Emeklilik dalgasına karşı İK’daki boşluk nasıl dolacak? - Ötüken Haber
DOLAR 40,4343 0.24%
EURO 47,1614 0.49%
ALTIN 4.344,140,72
BIST 10.366,16-0,04%
BITCOIN 4781432-0,65%
Ankara
28°

AÇIK

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Emeklilik dalgasına karşı İK’daki boşluk nasıl dolacak?

Emeklilik dalgasına karşı İK’daki boşluk nasıl dolacak?

ABONE OL
Temmuz 18, 2025 22:54
Emeklilik dalgasına karşı İK’daki boşluk nasıl dolacak?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

BARIŞ ÖZKAN
IFS Türkiye CTO’su

Günümüz üretim dünyası, tarihin tekerrür etmediği ama hızla evrim geçirdiği bir dönemin tam ortasında duru­yor. Endüstri, yalnızca yeni tek­nolojilere değil, yepyeni bir zih­niyete de hazırlanmak zorunda. Artık sadece makine yağı ve çe­lik değil; veri, algoritma ve sürdü­rülebilirlik de üretimin ana ham­maddeleri arasında. Yani, üretim artık sadece makineler ve malze­melerle değil; veriyle, algoritma­larla ve öngörüyle şekilleniyor. Ancak bu dönüşüm, yalnızca tek­nolojiye sahip olmakla değil, doğ­ru zamanda doğru adımı atabil­mekle mümkün.

Dijital dönüşüm, büyük bir iş­tahla konuşulsa da eyleme geçiş­te aynı hız görülmüyor. Üreticile­rin üçte ikisi hâlâ eski sistemlere bağımlı. Aynı anda hem dijitalleş­me hem de dayanıklılık arayışı, üreticileri bilinmez bir gelecekte yol almaya zorluyor. Bu zorlukla­ra rağmen, hâlâ birçok üretici, de­ğişimin gerekliliğiyle yüzleşmek­te tereddüt ediyor. Kimi için eski sistemlere veda etmek bir trav­ma, kimi içinse yeni teknolojilerle gelecek olan bilinmezlik bir teh­dit. Bu da ‘seçenek felci’ yaratıyor: Her şeyin önemli olduğu, bu yüz­den hiçbir şeyin gerçekten öne çı­kamadığı, her yeni alternatifin bir umut kadar belirsizlik de taşıdığı, her yolun hem vaat hem de tehdit taşıdığı bir labirent.

IFS’in küresel ölçekte yaptı­ğı araştırma, 2025’e yön verecek üç temel sorundan birinin- siber güvenlik riskleri ve iklim krizinin yarattığı operasyonel belirsizlik­lerle birlikte- teknolojik dönüşüm baskısı olduğunu gösteriyor.

Yapay zekâ, yıllardır konuşul­sa da üretimde beklenen etkiyi henüz tam anlamıyla yaratama­dı. Veri kalitesindeki yetersiz­lik, yapay zekâ algoritmalarının eğitilmesini zorlaştırdı. Buna bir de yasal düzenlemelerle ilgi­li belirsizlik ve ROI (yatırım ge­tirisi) şüpheleri eklenince, bir­çok şirket, yapay zekâyı bir fikir olarak sevdi ama pratiğe geçire­medi. Ama bu yolculuğa erken çı­karak bugün endüstriyel yapay zekâyı üretim süreçlerine enteg­re eden firmalar, çeviklikte yüzde 50, operasyonel verimlilikte yüz­de 44 artış sağladıklarını bildiri­yor. Talep planlamasından enerji yönetimine, ürün tasarımından müşteri hizmetlerine kadar uza­nan geniş bir spektrumda yapay zekâ, artık sadece bir destek sis­temi değil; stratejik bir iş ortağı olarak konumlanıyor.

“Rekabet artık süre değil zekâ ile kazanılıyor”

Bir müşterimizin, bu konuda­ki deneyimleri dönüşümün özü­nü yansıtıyor: “Yapay zekâ ve ro­botik, ürün geliştirmeyi yeniden tanımlıyor. Tasarım sürecini hız­landırıyor, prototiplemeyi azaltı­yor, güvenlik yaklaşımını derin­leştiriyor. Rekabet artık süre de­ğil; zekâ ile kazanılıyor.”

2030’a gelindiğinde, yapay zekânın ERP sistemleriyle, IoT cihazlarıyla ve diğer tüm üretim altyapısıyla iç içe geçtiği bir en­düstri düzeni bekleniyor. Risk al­maktan çekinen üreticiler için ar­tık asıl risk, yerinde saymak.

Endüstriyel yapay zekâ, sis­temleri dönüştürürken; üretken yapay zekâ (GenAI), insanları dönüştürüyor. Artık rutin işler makinelerin, strateji ise insanla­rın işi olacak. Üretken yapay zekâ sayesinde üretim çalışanları, da­ha önce yalnızca uzmanların eri­şebildiği verilere ulaşabilecek, kararları daha hızlı ve isabetli şe­kilde alabilecek.

İnsan zekâsının yaratıcılığı ile yapay zekânın işlem gücünün bir­leşiminden doğan bu dönüşüm, hibrit iş gücünü doğuracak. Yöne­ticiler artık sadece mühendislik bilgisine değil, veri okuryazarlığı­na, problem çözme yeteneğine ve etik farkındalığa da sahip ekipler inşa etmeye odaklanacak.

Yepyeni İK politikaları

Ancak bu dönüşüm, ‘Gümüş Tsunami’ olarak adlandırılan ve

hızla yaşlanan nüfusun sağlık, emeklilik ve sosyal güvenlik sis­temleri üzerinde yarattığı baskıy­la derinleşen bir krizle karşı kar­şıya; üretim sektöründe iş gücü­nün yaklaşık yüzde 20’sinin yakın gelecekte emekliye ayrılacak ol­ması, bilgi ve deneyim kaybına yol açarken, yeni teknolojilere hâkim yetkin çalışan bulma zorluğunu artıracak. Üretken yapay zekânın bu boşluğu doldurması bekleni­yor; ancak bu, doğru eğitim ve in­san kaynağı stratejileri gerekti­riyor. Bu ikili baskı —emekli olan deneyim ve eksik kalan dijital yet­kinlik— üretken yapay zekâ ile birlikte yepyeni İnsan Kaynakları (İK) politikalarını zorunlu kılıyor. Eğitim programları, beceri hari­taları ve yeniden beceri kazandır­ma (reskilling) stratejileri, artık sadece birer İK başlığı değil; ha­yatta kalma taktikleri olacak.

2025, üretim endüstrisinin ‘bekle-gör’ yaklaşımını terk et­mesi gereken bir ‘ya şimdi ya asla’ yılı olabilir. Teknolojiye yatırım yapan, yapay zekâyı benimseyen ve iş gücünü geleceğe hazırlayan şirketler için bu dönüşüm, risk­ten kaçınmanın değil, vizyonun meyvesini verecek. Çünkü fark yaratmak artık yalnızca teknolo­jiyi satın almakla değil, onu bir dü­şünce sistemine dönüştürmekle mümkün. Endüstriyel yapay zekâ ve üretken yapay zekâ, bu dönü­şümün itici güçleri olacak; ancak asıl farkı yaratacak olan, bu araç­ları nasıl kullandığımızdır.

Endüstri, artık sadece çarkların dönmesiyle değil, verinin akışıyla çalışıyor. Ve bu veri akışında yö­nünü doğru belirleyenler, geleceği şekillendirenler olacak.

source

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

300x250r
300x250r