal ürünlerin depolanması, işlenmesi ve pazara ulaştırılması için soğuk zincir yatırımları artırılmalı. Limanlar, gümrükler ve iç ulaşım altyapısı savaş dönemlerine dayanıklı hale getirilmeli.
* Ulusal gıda güvenliği stratejisi güncellenmeli: Gıda israfı, tedarik zinciri şeffaflığı ve adil fiyatlandırma gibi konular politika belgelerine dahil edilmeli. Yerel üretim desteklenmeli, kooperatifçilik ve kırsal kalkınma programları uzun vadeli hale getirilmeli.
2025 yılı, savaşların, kuraklığın ve ekonomik belirsizliklerin gölgesinde tarım ve gıdanın artık sadece ekonomik değil, jeopolitik bir mesele haline geldiğini açıkça ortaya koyuyor.
Türkiye, bu kriz çağını doğru politikalarla yönettiği takdirde, sadece kendi gıda güvenliğini sağlamakla kalmaz; bölgesel bir tarım gücüne dönüşebilir. Ancak bu, günübirlik çözümlerle değil, uzun vadeli bir vizyonla mümkündür.
Gıda egemenliği, 21. yüzyılda sadece sağlığın değil, aynı zamanda bağımsızlığın, barışın ve kalkınmanın temelidir.
GENEL
11 gün önceGENEL
28 gün önceGÜNDEM
28 Haziran 2025SPOR
28 Haziran 2025GÜNDEM
28 Haziran 2025GÜNDEM
28 Haziran 2025GÜNDEM
28 Haziran 2025