“Küresel Servet ve Yaşam Tarzı Raporu”, zenginliğin küresel ekseninin nasıl değiştiğini gözler önüne serdi.
Geleneksel listelerin aksine, rapor bu yıl ultra zenginlerin lüks mal ve hizmetlere erişimini ölçen yeni bir “iyi yaşam” endeksine odaklandı. Bu yeni bakış açısıyla, Singapur ve Hong Kong gibi geleneksel merkezler yerini korurken, Dubai ve Bangkok gibi yeni metropollerin lüksün yeni kaleleri olarak hızla yükseldiği ortaya çıktı.
Rapora göre lüks yaşam, artık sadece Avrupa’nın tarihi başkentleriyle sınırlı değil. Yeni “iyi yaşam” endeksine göre, özellikle ‘Dubai’ sunduğu vergi avantajları ve lüks konut seçenekleriyle Londra ve Monako gibi popüler şehirleri zorlamaya başladı.
Benzer şekilde, moda, lüks saat ve gayrimenkul fiyatlarının arttığı ‘Bangkok’ ve ‘Tokyo’ gibi Asya şehirleri de sıralamada tırmanışa geçti. Buna karşılık ‘Şanghay, São Paulo’ ve ‘Mexico City’ gibi metropollerin ise zenginler için cazibesini yitirmeye başladığı görüldü.
Ancak rapor, madalyonun diğer yüzündeki çarpıcı eşitsizliği de vurguluyor. Business Insider’ın analizine göre, zenginler için bir “cennet” olarak parlatılan bu şehirler, nüfusun büyük çoğunluğu için bir “kabus” olabiliyor.
Örneğin, listenin yedinci sırasındaki Dubai’de nüfusun %90’ının ayda 1.200 avrodan az kazandığı, AP News’e göre ise şehrin bel kemiği olan göçmen işçilerin 2024’te %20 artan kiraları ödeyemediği belirtiliyor. Bu durum, Dünya Bankası’nın dünya nüfusunun %8,5’inin (yaklaşık 700 milyon kişi) aşırı yoksulluk içinde yaşadığı gerçeğiyle birleşince, lüks yaşamın ardındaki derin sosyal uçurumu gözler önüne seriyor.
Julius Baer’in raporu, sadece en pahalı şehirleri listelemekle kalmıyor, aynı zamanda artan gelir eşitsizliğinin ve küresel politikaların zenginliğin coğrafyasını nasıl yeniden şekillendirdiğini de çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.